British Museum, sosyal medyanın sayısız espri malzemesi haline gelmiş olsa da kültürel prestijiyle dünya çapında tanınan bir kurum. Sadece İngiltere’nin değil, tüm dünyanın en önemli müzelerinden biri. Bununla birlikte, müzenin “sözde hırsızlık geçmişi” üzerine yapılan şakalar uzun süredir sosyal medyada dolaşıyor. Ancak uzman bakış açısıyla tablo farklı: Birçok eser, ait oldukları topraklarda kalsalardı bile günümüze ulaşamayacak, yok olma riskiyle karşı karşıya olacaktı. British Museum’da, eserlerin korunma koşulları özellikle iklimlendirme ve saklama teknikleri ile de dünya çapında örnek gösteriliyor. Tabii bu durum da aslında başka bir tartışma ve iddia konusu.
Art Newspaper Londra’nın kısa süre önce yayımladığı habere göre, İngiliz hükümeti, arşiv belgeleri 1996’da İskoçya’ya iade edilen Scone Taşı sürecinde başbakanlık ile kültürel miras departmanı arasında ciddi bir görüş ayrılığı yaşandığını ortaya koydu. Haberde, dönemin Ulusal Miras Bakanlığı kültürel miras birimi başkanı Lynn Gates’in, taşın iadesinin toplu iadelere yol açabileceği endişesiyle bakanlıkla yürüttüğü yazışmalara yer verildi. Türkiye ile ilgili iddialarda ise, “Resmi bir talep olmadı ama 18 ay önce böyle bir başvuru yapılacağı konuşuluyordu,” ifadeleri yer aldı. Güncel özet ise, “2006’da Türkiye’nin Londra Büyükelçisi, Herakles’i betimleyen bir stel için resmî başvuruda bulundu. Ancak yeni bir gelişme yaşanmadı,” şeklindeydi.
Ödünç değil iade
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi Başkanı Zeynep Boz bu bilgileri doğruluyor ancak önemli bir noktanın altını çiziyor. 2010 yılında, BM temsilcilerinin de katılımıyla Genel Müdürlük tarafından düzenlenen bir toplantıda, Türkiye’den yasa dışı yollarla çıkarılmış eserin beş yıllık bir ödünç anlaşmasıyla verilebileceği iletilmiş. Ancak Boz, mülkiyeti Türkiye’ye ait ve yasalarla korunan bir eserin böyle bir yöntemle geri alınmasının kabul edilemeyeceğini belirtiyor. Çünkü Türkiye’nin bu tür bir teklifi kabul etmesinin, Yunanistan, Mısır ve Nijerya gibi ülkelerin yürüttüğü iade süreçlerine de zarar verebileceğini ifade ediyor:
“British Museum, büyük ölçüde toplama eserlerden oluşan bir müze olduğu için yasası da bu koleksiyonların dağılmamasını teminen hazırlanmış. Ancak bu yaklaşım, artık 21. yüzyılda hem eserlerin kökeninde hak ettiği şekilde korunmasının önünde bir engel teşkil ediyor hem de British Museum’ı çağdaş diyalogların dışında bırakıyor.”
Müzede Türkiye’den gitmiş binlerce eser yer alıyor. Bunların büyük kısmının Osmanlı Devleti veya Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından yasal yollarla çıkarıldığını gösteren herhangi bir belge bulunmuyor. Boz, tüm bu eserleri bakanlıkça listelediklerini söylüyor: “Ancak alınacak cevabın baştan belli olduğu bir ortamda her biri için tek tek girişimde bulunmak, fiilen güçleşiyor.”
Bahane tartışmaları
British Museum’ın eser iadesi talep eden ülkelere sıklıkla tekrarladığı bir görüş var: “Biz almasaydık bunlar sizin ülkelerinizde yok olup gidecekti.” Bu iddia aslında uzmanlar tarafında da sıklıkla tartışılıyor. İade talep eden ülkeler bunu bir bahane olarak görürken bazı tarihçilere göre ise aslında altı boş bir görüş değil. Ancak yine de tartışmalı bir konu. Zeynep Boz bu durumu şöyle açıklıyor: “Türkiye özelinde bu iddiaya şu şekilde cevap vermek isterim: Türklerin Anadolu ve Trakya’yı yoğun olarak yurt edinmeleri 11. yüzyıla denk geliyor. British Museum ise 1753’te kuruldu. Aradaki yaklaşık 700 yıl boyunca Anadolu’daki kültürel miras neden yok olmadı, neden her bir parça kireç kuyularına atılmadı? Bu soruya tatmin edici bir yanıt verilmesi gerekir. Bugün arkeolojik eser koleksiyonu en gelişmiş ülkelerden biri olan Türkiye, benzer bir Avrupa merkezli bakış açısıyla “ırksal olarak hak iddia edemeyeceği” düşüncesiyle taleplerinden vazgeçmeye dahi zorlanmıştır. Oysa bu ülkede kültür varlıklarını koruma kanunu ilk kez 1869’da yürürlüğe girmiş, üstelik bu kanun din, dil, ırk gibi hiçbir ayrım gözetmeden, tamamen kapsayıcı bir yaklaşımla hazırlanıp uygulanmıştır.”
Türkiye, British Museum yetkilileriyle 2024 yılında yine bir toplantı gerçekleştirdi. Aynı yıl yazılı olarak da müzedeki Anadolu kökenli eserlerin akıbeti soruldu ve iadesi talep edildi. Ancak alınan yanıtlar, yine çözüm sunmadı. Yıllardır hala ilerlemenin olmamasının temelinde aslında, yasaların değişmemesi yatıyor. Boz, bu konuda belgesiz eserlerin iadelerine önem veren, kapsamlı bir kaynak araştırma programı yürüten ve çağdaş standartlara uygun bir yönetim anlayışının destekleneceğinin ve olumlu karşılanacağını söylüyor ve hamle sırasının artık British Museum’da olduğuna dikkat çekiyor:
“Yıllardır Türkiye ve pek çok ülkenin mücadele ettiği bu haksız ithamların yanı sıra, üzülerek de olsa British Museum’da yaşanan ve 2.000 civarında eserin kaybolduğu skandalı da hatırlatmak gerekir. Bu durum, insan faktörünün olduğu her yerde kültür varlıklarına karşı suçların, konumdan bağımsız olarak işlenebileceğini açıkça göstermektedir.”
“Ortak Miras” veya “Evrensel Miras” söylemi
Tartışmaların bir diğer boyutunu ise “ortak miras” ya da “evrensel miras” argümanları oluşturuyor. Küresel kültür kurumları, kimi zaman bu söylemleri kullanarak iade taleplerini geciktirebiliyor. Zeynep Boz’a göre bu yaklaşım, konuyu temelden yanlış bir çerçevede ele alıyor; zira bu tür argümanlar, eserler için bir pazar yaratıyor ve kaçak kazıları teşvik ediyor. Kaçak kazılar, yalnızca eserleri yerinden etmekle kalmıyor, aynı zamanda arkeolojik katmanı tahrip ederek bilimsel verilerin tamamen yok olmasına neden oluyor. Boz, bu noktada asıl vurgunun altını çiziyor: Bir eserin “evrensel” değeri, onu ait olduğu yerden organize biçimde yasa dışı yollarla çıkararak ya da bu şekilde yerinden edilmiş kültür varlıklarını koleksiyonlara dâhil ederek tanımlanmamalı.
1996'daki yazışmalarda Gates'in bahsettiği toplu iade endişesi gün sonunda aslında korkulduğu gibi olmadı. Haberde de denildiği üzere her davanın farklı olduğu ve kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği yaygın bir kabul görüyor. Boz da aynı fikirde; “Her dosya kendine ve barındırdığı verilere göre ele alınmalıdır,” diyor. Ancak altını çizdiği bir nokta var; British Museum'ın bu sebeple kanunu değiştirip eser iadesini mümkün kılması.
Son tahlilde, British Museum’ın elindeki tartışmalı eserler konusu uzun ve karmaşık. Türkiye ise, meseleye salt milliyetçilik üzerinden değil, uluslararası etik standartlar ve hukukun üstünlüğü perspektifinden bakıyor. Ancak bu tartışmaların kısa vadede çözüme kavuşması pek gerçekçi değil.