Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Arama
Sergiler
Değerlendirme

“Yanıbaşında” Olanla Bir Yolculuk

Murathan Özbek’in FAAR Gallery’de gerçekleşen kişisel sergisi, insan ile doğa arasındaki çoğu zaman görünmeyen, kırılgan bağı gün yüzüne çıkarıyor.

Elif Onay
19 Aralık 2025
Murathan Özbek'in Yanıbaşında sergisinden görünüm

Murathan Özbek'in Yanıbaşında sergisinden görünüm

Murathan Özbek’in Yanıbaşında başlıklı sergisi 3 Aralık’ta FAAR Gallery’de açıldı. 3-8 Aralık tarihleri arasında FAAR Gallery’de izleyiciyle buluşan sergi, Yves Rocher Vakfı işbirliğinde gerçekleşti. Galeri Siyah Beyaz tarafından temsil edilen sanatçı, bu sergiyi vakfın Plant for Life (Yaşam İçin Ağaç Dikin) projesinden aldığı ilhamla hayata geçirdi. Sanatçı, doğa ve insan arasındaki bağı merceğine alırken, bu hayati fakat çoğu zaman göz ardı edilen ilişkiyi farklı bağlamlarda izleyiciye sundu. Alt metninde varoluşa dair bir sorgulama alanı açan sergi, bizi “Yanıbaşımızda olanı görebiliyor muyuz?” sorusuyla baş başa bırakıyor.

Sinematik bir anlatının hâkim olduğu fotoğraflar, insan ile doğa arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik düşsel ve izole bir yolculuk sunuyor.Bu yolculuk boyunca insan, kimi zaman bir ağacın gölgesine sığındığı, kimi zaman dileklerini fısıldayarak bir sırdaş bulduğu, duygusal boyuttaki simbiyotik bir ilişkinin öznesi hâline geliyor. İnsanın tek başına sürdürdüğü bu “yürüyüş”te değişen bağlamlarla birlikte evrilen ve form değiştiren “ağaç”, bazen ıssız bir yoldaki eşlikçi, bazen gökyüzüne bakarak varoluşunu anlamlandırmaya çalışan insan ve sonsuz boşluk arasında konumlanmış bir köprü, bir yol gösterici, bir koruyucu ya da kadim bir dost olarak Özbek’in kadrajında yeniden ve yeniden hayat buluyor. Ağacın topraktan filizlenişiyle başlayan ve kronolojik, düzlemsel zamanın dışına taşan bu yaşam yolculuğuna farklı anlarda tanıklık ediyoruz.

Serginin girişinde, sergi metninin hemen yanında yer alan bir otoportre izleyiciyi karşılıyor. Serginin geri kalanından sürreal anlatımıyla ayrılan bu iş, karlı zeminde ardında iz bırakarak ufuk çizgisine doğru yürüyen kafası olmayan bir insan figürü sunuyor. Ufuk çizgisinde, solda iki, sağda bir ağaç görüyoruz. Yıllar boyu toprağa kök salmış, boş arazide sessizce varlığını sürdüren bu “gözetmen” ağaçların yolu, insanın patikasıyla kesişiyor. İnsan, kendi yolculuğunun ortasında kendini ağaçların yanına, adeta aralarındaki o boşluğa aitmişçesine yerleştiriyor. Onun bilinmezliklerle dolu hayat yolculuğu, ağaçların sabit varoluşunun yanı başından teğet geçiyor. İnsanın beraberinde getirdiği belirsizlikler ise ağaçların sabit hayatına her an beklenmedik sürprizler getirebilir. “İnsanın hayat çizgisi ağaçların yanından değil de bir ağacın gövdesinin tam içinden geçse ne olurdu?” sorusunun yankısı sessizce kadrajın dışına taşıyor.

Sanatçının yıllardır birlikte ürettiği dostu Ekin Bernay’ın yer aldığı fotoğraflar kimi zaman gökyüzünden izliyormuşuz gibi kurgulanmış. Bernay’ı, ağacın toprak yüzeyine taşmış, yosun tutmuş köklerine uzanırken görüyoruz. Hem ağacın formuna evriliyor hem de bir koruyucu figüre sığınırmışçasına ona sarılıyor. Bu karşılaşmaların duygusal yoğunluğu, Bernay’ın üzerinde odaklanan sarı ışıkla daha da keskinleşiyor. Kompozisyonun merkezinden yükselen bu sıcaklık, insanla ağaç arasındaki sessiz iletişimi görünür hale getiriyor. Her iki varlığın da ortak katmanı olan toprak, bu ilişkinin hem başlangıç hem de şekillendiği alan olarak beliriyor. Diğer taraftan, bir ağacın insandan çok daha uzun yaşayabilme ihtimali düşünüldüğünde, insanın bir gün aynı toprağa karışıp yavaşça çözüneceği, varlığının bir ağacın köklerine yeniden hayat vereceği düşüncesi akılda beliriyor.

Sarı bozkırlardan akarsulara, sisli ormanlardan kıraç arazilere uzanan bu yolculuğun en çarpıcı anlarından biri, Ekin Bernay’ın, yangın sonrası külleşmiş ağaç gövdeleriyle baş başa kaldığı sahne oluyor. Sergi boyunca adım adım kurulan dostluğun yerini bir anda derin bir yas duygusuna bıraktığı bu kadraj, serginin tonunu belirleyen en güçlü noktalardan biri hâline gelerek, günümüz gerçekliğine eleştirel ve düşündürücü bir bakış sunuyor. Özbek’in bize sunduğu masalsı sinematik anlatıdan uyanıyor ve doğayı anlama ve koruma gerekliliğini hatırlatan sert bir gerçekle yüz yüze geliyoruz.

Özbek, sergi metninde ağaçların kendisine sorduğu soruyu şöyle aktarıyor,
“Biz ömrümüzün sonuna kadar burada duracakken sen bizi nereye, ne için taşımaya çalışıyorsun?”. İnsanın hızlı ve kısa ömrüyle biçimlenen zaman algısı, ağaçların kendi ağır, döngüsel zamanıyla kesişse de birebir örtüşmüyor. Yaşamı tüketme isteğimizin kimi zaman kurbanı olsalar da ağaçlar, ironik bir biçimde, insanın yolculuğunun hem başlangıç hem de kaçınılmaz sonunu oluşturuyor. Yolculuk, köklerde başlayıp yine köklerde son buluyor. Ve belki de yine bu nedenle, insanla ağaç arasındaki bu kaçınılmaz dostluk, geleceğe dair hâlâ iyileştirici ve yeniden kurucu bir ihtimal taşıyor.

SergilerFotoğrafSanatçıGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
Takip Edin
Facebook
Instagram
Twitter
© The Art Newspaper