Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Arama
Sahneden
Haber

Cem Yiğit Üzümoğlu ile Köpekler Üzerine

Oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu’nun yurtdışı yasağı nedeniyle Atina’da sahneleyemediği oyun, Türkiye’ye geldi. Atina’da En İyi Oyun Ödülü’nü kazanan Anestis Azas’ın Köpekler (The Dogs) adlı oyunu, 16-18 Eylül’de İstanbul’da sahnelendi. “Bu oyun gerçek bir olayı anlatıyor” diyen Üzümoğlu ile söyleştik.

Ece Şahan
20 Kasım 2025
Fotoğraf: Barış Acarlı

Fotoğraf: Barış Acarlı

Provadan sendika toplantısına, oradan çekime… Koşturmacası, hayatının ritmini de özetliyor: hiç durmadan, hep çoğalarak… Yanlış mekân seçimimiz nedeniyle aksiliklerle başlıyor sohbetimiz. Rüzgârlı bir havada fotoğrafları çekilirken samimiyeti, canlandırdığı karakterlerin verdiği güveni taşıyor. Sohbet daha başlarken fark ediyorsunuz karakterli yapısını; hak, adalet, vicdan, saygı kavramlarının hiçbirinde şekilcilik yok; uzun zamandır görmediğimiz türden bir gerçeklik var. Köpekler oyunundan bahsederken gözleri doluyor. Bir an için Yeşilçam’ın jönleri Tarık Akan’lar düşüyor akla… Ve bugünün sahnesinde o adı taşıyan: Cem Yiğit Üzümoğlu…

Oyuncu kendisine getirilen yurt dışı yasağı nedeniyle Yunanistan’daki sahnelerde olamadı. Oysa ironik olan şuydu ki ödüllü oyun Köpekler, katledilen bir sokak köpeğinin adalet arayışını anlatırken, kendi oyuncusunun da adalet arayışıyla kesişti. O gidemedi ama bu hak arayışı İstanbul’a taşındı. Oyun üç gün sahnelendiğinde yalnızca alkışlarla değil, seyircinin yoğun duygusuyla da yankılandı. Salonun enerjisi öylesine yüksekti ki Yunan ekip şaşkınlığını gizleyemedi. Üzümoğlu ise bu yoğunluğu “Herkesin duygusunu boşaltmaya ihtiyacı vardı; o yüzden burada oynamamız çok önemliydi ve bir o kadar da güzeldi” diyerek tarif ediyor.

Fotoğraf: Barış Acarlı

Biletleri çıktığı anda tükenen Köpekler, daha şimdiden sezonun en çok konuşulan oyununa dönüştü. İstanbul’daki karşılık, bir tiyatro başarısının ötesinde, toplumsal bir duyarlılığın aynası gibiydi. Üzümoğlu da bunu Türkiye’nin hayvan sevgisi ve sahiplenme kültürüyle ilişkilendiriyor. Ona göre bu ülkeyi farklı kılan, yalnızca evlerdeki kediler, köpekler değil; sokaktaki canlılara, ağacından kuşuna, yaşlısından çocuğuna kadar uzanan ortak bir sahiplenme duygusu. Avrupa’da ya da Amerika’da kolay rastlanmayan bu refleks, ona göre Türkiye’yi gerçekten dünyaya örnek kılabilecek bir özellik.

Sanat bazen yasakları aşar, bazen de yasakların tam ortasında anlamını bulur. Köpekler, tam da böyle bir anda sahnede yeniden hayat buldu; bir sokak köpeğinin adalet arayışı, kendi oyuncusunun mücadelesiyle birleşerek seyircinin belleğine kazındı. İzleyemeyenlere ise Üzümoğlu’ndan bir tebessüm getiren bir umut var: “Gelemeyen çok fazla insan var. Ama herkes istiyorsa devamı olur. Yani buna da bir yasak gelmezse gelir oynarız.”

Yasak nedeniyle sahneye çıkamadığınız, hak arayan temadaki oyununuzun üç günlüğüne İstanbul’a gelmesi… İronik, trajik ve çok sahici bir denk geliş. Hep denilen aslında sanatın gücü diyebilir miyiz? Bu durum sizin için sadece sanatsal değil, kişisel olarak da nasıl bir anlam taşıyor?

Demek ki doğru bir oyun yapmışız. Hani doğru söze ne hacet derler ya. Biz de doğru bir söz söylemişiz. Aslında hayatta olan şeylerden çok da farklı şeyler söylemiyor zaten tiyatro. Ama kimi zaman bazı oyunlar o kadar doğru söylüyor ki gerçek olandan daha gerçek olabiliyor. Evet şu anda tam böyle müthiş bir denk geliş oldu. Biz de hem kişisel olarak hem de sanatçı olarak bir hak arayışı içerisindeyiz. Yaptığımız her hal, her zaman aslında sorgulatmaya, bir şeyleri değiştirmeye yönelik olduğu için toplumsal meselelerden de çok bağımsız olamıyoruz. Mesela biz oyuna başladığımızda sokak hayvanlarının öldürülmesi yasası henüz geçmemişti. Ama şu anda geçti. Ama biz bu oyunu yapmış olduk. Eğer yapmamış olsaydık o zaman zaten bunları konuşmuyor olurduk. Bir de yaptığımız belgesel tiyatro olunca hayatta karşılaşılan şeyleri özellikle ele alıyoruz. O da tekrar eden şeyler olduğu için, toplumsal meseleler ve problemler tekrar ettiği için seyirci de karşılaşıyor bunlarla.

Fotoğraf: Barış Acarlı

İstanbul’daki üç günlük gösterim, sizin için de seyirci için de özel bir karşılaşma. İstanbul sonrası nasıl bir yol izleyecek? Devamı olacak mı? Çünkü oldukça beğenildi.

Devamının olmasını hepimiz çok istiyoruz tabii ki. Seyirci de çok istiyor. Gelemeyen çok fazla insan var. Ama herkes istiyorsa olur.

Köpekler oyununa sizi çeken neydi?

Öncesinde de Yunanistan'da birlikte oyun oynadığım ekip. Republic of Baklava diye bir oyunumuz vardı. Çok yakın arkadaşlarım ve müthiş sanatçılar. Beni aslında ilk çeken şey zaten kardeşlerimle birlikte oyun yapmaktı çünkü birlikte üretmekten o kadar keyif alıyoruz ki ve o haz oyuna o kadar yansıyor ki… Yazar, yönetmen, oyuncular hep birlikte kolektif bir üretim yapıyoruz ve tabii ki bu oyunun dilini çok etkiliyor ve başarılı olmasında da bence çok önemli bir etken. İkincisi, bu oyun gerçek bir olayı anlatıyor. Yunanistan'da Arachova diye bir kasaba var. Bizim Palandöken gibi, Uludağ gibi bir kış tatil merkezi. Ve burada bir köpek çok vahşice öldürülüyor. Ve insanlar bu nasıl olabilir diyor. Otopsi yapmaya çalışıyorlar, izin verilmiyor. “Araba çarptı” diyorlar ama makattan çok sivri bir cisimle vahşice işkence edilerek öldürülmüş… Ve sonra öğreniliyor ki aslında bir insan tarafından ve eziyet edilerek yapılmış. Ve Yunanistan hükümeti bunu örtbas etmeye çalışıyor. Örtbas etmeye çalıştıkça insanlar boykot ediyorlar. Yunanistan'daki neredeyse tek kış turizmi orada yapılıyor. Çok büyük bir gelir kaynağı var orada. Ve insanlar şehri boykot ediyorlar. Çok büyük protestolara dönüşüyor. Ve katili ortaya çıkartmaya çalışıyorlar. Bir üniversitenin veterinerlik rektörü sözüm ona bir otopsi yapıyor, “Vahşi köpekler tarafından öldürülmüş” diyor. Sonra adam bir anda sağlık bakanı oluyor. Ve biz de bu konuyu ele aldık. Burada bir insan eliyle yapılan bir vahşet ve bunun da adalete teslim edilmemesiyle ilgili bir süreç var. Bu da bizim burada pek çok kere tanıdık olduğumuz ve ne yazık ki yıllar içerisinde artık buramıza gelen bir mevzu. O yüzden benim için de ekip için de çok hassas bir mevzu. Nitekim dün ve üç gün boyunca inanılmaz bir seyirci vardı. Anlatamam size… Türkiye, gerçekten dünyaya örnek olabilecek bir ülke. Özellikle hayvan sevgisi konusunda. Sadece evlerimizdeki kediler, köpekler değil; sokaktaki canlılara, ağacından kuşuna, yaşlısından çocuğuna kadar uzanan bir sahiplenme kültürümüz var. Bir turist geldiğinde bunu hemen fark ediyor. Hiçbir yerde bir yaşlıya yol verilmez. Ne Avrupa'da ne Amerika'da. Vardır örnekleri ama Türkiye gibi değil. Gurur duymamız gerekirken birden, sahipsiz hayvanların öldürülmesine yönelik yasa değişiklikleri çıkıyor. Oysa sokak hayvanlarının telef edilmesi Türkiye tarihinde, Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere pek çok kez yaşanmış, hiçbir zaman iyi sonuçlanmamış ve halk tarafından da kabul görmemiştir. Bu oyun aynı zamanda bunu da anlatıyor. O yüzden de benim için de ekibim için de çok önemli. Ve seyirci için de çok önemliydi. Dün selamda herhalde 15-20 kişi havladı. İnanılmaz bir şeydi. Yunan ekip oyundan sonra “Biz Yunanistan'da bununla karşılaşmıyoruz. Nasıl, ne kadar güzel bir seyirci,” dedi. Tabii herkes dolu, herkes bir boşaltma ihtiyacı içinde. O yüzden o kadar önemliydi ki burada oynamamız ve o kadar da güzel oldu ki. Umarım bir daha gelir bir daha oynarız.

Fotoğraf: Barış Acarlı

Köpekler oyununda hak arayışına tanık oluruz. Bir gün gerçekten daha az şekilde hak arayışlarımız olacak mı? İnanıyor musunuz buna? Çünkü artık her şeyimiz bir hak arayışı haline dönüştü.

Çok katılıyorum. Yani olur mu olmaz mı bilmiyorum. Ama olması için de elimden geleni yaparım. Yapıyorum da. Daha az hak arayalım. Bazıları da bizim hakkımızı bize teslim etsinler. Biz de bunun için uğraşmayalım, savaşmayalım diye şu an savaşıyorum mesela. Şunu düşünüyorum. Biraz akıllıca davranmak gerekiyor hayatta. Yaşadığımız şeylerden dolayı bir anda böyle bardaktan boşanırcasına çıkıp hareket etmek ve duygularımızı bir sel gibi boşaltmak yerine daha sakin ve daha akıllıca hareket etmek daha önemli. Biraz tarih bilmek gerekiyor. Daha aklıselim hareket etmek gerekiyor. Çünkü öbür türlü o zaman insan inancını da kaybediyor geleceğe dair. Çünkü bir şey yapıyorsun, o olmuyor ve diyorsun ki olmayacak. Ama halbuki zaten hiçbir zaman hiçbir şey mükemmel olmayacak. Ama ben onu ne kadar iyi yapabilirim ve bunun için ben neler yapabilirim ona bakmak gerekiyor.

—uzun kutu–

“Sanat derken neredeyse sadece İstanbul'la sınırlı olan bir kavramdan bahsediyoruz”

Sanat sizin için nedir?

Neredeyse sadece İstanbul'la sınırlı olan bir kavramdan bahsediyoruz sanat derken. Neredeyse... Devletin tiyatrosunun, operasının, balesinin dışında ve belediye tiyatroları ve belediye sanatları dışında ne yazık ki Anadolu'nun hiçbir yerinde sanata erişim yok, çok kısıtlı. Köylerde, kasabalarda hiç oyunlar yok. İşin fiyatlar kısmı var bir de. Büyük oyunlar geliyor sergileniyor. İstanbul'dasın, İstanbul'da oyuna gidemiyorsun. Çünkü bir oyun 2000 lira. Ailenle gitsen…

Fotoğrafçılık merakınız nasıl başladı? Bir sergi açmıştınız…

Eskiden beri ilgiliydim. Hiç iddiasız olarak. Analog fotoğrafçılığa çok merakım vardı. Anlamak istiyordum nedir bu? Bir fotoğraf yapma biçimi. Film almak, film yıkamak, onu banyo etmek, onu basmak... Çok merak ediyordum bu meseleleri. Bu esnada da çok iyi fotoğrafçılarla tanıştım. Yabancı fotoğrafçıların atölyelerine gittim. Sonra da bu zamana kadar çektiğim analog fotoğraflardan da küçük bir sergi gibi bir şey açtım. Öyle bir cahil cesareti. Sadece siyah-beyaz. Hepsi analog.

Bir daha açmayı düşünüyor musunuz sergi?

Şu anda değil. Çok isterim tabii ki. Ama fotoğrafçılık çok önemli bir şey. Ayrı bir meslek ve ona doğru zamanı ayırmak gerekiyor. Bu sergiyi de kendim Kadıköy Bina’da yapmıştım. Oradaki Bantmag ekibi çok yakın dostlarım. Sağ olsunlar mekan konusunda destek oldular. Güzel bir deneyimdi. İyi ki de yapmışım diyorum. Çünkü eğer yapmamış olsam o zaman geri dönüp de “ya ben kötü fotoğraf çekmişim ve bunları da sergiye koymuşum” diyemeyecektim. (Gülüyor)

–uzun kutu—

“Türkiye'de tiyatroyla ilgili ne yazık ki biraz ekonomik bir problem var”

Türkiye’de tiyatronun bugünkü hali hakkında neler düşünüyorsunuz?

Dünya için konuşmak çok mümkün olmayabilir çünkü ne yazık ki Türkiye'deki gelişimiyle dünyadaki gelişimi biraz birbirinden farklı gidiyor. Tabii ki dünyada daha bir hızlı olma ve bir dijitalleşme gibi eğilim var ama Türkiye dışında pek çok ülkede farklı denemeler yapılıyor. Ve bu da aslında tiyatroyu sürekli besliyor. Türkiye'de ne yazık ki biraz ekonomik bir problem var. Seyircilerin alım gücü, yapan insanların ekonomik gücü yeterli olmayınca üretimler kısıtlı oluyor. Sahne bulmakta güçlük çekiliyor. Seyirci gelmekte güçlük çekiyor. E haliyle üretimi engelliyor. Buradaki alım gücü aslında bütün bu üretim ilişkilerine çok ket vuruyor. Tabii burada bir devletin destek olmama hali var. Önceden daha çok destek olurdu özel tiyatrolara. Ne yazık ki artık devlet tamamıyla tiyatrolardan elini ayağını çekti. Neredeyse hiç destek olmuyor. Böyle bir ekonomik koşulda zaten vergisiyle, stopajıyla kendi mekanının kirasını ödemeye çalışan bir tiyatronun ayakta kalması da o kadar güç oluyor ki bir üretim yapamaz hale geliyor tiyatrolar.

Oda tiyatroları çoğaldı bu durumda sanırım…

Evet, daha küçük küçük tiyatrolar. Tabii ki bunlar güzel şeyler. Olması gereken şeyler ama yeterli değil ki. Pek çok oyun var, tam kapasite oynuyor. Ama hala zarar ediyor. Ve öyle böyle zarar etmiyor. Çünkü mesela satmayacağını düşündüğü için mekân sahibi diyor ki “sen ayın birinde oyna.” Üç ay sonra “ayın beşinde oyna” diyor. Ama şimdi o dekoru bir yerde muhafaza etmesi lazım. O dekoru oraya getirtmesi lazım. O dekoru kurdurtması, sökmesi lazım. Işıkları yapması lazım. Hani gelip beş gün oynasa belki para kazanacak. Ama sürekli bir nakliye... Biz tiyatrocular hamalız yani.

Gençler nasıl bakıyor sizce artık tiyatroya?

Genç oyuncular bence çok umutsuzlar. Çok yetenekli, kendilerini ispat etmeye çok hazır, çok fazla genç oyuncu var. Ne yazık ki ekonomik koşullardan ötürü sanattan ve yapmak istedikleri meslekten uzaklaşmaya başlıyorlar. Bu da Türkiye'deki sanat üretimini çok fazla etkiliyor. Çünkü bunun için doğru kültür politikalarının üretilmesi, her türlü sanatın ve tiyatronun desteklenmesi lazım. Bu desteklenmeyince insanlar başka meslekten kazandıkları paralarla tiyatro yapmaya çalışıyorlar ama bu bir meslek. Tiyatro da bir meslek. Biz sadece bir vefa borcuyla yapıyoruz. Hani bir kültür borcuyla yapıyoruz bunu. Yapmak istediğimiz için.

Peki “dizi ve filmi sadece para için yapıyorum” görüşlerine bakışınız nedir?

Yok, ben öyle düşünmüyorum. Sonuçta o da bir oyunculuk. Orada da kaliteli projeler var. Sadece parası için yapılacak bir iş de değil. Çünkü oradaki çalışma koşulları da çok kötü durumda açıkçası. Şu anda Türkiye'de hiçbir meslek erbabının çalışmadığı kadar çalışıyor oyuncular ve teknik ekipler. İnsan dışı çalışma koşullarında çalıştırılıyorlar. Benim kendi görüşüm, gönül ister ki sadece tiyatroyla, provalarla ve oyunlarla hayatımı geçindirebileyim. Tabii ki yapabiliyorsam dizi de yapayım, film de yapayım ama... Şöyle bakmıyorum: “Diziyi parası için yaparım, o parayı da tiyatroya aktarırım.”

Dijital platformlarda yapılan işlere bakış açınız nedir? Evet, daha az sansür alanı var ama aynı zamanda tüketim çağının hızla tüketilen içerikleri arasında kaybolma riski de söz konusu.

Artık sansürsüz değil. Daha geçen cezalar gelmeye başladı platformlara. Artık sansürsüz bir dünya yok en azından Türkiye için. Ama ben de benzer bir şeyi düşünüyordum. Özellikle Netflix ilk geldiğinde… Ben de platformlardaki üretilen içeriklerin daha özgür, daha yenilikçi, biraz daha çehremizi değiştirecek bir şeye dönüşeceğini düşünmüştüm ama orada da belli haklı endişeler var platformları yürüten kişiler tarafından. Görüyoruz işte sansüre uğruyorlar, ceza yiyorlar. Dünyada herkesin seyredebildiği içerik Türkiye'de olduğu için o platform çok büyük büyük cezalara maruz kalıyor. Öyle olunca tabii haliyle herkes geri adım atıyor. Bu da üretimin çeşitliliğini engelliyor. Ama arada çalışma koşuluyla ilgili bir fark var. Ben şimdi biraz sendikacı olarak söylüyorum bunları ama ne olursa olsun genelde dijital platformlarda üretilen içerikler, senaryosu hali hazırda yazılmış ve üzerine çalışılmış işler oluyor. Yani bir senarist bir günün 16 saati, haftada 120 sayfalık bir senaryo yazmak zorunda kalmadan totalde 200 sayfa yazıyor ve onu altı ayda ve düşünerek, hayal ederek ve esinlenerek yazıyor. Akşam eve ekmek götürmek zorundayım diye değil de bir üretim yaratıyorum diye yapıyor ve o da haliyle üretimin kalitesini değiştiriyor. Çeken kişiler için de bu geçerli. Teknik ekip ona zaman ayırıyor. Oyuncu karakterine zaman ayırıyor. O zaman da ne olursa olsun nispeten ulusalda aceleyle yaratılmaya çalışılan bir işten daha özenli bir iş oluyor. İyiliği, kötülüğü tartışılır tabii ki. Ulusalda da müthiş işler yapıyoruz. Dijitalde de çok güzel işler yapıyoruz. Bence Türkiye öyle bir ülke ki o kadar önemli çalışanlar var ki Türkiye'de. O kadar becerikli insanlar var ki. Bize dünyadaki standartlar verilse gerçekten üretemeyeceğimiz hiçbir şey yok. O kadar donanımlı insanlarız ki. Fakat ne yazık ki çalışma koşulları haliyle ürettiğimiz içerikleri de etkiliyor. Yine de buna rağmen çok iyi şeyler üretiliyor Türkiye'de.


*

Mart 2023’te Kadıköy Bina’da ilk fotoğraf sergisi Loners in Wilderness’ı açtı. Fotoğrafçılığa hep merakı varmış. Üzümoğlu, ‘İyi ki yapmışım. Yapmasaydım geri dönüp kötü fotoğraf çekmişim diyemezdim’ diyerek bu alandaki ustalara saygısını gösteriyor.” Serginin metni ise çok güçlü: “Yalnız kaldığım andan beri bir başkasının varlığını öğrendim.Ama yalnız kaldığımdan beri bir başkası sadece acı veriyor. Ama başkasıyla acıyı paylaşabileceğimi bildiğimden beri yalnızlık o kadar da acı vermiyor. Ama başkasının beni yalnız bırakabileceği bildiğimden beri yalnızlık hiç bitmiyor.”

SahnedenKültür-SanatsanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper