Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Arama
Sergiler
Söyleşi

MAYA: Bireysellik Çağında Birlikte Üretmek

Bor Sanat ve EXIT iş birliğinde gerçekleşen, Beral Madra, Ebru Nalan Sülün ve Missem Canmutlu’nun danışmanlığında hazırlanan Konuk Sanatçı Programı, MAYA sergisiyle; “kolektif ruh”un izini sürüyor.

Ece Şahan
23 Ekim 2025

Sanat tarihinin lonca ve atölye geleneğini bugünün üretim pratikleriyle yeniden açan MAYA sergisi, Bor Sanat’ın ev sahipliğinde Mardin’de hayat buluyor. Deneyimli isimlerle genç sanatçıları yan yana getirerek kolektif üretim modellerini yeniden taşıyan program, yalnızca bir sergi değil; kuşaklar arası aktarımın, birlikte üretmenin ve karşılıklı etkileşimin sahnesi olmuş.

Proje, hem Mardin’in çok katmanlı kültürel yapısını bir laboratuvar gibi kullanıyor, hem de Türkiye sanat ortamında uzun zamandır eksikliği hissedilen “birlikte üretim” fikrini yeniden hatırlatıyor. Programın konuk sanatçıları Ahmet Öktem ve Mehmet Akan, Fulya Çetin ve Sidar Alışık, Serhat Kiraz ve Ayşe Ceren Solmaz ile Handan Börüteçene ve Rıdvan Aşar, ikili biçimde gerçekleştirdikleri ortak üretimlerini sergileyecek.

Programın ilham kaynaklarını ve hedeflerini daha yakından anlamak üzere Bor Sanat Sanat Danışmanı Küratör Ebru Nalan Sülün ve Bor Sanat Genel Koordinatörü Missem Canmutlu ile bir araya geldik.

Missem Canmutlu, Ebru Nalan Sülün

MAYA sergisi, sanat tarihindeki lonca ve atölye geleneğini günümüz sanat ortamına taşıyor. Bu tarihsel hattı kurarken nasıl bir çıkış noktasından hareket ettiniz?

Ebru Nalan Sülün: Aslında sergiden önce, misafir sanatçı programının odağında bu misyonumuz başladı. Misafir sanatçı programlarının içerikleri incelendiğinde; genellikle bireysel eğilimlerin ağırlıkta olduğunu ya da proje odaklı üretimlerin desteklendiğini görüyoruz. Sanat tarihinde de farklı jenerasyonlar, atölye sistemi gibi oluşumların getirdiği iletişimin, öğretici yönün karşılıklı olarak belli bir tarihe dek çok güçlü olduğuna tanıklık ediyoruz. Fakat 60’lardan sonra bu pratiklerin giderek azaldığı izlenmekte. Biz, bu pratiği tekrar hatırlatmak, bireyselliğin, uzaklaşmaların yerini yakınlaşmaların almasını sağlamak, farklı jenerasyon ve kültürden iki insanın ilişkisini geliştirmek, beraber üretimin etkileşimlerini görünür kılmak motivasyonuyla yola çıktık.

Mardin’in çok katmanlı kültürel yapısı, bu program için nasıl bir laboratuvar işlevi gördü? Program başka bir şehirde yapılsaydı, sonuçlar sizce bu kadar güçlü olur muydu?

E.N.S.: Her kentin bir kültürel hafızası, kent kültürü, tarihi, sanat ortamı ve çeşitli dinamikleri var. Bu çalışmada elbette Mardin’de olmanın etkileri oldu fakat bu program başka bir şehirde gerçekleşseydi farklı dinamik, kültürel kod ve etkileşimlerle yine aynı şekilde güçlü olabilirdi. Diyelim bu proje Mardin yerine Eskişehir ya da Çankırı gibi başka bir kentte olsaydı oranın dinamiği ve kültürel dokusundan etkilenecekti. Burada asıl önemli olan deneyimli sanatçılarla o coğrafyanın genç sanatçılarının bir aradalığı. Buradaki ana formül birlikte üretmek, karşılıklı etkileşime geçmek, tecrübeyi genç sanatçıların deneyimlemesini sağlamak.

Günümüzde sanatın giderek bireyselleşmesinin, kolektif üretimden uzaklaşmasının temel nedeni sizce nedir?

E.N.S.: Aslında günümüzde değil, 1950-60’lardan sonra sanatta bireyselleşme eğiliminin arttığını söyleyebiliriz. Sanat tarihine baktığımızda, akademi kökenli sanatçı grupları ile karşılaşıyoruz. 1914 Kuşağı, Müstakil Heykeltraşlar ve Ressamlar Birliği, d Grubu, Onlar Grubu, Yeniler Grubu gibi gruplarla ilerleyen yapı, 1960’lardan sonra farklı fakültelerin açılması ve sanatçı sayısının artmasıyla beraber bireyselleşmeye başlıyor. 1980’lerden sonra popüler kültür, bienaller çağı, globalleşme etkisiyle bireysel eğilimler daha da arttı. Uluslarararası etkileşimin artması, kavramsal temaların sanat üretimine yansıması, küratöryel yaklaşımlar, bireysel sanatçı üretimlerini daha çok ön plana çıkardı. Elbette; kolektiflerin ve sanatçı inisiyatiflerinin sayısı da oldukça fazla. Hafriyat örneği ile başlayan ruh halen sürmekte ve çok değerli. Fakat; kolektifler de incelendiğinde -genellikle- birbirine yakın jenerasyonların birlikte üretim pratiği ya da direnci içerisinde olduklarını izliyoruz. Popüler kültürle, sosyal medya ve hatta dijital teknolojilerin de gelişmesi ile farklı yaş gruplarının arasındaki iletişim aralığı daha da artırdı. Burada önemli olan, bu aralığı küçültmek ve hatta birbirine yakınlaştırmak.

Birlikte üretimde “paylaşmak” ile “kendi pratiğini korumak” arasındaki denge nasıl sağlandı?

E.N.S.: Paylaşmak önemli bir noktaydı burada. Sanatçılar öncelikli olarak beraber üretecekleri kenti tanıdılar. Örneğin Mardinli sanatçılar tecrübeli sanatçılara şehri tanıttı, kendileri de deneyimli sanatçıları tanıma fırsatı buldu. Günümüz sanat ortamında deneyimli sanatçılara birebir ilişkilerde çok kolay ulaşamayan bir genç sanatçı profili mevcut. Bu projede beraber paylaştıkça uyum da beraberinde geldi. Dört tecrübeli sanatçının bir nevi mentorluk sürecine tanıklık ettik. Onların bu konudaki hassasiyeti çok önemliydi. Genç sanatçıların pratiklerine saygı duymaları, onları anlamaya çalışmaları, bu konuda mentor misyonuyla ilerleyip beraber üretmeleri söz konusu oldu. Genç sanatçıların ise uzaktan takip ettikleri isimlerin üretimlerine tanıklık etme, öğrenme, bu tecrübeyle yeni üsluplar edinme ve farklı malzeme kullanımlarıyla tanışma, kendi üsluplarını da bu deneyimli isimlerin pratiklerine yansıtma süreçlerini izledik. Bu sergide Mardin’de üretim yapan Rıdvan Aşar, Ayşe Ceren Solmaz, Sidar Alışık ve Mehmet Akan’ın üretimlerini yeni bir perspektiften, farklı bir çehrede, gelişmiş üsluplarla göreceğiz.

İzleyicinin bu sergiden hangi duyguyu ya da soruyu alarak çıkmasını hedefliyorsunuz?

E.N.S.: Aslında sergiden ziyade programdan diyebiliriz. Programın ana mesajı beraber üretimin desteklenmesi, farklı jenerasyonların yan yana geldiğinde oluşan çıktılar, kültürel farklılıkların ve coğrafyaların üretimlere nasıl yansıdığı. Benim için de ilginç bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Bir konuk sanatçı programı küratörlüğünde aslında bir hikâye anlatıcılığı görevi üstlenmiş oluyorum. Bu hikâyelerin en iyi şekillerde gösterilmesi ve ilham alınmasına odaklandık. Beraber üretmek, bireysellikten ziyade yan yana üretmek, kolektif üretmek ve düşünmek mümkün mü? sorusu üzerine düşünmeliyiz. Günümüzde ikili sanatçı grupları varken bu tarz birliktelikler çok görülmüyor bunu daha fazla görmek mümkün mü, bu birlikteliklerden nasıl üretimler ortaya çıkar ve bu bize neyi öğretir, sorularını tartışmaya açmayı önemli buluyorum.

“Maya” kavramı serginin merkezinde yer alıyor. Sizce bu süreçte hangi unsurlar gerçekten “maya tuttu”?

E.N.S.: Mayanın tutup tutmadığını bilmiyoruz fakat mayalanmaya başladığını söyleyebiliriz. En azından şu anda bu konuları konuşuyor olmamız bile belki de bunun göstergesi. Umarım bu sergi sonucunda bu tarz projeler artar ve bu beraber düşünme pratiği daha çok sanatçı ve sanat üretiminde karşımıza çıkar. Geçmişe, yeteneğe, vefaya saygı burada oldukça önemli. Türkiye sanat ortamında 1960-1970’lerden itibaren üreten değerli sanatçılar hâlâ aramızdalar. Onların nasıl üretim pratiğine sahip olduğu, sanat üretimine ve malzemeye nasıl baktığı, dünyaya nasıl baktığını öğrenmek, ilham almak ve yeni jenerasyonun bu ilhamla birlikte yeni yöntemleri geliştirmesini desteklemek önemli. Burada odak aslında bunu farklı boyutlarda analiz edip görmek. Fulya Çetin, Ahmet Öktem, Serhat Kiraz, Handan Börüteçene kolektif üretimlerde bulunmuş önemli isimler. Ahmet Öktem ve Serhat Kiraz ikili olarak kendi gruplarını oluşturmuş sanatçılar, Fulya Çetin Hafriyat’ın ilk üyelerinden, Handan Börüteçene uluslararası ve Türkiye sanat tarihinde çok önemli bir isim. Dolayısıyla bu tecrübelerden ve geçmişten ne kadar faydalanırız, belki de artık bu soruları sormalıyız. Sorabildiğimiz ölçüde mayanın tutup tutmadığı da belli olacak.

Programın ilerleyen yıllarda Türkiye sanat ortamına nasıl bir katkı sağlayacağını öngörüyorsunuz?

Missem Canmutlu: Bu program, özellikle yerel sanatçılarla ulusal ve uluslararası sanatçılar arasında sürdürülebilir bağlar kurmayı amaçlıyor. Uzun vadede, Türkiye’de kolektif üretim modellerinin yeniden gündeme gelmesine ve farklı şehirlerdeki sanat üretimlerinin merkez dışı bir yaklaşımla desteklenmesine katkı sunacağını öngörüyoruz. Aynı zamanda, Mardin gibi şehirlerde çağdaş sanatın varlığına dair farkındalık yaratması da önemli bir kazanım olacak.

Bor Sanat’ın önemli misyonları arasında bağımsız oluşumları ve sanatçıları desteklemek yer alıyor. Bu doğrultuda gerçekleştireceğiniz yakın zamanlı projeleriniz neler?

M.C.: Bor Sanat, önümüzdeki dönemde hem Konuk Sanatçı Programı’nı sürdürülebilir hale getirmeyi hem de farklı coğrafyalarda benzer etkileşim alanları yaratmayı hedefliyor. Bu doğrultuda, yalnızca kendi bünyemizde gerçekleştirdiğimiz projelerle değil, farklı kurum ve inisiyatiflere verdiğimiz desteklerle de üretim ortamını zenginleştirmeyi önemsiyoruz. Örneğin, Çanakkale’de faaliyet gösteren Mahal Studio’da gerçekleşen Konuk Sanatçı Programı’na destek veriyoruz. Bu destek, yerel ve bağımsız sanat alanlarının gelişmesine katkı sunma hedefimizin bir parçası. Ayrıca önümüzdeki dönemde, Hatay'da depremzede çocuklarla sanat odaklı projeler yürüten Talebeyiz Biz Derneği’ne, holding şirketlerimizden Gülümseten Yarınlar ile destek olacağız. Yakın zamanda hayata geçecek bir diğer projemiz ise İzmir’deki Hayy Open Space ile genç sanatçılara yönelik yeni bir proje olacak. Bu proje, genç üreticilere alan açmayı ve onları daha geniş bir izleyici kitlesiyle buluşturmayı hedefliyor.

SergilerKültür-SanatsanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper