Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Arama
Sergiler
Söyleşi

Lefkoşa Bienali’nde Dikkat Çeken Bir Performans: PASS

Çağla Meknuze, 8 Kasım’da Lefkoşa Bienali kapsamında gerçekleştirdiği PASS isimli performansıyla ütopik bir gelecek kurgusu sunuyor.

The Art Newspaper Türkiye
9 Aralık 2025

Lefkoşa Bienali bu yıl ilk edisyonu, şehrin çeşitli mekanlarında izleyiciyle buluştu. Sanatçı Çağla Meknuze, 8 Kasım’da bienal kapsamında gerçekleştirdiği performanslar dikkat çekti. Sanatçı, Lefkoşa şehrinin ortasından geçen sınıra yakın ve merkezi bir konuma bir pasaport kontrol kulübesi yerleştirdi. Bu kurgu; sınırların, pasaportların, vizelerin ve seyahat bürokrasilerinin olmadığı ütopik bir gelecek hayalini yansıtıyordu. Geçtiğimiz ay gerçekleşen bu tek seferlik performans, adanın genelinde yankı uyandırdı.

Performans izleyicileri, PASS adlı işin pasaport kontrol noktasını ziyaret etmeye, kulübede yer alan sembolik pasaport defterlerini edinmeye ve üzerinde COMPASSION yazan pasaport mührü kullanmaya davet ediyor. Katılımcılar, kişiselleştirdikleri defterlere COMPASSION yazılı mührü basarak “merhamete dahil geçiş izni”ni (COMPASSION sözcüğünün içindeki gizli PASS'i) görünür kılıyor. Performansta izleyiciler, işin kavramsal bağlamına doğrudan dahil olurken, bu ütopik gerçekliğin geçici bir süreliğine bir parçası oluyorlar.

PASS’ın kavramsal temellerinden izleyici katılımına uzanan çok katmanlı yapısını Çağla Meknuze’yle konuştuk.

THE ART NEWSPAPER TÜRKİYE: PASS’ta pasaportların ve vizelerin anlamını yitirdiği, sınırların ortadan kalktığı bir gelecek tahayyülü kuruyorsunuz. Bu ütopyanın sizde nasıl doğduğunu ve hangi düşünsel süreçlerden geçerek şekillendiğini anlatır mısınız?

ÇAĞLA MEKNUZE: ‘Pasaport hiyerarşisi’ yurtdışında ikamet eden bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak son dört yıldır farklı açılarla deneyimlediğim bir konu. AB ülkeleri arasında, karayolu rotasında adeta İstanbul’un bir ilçesinden diğerine geçer gibi sorgusuz, sualsiz sınır değiştirirken, Türkiye’den AB’ye geçiş kuyruklarında bürokrasiyle ve hiyerarşiyle sert bir şekilde yüzleşiyoruz. Her iki durumu da aynı tarihte fakat farklı sınırlarda yaşıyorum, her ikisi de bu dünyanın ‘mümkünü’. Pasaportsuz, vizesiz bir gelecek tahayyülünü günümüz gerçekliğinde her ne kadar ütopik olarak tanımlasak da çok uzak olmayan bir geçmişin gerçeği aslında bu...Pasaportlar, vizeler, sınırlar bugünün ‘normali’ fakat insanlık tarihine kıyasla seyahat bürokrasisi geçmişinin oldukça ‘yeni’ olduğunu görüyoruz.

‘Pasaport kontrolü’ ifadesi I. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkıyor, öncesinde, 19. yüzyılda da birtakım seyahat belgeleri var fakat bunlar kontrol amaçlı kullanılan zorunlu kimlik belgeleri değil, üzerlerinde fotoğraf bile yok. Seyahat serbestliğinin ‘Dünya Savaşı’yla son bulması ve adım adım bugünün pasaport hiyerarşisine gelişimiz tüm etmenleriyle üzerine düşünmeye değer. Aklımda uzunca zamandır taşıdığım sınırsız dünyayı ‘Bienal Lefkoşa’nın açık çağrısıyla karşılaşınca kağıda döktüm. Lefkoşa ‘Avrupa’nın son bölünmüş başkenti... İşte bir başkenti, bir adayı, bir toplumu ayıran o sınır PASS’ı hayata geçirmek, geçmişin gerçeğini geleceğin ütopyasını deneyimlemek için ideal nokta oldu.

“COMPASSION” kelimesinin içinde yer alan “PASS” kavramsal olarak çok güçlü bir çağrışım yaratıyor. Bu dilsel katman nasıl şekillendi? Ayrıca ‘merhamet’i bir tür ‘geçiş izni’ olarak kurgulamak, günümüzün sınır ve kimlik rejimlerine karşı sizce nasıl bir alternatif düşünme alanı açıyor?

Bienalin teması ‘compassion’ yani merhamet.Başvuruya odaklandığım dönemde, ‘compassion’ üzerine düşünürken ‘pass’, hem kelime içinde, hem de harita üzerinde somutlaştı. Dünyada yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin tanıdığı, bir başka deyişle dünyanın geri kalanı tarafından görmezden gelinen Kuzey Kıbrıs’ta, Avrupa’nın bölünmüş son başkenti Lefkoşa’da, bu başkentin yalnızca kuzey sınırları içinde gerçekleşen bir bienalde, ‘passport’un pass’e dönüşmesini ve compassion’ın paylaşılan, çoğaltılan bir kavram olmasını diledim. Bu düşünceyle sınır kapısına mümkün olduğunca yakın bir pasaport kontrol noktası yerleştirerek Lefkoşa halkını ve henüz beş dakika kadar önce mevcut pasaport kontrol noktasından geçerek Kıbrıs’ın güneyinden kuzeyine geçmiş olan herkesi hem şaşırtmak hem de sınırsız, vizesiz, pasaportsuz dünya idealini deneyimletmek istedim. Mekana özgü bir iş olan PASS; işlevini yitirmiş, geçerliliğini kaybetmiş bir pasaport kulübesi, zahmetsizce edinilen sembolik pasaport defterleri ve COMPASSION baskılı pasaport mühründen oluşuyor. 8 Kasım’da bu pasaport kulübesine, bienal izleyicilerinin tanıklığında bir müdahale gerçekleştirerek PASSPORT kelimesini deforme ettim ve PASS’i görünür kıldım.Bienal izleyicilerini kulübe içinde yer alan sembolik pasaport defterlerini edinmeye ve COMPASSION pasaport mührünü kullanarak bu deneyimi çoğaltmaya davet ediyorum.

İzleyiciler pasaport defterlerini kişiselleştirip COMPASSION mührünü bastıklarında, eserin pasif izleyiciden aktif katılımcıya evrildiği bir sürece dahil oluyorlar. Bu katılımcı rolünü işinizin kavramsal bütünlüğü içinde nasıl konumlandırıyor, izleyicinin bu eylemle üstlendiği dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bienal izleyicisi,yerleştirme önünde müdahale gerçekleştirdiğim 8 Kasım tarihinden itibaren tahminimin çok ötesinde, şaşırtıcı derecede katılım gösterdi. Öyle ki hayatımda ilk defa, sosyal medyada viral olmanın ne demek olduğunu deneyimledim (ki bunu beklemiyordum). PASS, Kıbrıs’ta hem Türk hem de Rum tarafında binlerce paylaşım ve yorum aldı.Sanırım bienalin ilk edisyonu olması nedeniyle de işin anlam bulması birkaç günü buldu. Elimde graffiti boyayla gerçek sınır kapısına PASS yazdığımı düşünenlerden ‘artık birinin ortaya çıkıp bu sınırı geçip gitmesi gerekiyordu’ gibi bir yorum okudum.İşin gerçekliğiyle ben de tahminimin çok ötesinde karşılaşmış oldum aslında...

PASS, Lefkoşa’da şehrin ve aslında hayat akışının tam ortasında yer alan pasaport sınırının varlığıyla anlam bulan bir iş. Amacım, şehirdeki mevcut pasaport kontrol noktasından sadece birkaç yüz metre ileride, yalnızca Lefkoşa özelinde değil, tüm dünya adına bir başka gerçekliğin deneyimlenmesiydi. Sınırların, seyahat bürokrasisinin, hiçbir hiyerarşinin olmadığı bu yeni dünyada pasaport defterleri de artık yalnızca sembolik birer anı defteri niteliğinde. Bedelsiz ve zahmetsiz edinilen,kapağında herhangi bir devlet adının yazmadığı yalnızca dünya ikonunun yer aldığı pasaport defterleri ve herhangi bir otorite tarafından değil, yalnızca bienal izleyicisinin kişisel inisiyatifiyle kullanıma açık olan ‘COMPASSION’ baskılı pasaport mührü sınırsız bir dünya idealini taşırken, evrensel seyahat hakkının kullanımında bireylerin hür iradesinin yeterli olduğu bir ütopyayı deneyime açmış oluyor.

Bienal süresince izleyicilerin sembolik pasaport defterlerini diledikleri gibi kişiselleştirmesini yeni bir gerçekliğin kabülü, inşası; ‘COMPASSION’ yazılı pasaport mührünün kullanımını ise kolektif bir dileğin görünür kılınışı olarak okumak mümkün, yorumlar, paylaşımlar, tepkiler bu yönde. 8 Kasım’da gerçekleştirdiğim müdahale sırasında resmi pasaportlarına bile COMPASSION mührünü basanizleyiciler oldu...İzleyicinin böyle bir işte aktif katılımcıya dönüşümü, çok daha büyük bir dönüşümün habercisi belki de, bunu zaman gösterecek.

SergilerKültür-SanatSanatçıGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
Takip Edin
Facebook
Instagram
Twitter
© The Art Newspaper