“Eserin Yolculuğu” serisinin üçüncü ve son durağında, bu kez bir koleksiyonerin hikâyesine kulak veriyoruz: Avukat Ulaş Değirmenci. Bizi Nişantaşı’ndaki ofisinde eşi Ceren Değirmenci ile karşılayan koleksiyoner, resimlerine duyduğu samimi sevgi kadar koleksiyonculuğa yüklediği sorumluluk bilinciyle de dikkat çekiyor.

“Eserin Yolculuğu”nun ikinci durağında, Neş’e Erdok eserlerinin sanatseverlerle buluşmasını sağlayan bir isimle beraberiz: Kerem Malikler. Bir eserin yolculuğu yalnızca atölyeyle sınırlı değildir; sergiler, koleksiyonlar ve sanat ortamı da hikâyenin ayrılmaz parçalarıdır. İşte tam da bu noktada devreye; sanatçının birlikte çalışmayı tercih ettiği galerisi ya da temsilcisi girer.

Geçtiğimiz sayıda başlayan Eserin Yolculuğu serisinin ikinci durağında Türk resim sanatının usta ressamlarından Neş’e Erdok’un atölyesine konuk oluyor, onun dünyasını inceliyoruz.

Joseph Duveen’in hayatını, sanat dünyasına etkisini ve kimilerine göre tarihin en rafine manipülasyonlarından birini kurduğu sistemini anlatmadan önce, bir an durup bu isme bakalım: Duveen. Belki şu an size hiçbir şey ifade etmiyor olabilir ama yazının sonunda bu ismi bir daha asla unutmayacağınıza eminim. Çünkü karşımızda yalnızca bir sanat taciri değil, zevk algısını dönüştüren, koleksiyonların yönünü değiştiren ve modern sanat piyasasının temellerini atan bir figür var.

Burhan Doğançay, yalnızca resim yapan bir sanatçı değil; şehirlerin duvarlarında toplumsal belleği okuyan bir anlatıcıydı. Hayatı boyunca resimle, kolajla, fotoğrafla dünyayı belgeledi; sanatıw bir arşiv aracına dönüştürdü. Hem Türkiye’de hem de uluslararası platformlarda kalıcı izler bırakan Doğançay, çağdaş sanatın evrensel diline kendi özgün imzasını attı.