Elif Dastarlı

Müzeler ve Aktivizm: Müzenin Kutsallığına Domates Çorbası Sıçrarsa

Mirasın Yankıları serisinin beşinci ve son yazısında müzelerdeki sanat eserlerini hedef alan aktivizm ve yeni bir tavır olarak ortaya çıkan artivizme odaklanıyoruz.

Bir Olafur Eliasson Röportajı: Hissizleşmenin Tam Karşısında

Olafur Eliasson, Türkiye’deki ilk kişisel sergisi, Senin beklenmedik karşılaşman’la 9 Şubat 2025’e kadar İstanbul Modern’de. Işık, hareket, geometri ve perspektif oyunlarıyla özgün projelere imza atan, son dönemlerin en ses getiren sanatçısıyla izleyiciyle diyaloğa girmeyi, üretim sürecini ve İstanbul Boğazı’nda yer alan işlerini konuştuk.

Toplumsal Katılım ve Müze Eğitimi

“Mirasın Yankıları” dizisinde geçen ay müzenin değişen tanımından bahsetmiş ve buna koşut olarak müzenin en önemli işlevlerinden biri olan eğitim verme rolünü işaret etmiştik. ICOM’un (Uluslararası Müzeler Konseyi) 1970’teki modern müze tanımına göre müzeler “koruyan”, “onaran”, “saklayan”, “sergileyen” kurumlardır. Bu tanımda müzenin kültür varlıklarına yönelik birincil görevleri varken aynı zamanda “bilgilendiren/eğitim veren” bir kurum da olması, bu kez kamu yararını birincil konuma yerleştiriyor. Dolayısıyla bu yazıda, “müze eğitimi” olarak tanımlayabileceğimiz işleve odaklanarak müzelerin toplumsal rolünü ve bunun belirleyiciliğini sorguluyor, yöntemlerin didaktik olmaktan başka ihtimalinin bulunup bulunmadığını soruyoruz.

Müzeler Üzerine Bir Eleştiri: Tarih Nasıl Sergilenir?

Kültür politikalarını ve müzeciliği pek çok açıdan tartıştığımız “Mirasın Yankıları” dizisinde daha önce Batı müze geleneğine odaklanıp “Müzeleri Dekolonize Etmek Mümkün mü?” sorusuna yanıt aramış, ardından hem sanat ekonomisinde kadın emeğini hem de müzecilik politikalarını toplumsal cinsiyet ekseninde tartışarak, “Feminist Bir Müzecilik Mümkün mü?” diye sormuştuk. Dünya Müzeler Günü’nü kutladığımız bir ayda bu kez müzenin yeni tanımlarına odaklanıyor, rolleri üzerine yapılan tartışmalar ve ortaya çıkan fikir ayrılıklarından hareket ederek, “Tarih Nasıl Sergilenir?” diyoruz.

Sanat Ekonomisinde Kadın Emeği ya da Feminist Bir Müzecilik Mümkün mü?

Dünyada ve Türkiye’de kültürel mirasın ve müze uygulamalarının nasıl daha adil ve kapsayıcı şekilde ele alınabileceği konusunda düşünmeyi amaçladığımız yazı dizimizin ikinci yazısında, müzecilik politikalarını toplumsal cinsiyet bağlamında tartışmak istiyoruz. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle, sanatçı kadınların müzelerde kendilerine yer bulma aşamasındaki hâlâ devam eden zorlu mücadelesine odaklanıyoruz. İlk yazıda “Müzeleri dekolonize etmek mümkün mü?” diye sormuştuk; bu kez ilk olarak “Sanat ekonomisinde kadının emeği karşılığını buluyor mu?” diye soruyor ve perspektifimizi müzecilik politikaları ekseninde geliştirerek ekliyoruz: “Feminist bir müzecilik mümkün mü?”

Müzeleri Dekolonize Etmek Mümkün mü?

Kültürel mirasın sunumu, yaratıcı ekonomilerle ilişkisi, eğitimi, kültürel miras ve toplumsal cinsiyet gibi farklı temaları ele alacağımız bir yazı dizisine başlıyoruz. Hem Türkiye özelinde hem de küresel bağlamda kültürel mirasın ve müze uygulamalarının daha adil ve kapsayıcı bir şekilde nasıl ele alınabileceği konusunda düşünmeyi amaçlıyoruz. Dizinin ilk yazısı, dekolonizasyon sürecinin temellerini araştırmaya, yöntemlerini anlamaya ve müze uygulamalarını bu çerçevede ele almaya yönelik bir giriş niteliği taşıyor. Müzelerin dekolonizasyonu uzun bir süreç olabilir; ancak bu süreci sorunsallaştırmak üzere bir adım atmayı ve bu önemli konuyu daha fazla anlamayı umuyoruz.

Bir Kurum Olarak… İş Bankası Resim Heykel Müzesi

29 Ekim günü kapılarını açan İş Bankası Resim Heykel Müzesi, süreli sergilerin yanı sıra Türkiye’nin en büyük ve özel koleksiyonlarından birini belirli aralıklarla yenileyerek sergileyecek. Neden hâlâ bir modern müzeye ihtiyacımız var sorusunun cevabı ise o modern müzenin nasıl olması gerektiğinin cevabını da içinde taşıyor.

Varlık-Yokluk Meselesinin Ötesinde: Türk Sanatında Kadınların 100 Yılı

Erken Cumhuriyet’te “toplumsal bir figür” olarak algılanan kadın sanatçılar feminist bilincin ve aktivizmin yükselmesiyle yavaş ama emin adımlarla öne çıkmaya, hatta çağdaş sanatın dilini şekillendirmeye başlıyor. Elif Dastarlı, Cumhuriyet’in 100 yılında kadın sanatçıları yazdı.