Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Sergiler
Söyleşi

Dün bugünse yarının sınırları nerede?

Sanatçı Hale Tenger’in 8 Şubat 2026’ya dek The Art Gallery of Western Australia’da (AGWA) izleyiciyle buluşan kapsamlı sergisi BORDERS/BORDERS, sadece coğrafi sınırları değil; zihinsel ve politik sınırlarımızı da sorgulatıyor. Tenger’in son 30 yıla yayılan işleri üzerinden kurduğu anlatı, geçmişin izlerini bugünde aratırken, geleceğe dair kaçınılmaz soruları da beraberinde getiriyor: Çok şey değişiyor gibi görünse de aslında hiçbir şey değişmiyor olabilir mi?

Ece Şahan
6 Ekim 2025
Hale Tenger. Fotoğraf: Berk Kır

Hale Tenger. Fotoğraf: Berk Kır

Geçmişten bugüne neler değişmiştir? Politik anlamda, sosyolojik kavramda, sınırlarımızda, özgürlük, sansür, baskı, feminizm... Sanatın anlattıkları, sanatçıların gördükleri… Değişti mi gerçekten?


Hale Tenger’in çalışmalarının hâlâ bu kadar güncel hissedilmesi, işte tam da bunu sorgulatıyor. Bir yandan hiçbir şeyin değişmediğini fark ediyorsunuz, diğer yandan da günümüz sanatında neden artık bu denli doğrudan ayna tutan işlerin azaldığını düşünmeden edemiyorsunuz.


Bize göre dünyanın bir başka ucu olan Avustralya’da, The Art Gallery of Western Australia (AGWA), Hale Tenger’in müze ölçeğindeki ilk kapsamlı sergisine ev sahipliği yapıyor: BORDERS / BORDERS. Tenger’in ikonik yerleştirmelerinin yanı sıra video, heykel ve ses gibi farklı türlerden önemli işleri bir araya getiren serginin temelleri, 2022 yılında AGWA küratörü Rachel Ciesla ile İstanbul’da atılmış. Tenger, uzun ve titiz bir hazırlık sürecinin ardından projenin hayata geçmesinden ve bazı büyük ölçekli yerleştirmelerini ilk kez bir arada görme imkanı bulmaktan hem heyecan hem de gurur duyduğunu ifade ediyor. Sanatçının 1990’lardan bugüne uzanan üretimini bir araya getiren sergi, klasik bir retrospektif olmanın ötesinde. Yakın dönem insanlık hallerine, toplumsal kırılmalara ve kolektif hafızanın çatlaklarından sızanlara dair güçlü bir yankı sunuyor.

Yerleştirme, ses; bekçi kulübesi, dikenli tel, cep radyosu, çay bardağı, fan vb. Enstalasyon Görseli: Saat Kaç?, Arter, 2019, Fotoğraf: FluFoto, Hale Tenger ve Arter izniyle


Tenger, kuşağının en politik ve en şiirsel anlatılarına imza atan sanatçılarından biri. İmgeyle sesi, mekânla dili bir araya getirdiği yerleştirmelerinde dünyayı anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. BORDERS / BORDERS, onun yıllar içinde inşa ettiği bu katmanlı anlatı dilini hem yeniden hatırlatıyor hem de bugün hala neyin değişmediğini izleyicinin yüzüne açıkça vuruyor. Sanatçı, sergide yer alan işleri üzerinden şunu söylüyor: “Geçmişe ve bugüne, özellikle bu sergi seçkisine dahil işlerim üzerinden bakınca, dünya politikalarının aslında hiç değişmediğini görüyor; ister istemez ‘tarih tekerrürden ibarettir’ sözünü düşünüyorum.”
Bu duruma örnek olarak da Beyrut (2005–2007) adlı video işini gösteriyor. 2013’te AGWA’nın Devlet Sanat Koleksiyonu’na dahil edilen bu iş, Tenger’e göre “geçmişte ve günümüzde Ortadoğu’da ve diğer coğrafyalarda süregelen insanlık felaketlerinin görgü tanığı”na dönüşüyor. Farklı olan tek şeyse artık bu felaketlerin, savaşların ve soykırımların ardına gizlenme ihtiyacı dahi duyulmaması. “İnce diplomatik oyunlara bile gerek kalmadan, tüm çıplaklığıyla uygulanıyor,” diyor sanatçı.


Tenger’in pratiğini bilenler için bu düşünsel zemini en iyi karşılayan işlerden biri de Dışarı çıkmadık, çünkü hep dışardaydık / İçeri girmedik, çünkü hep içerdeydik (1995/2015) adlı yerleştirmesi. Politik sansür, baskı ve ifade özgürlüğünün sistematik biçimde kısıtlanması artık Türkiye’de kanıksanmış bir durumken, Tenger bunu şöyle yorumluyor: “Üstelik de giderek daha da kuvvetle- yeniden kazanmış durumda.”

“Tükenmişlik zamanımızın varoluşsal bir gerçeği”
Peki, mental sağlığımızı korumak için artık haberleri bile en az düzeyde takip etmeye çalıştığımız bir zamanda, Tenger’in otoriterleşme ve medya baskısı gibi konuları çalışmalarının merkezine alması onu tüketmiyor mu? Bu soruya yanıtı doğrudan şöyle oluyor: “Yerel ve uluslararası düzeyde adalet kavramının altının oyulduğu, sadece para ve silaha dayalı bir kuvvet anlayışının hüküm sürdüğü politik dayatmalar karşısında tükenmemek mümkün değil. Tükenmişlik zamanımızın varoluşsal bir gerçeği. İnsanın aklını yitirmemesi için sürekli enerji harcaması gerekiyor. Hassasiyetlerimizi kaybetmeden, onurlu bir yaşam için mücadele etmekten başka çaremiz yok. Pembe hayallerin artık var olamayacağını kabul etmek ve neyle yetinip nasıl dengede kalabileceğimize dair ince bir ayar geliştirmek gerek, yani bize öğretilmiş olan her şeyin aksine.”
Batı Avustralya gibi, Türkiye’den hem kültürel hem de coğrafi olarak oldukça farklı bir yerde sergi açmak Tenger için yeni bir deneyim. Ancak tüm zarafetiyle mütevazılığını koruyor: “Avustralya’ya, Perth’e ilk kez geldim. Henüz bir hafta bile olmadı, o yüzden hiç ahkâm kesmek istemem,” diyor. Yine de coğrafi uzaklıklara rağmen dünyanın farklı yerlerinde tekrar eden acıların benzerliğine dikkat çekiyor. Kolonyal geçmişin, sömürünün, savaşların ve yerinden edilmelerin olmadığı bir coğrafya olmadığını vurguluyor ve ekliyor: “İllaki küresellikten bahsedeceksek, işte böyle ‘şahane’ bir ortak dilimiz var.” Bu ortak acılar, Tenger’in birçok işinde kurguladığı anlatıların farklı coğrafyalarda da karşılık bulmasının temelini oluşturuyor. Zira dediği gibi, son yıllarda çoğunluğun azınlıklar üzerindeki tahakkümü ve “demokrasi” adı altında sürdürülen sistemlerin yaldızlarının dökülmesiyle birlikte, bu gerçeklik çok daha görünür hâle geldi. Ona göre bu durum yalnızca toplumsal yapıları değil, inanmaya devam etmek istediğimiz uluslararası kurumları da temelden sarsıyor.
Teknolojinin baş döndürücü hızla ilerlediği bu çağda, sanat üretimi de bu değişimden payını alıyor. Tartışmalar malumken, anlam arayışı da dönüşüme uğruyor mu? Tenger, bu soruya tüm yalınlığıyla cevap veriyor: Sanatın üretim biçimleri, kavramsal yaklaşımları ve fiziksel sunumu elbette değişebilir; nitekim tarih boyunca hep değişmişti. Ancak ona göre insanın anlam arayışı değişmiyor. “Sonuçta insan fiziksel bir varlık; yemeye, içmeye, sevilmeye ihtiyaç duyuyor” diyor ve ekliyor: “Bir gün bunlar da değişirse… doğrusu neler olacağını tahayyül etmek bile istemem.” Yapay zeka ise Tenger’e göre nasıl kullanılacağını bilen biri için oldukça faydalı bir araç. Bir zamanlar telefonsuz da bir hayatımız olduğunu hatırlatarak, yapay zekasız da olabilir diyor ve ekliyor; “Ama su ve yemek yoksa hayat da yok.”


Yazının sonunda dönüp dolaşıp geldiğimiz o kelime: BORDERS. Yani “SINIRLAR”. Peki, bu sözcük Tenger için ne anlama geliyor? Bir engel mi? Yoksa her şeyin başladığı yer mi? Borders/Borders hem bu kapsamlı serginin başlığı hem de sanatçının 1999 tarihli video işinin adı. Sergiyi düzenleyen Rachel Ciesla, bu başlığı doğrudan o yapıttan ödünç almış. Ancak serginin tam adı aslında şöyle: BORDERS / BORDERS, or The Burden of Relativism, I don’t know how to die in [THIS WORLD] (Türkçesiyle: SINIRLAR / SINIRLAR, ya da Göreceliliğin Yükü: [BU DÜNYADA] nasıl ölünür bilmiyorum). Tenger, bu başlık üzerinden insan yapımı tüm sınırların geçiciliğine işaret ediyor. Ona göre Sınırlar/Sınırlar, ister fiziksel ister zihinsel olsun, icat edilmiş her tür çizginin dünya karşısındaki anlamsızlığını sorguluyor. Ve yeri geldiğinde, bu sınırların nasıl da geçerliliğini yitirebildiğini.


Sergi 8 Şubat 2026’ya dek The Art Gallery of Western Australia’da devam ediyor

SergilerSanatçısanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper