Self-Determination: A Global Perspective (Kendi Kaderini Tayin: Küresel Bir Perspektif) bununla da kalmıyor. IMMA’nın direktörü Annie Fletcher’ın ifadesiyle “müze arazisinin dörtte üçü”nü kaplayan sergi, 2021 Turner Ödülü’nü kazanan Belfast merkezli Array Collective’in de aralarında bulunduğu çağdaş sanatçıların eserlerini ve girişimlerini içeriyor.
Baltık ülkeleri, Ukrayna, Polonya, Finlandiya, Mısır, Türkiye ve İrlanda’nın iç sınırının her iki tarafındaki koleksiyonlardan derlenen Self-Determination’da tanıdık isimler yer alıyor.
Son yıllarda geniş bir uluslararası takipçi kitlesi bulan Finlandiyalı ressam Helene Schjerfbeck (1862-1946), Rusya’nın kuzeybatı köşesinde doğdu; sanatçı, Rus kozmopolitizmi olarak adlandırılabilecek bir dönemde yetişti. 1880’lerde, Rus İmparatorluğu’nun verdiği bir burs sayesinde Paris’te sanatına yön veren yıllar geçirdi. Ancak Finlandiya’nın, çökmekte olan Rus İmparatorluğu’ndan ayrıldığı 1917 yılına gelindiğinde çoktan ülkesine dönmüş, koyu tonlarda yanardöner renklerin ve bir tür panmodernist duyarlılığın öne çıktığı kendine has Fin tarzında işler üretiyordu. Finlandiya Ulusal Galerisi’nden ödünç alınan 1919 tarihli “The Gipsy Woman; The Romani Woman”(Çingene Kadın; Roman Kadın) tablosu, dünyanın yeni jeopolitik düzeninde dışlanan birinin portresini çiziyor. Schjerfbeck ona akıcı, baştan çıkarıcı bir vücut veriyor ama sonra yüzünü yok ediyor.
Avrupa’nın bir avuç imparatorluktan çok sayıda etnik-ulusal oluşuma geçişi serginin temelini oluşturuyor; bu tarihî eserlerin tonları saldırgan yurtseverlikten çarpıcı bireyselliğe kadar geniş bir yelpazeye uzanıyor.
İrlanda Bağımsızlık Savaşı’nın en büyük imge yaratıcısı Seán Keating’in (1889-1977) bir İngiliz tugayını pusuya düşürmek için bekleyen IRA savaşçılarını betimlediği en tanınmış tablosu “Men of the South”(Güneyli Erkekler, 1921-1922) da sergide yer alıyor. Keating’in altı figürünün bireysellikten yoksunluğu, Polonyalı avangard ressam Maria EwaŁunkiewicz-Rogoyska’nın (1895-1967) birkaç yıl sonra yaptığı otoportresiyle tam bir tezat oluşturuyor. Fernand Léger’le ilişkilendirilen Fransız akımı pürizmin takipçisi olan Łunkiewicz-Rogoyska, kendisini kırılgan bir bireysellik kalesi, parçalanmak üzere olan bir heykel olarak tasvir ediyor bu işinde.
Self-Determination’da Estonya ekspresyonizminden Ukrayna konstrüktivizmine ve eski moda İrlanda realizmine kadar Avrupa’nın iki savaş arası dönemlerine ait pek çok eser yer alıyor; ancak Fletcher bu kategorileri iğreti olarak değerlendiriyor. “Sergi üsluba göre düzenlenmedi,” diyor. “Bunun yerine, üslupların yeni devletler arasında nasıl dolaştığı ve farklı bağlamlarda nasıl yeniden yorumlanıp yeniden kullanıldığıyla ilgileniyoruz.”
Çağdaş çıkmazlara ve mücadelelere karşı oldukça duyarlı olan Self-Determination, Türk kavramsal sanatçı Banu Çennetoğlu’nun “right?” (değil mi?,2022) adlı dev enstalasyonuyla açılıyor. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden esinlenen eser, altın balon demetleri kullanarak, sanatçının “bu beyannamenin hedefiyle hayatlarımızdaki uygulama arasındaki tutarsızlık” dediği şeyle hüzünlü bir üslupla alay ediyor.
Self Determination: A Global Perspective, 21 Nisan 2024'e kadar Dublin, İrlanda Modern Sanat Müzesi'nde görülebilir.