Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Sanat 3.0
Değerlendirme

Yapay zekâ sanatçıları: inşa edenler mi, yıkanlar mı, yoksa her ikisi birden mi?

Kriz zamanları, kimi zaman yaratıcı düzenler kurar, kimi zaman ise yapıcı kaos yaratır. Yapay zeka sanatı söz konusu olduğunda ise tablo karmaşıktır.

Peter Bauman
3 Ekim 2025
Sougwen Chung’un Spectral adlı eseri bir robotla birlikte üretilmiş.

Sougwen Chung’un Spectral adlı eseri bir robotla birlikte üretilmiş.

Sanatçılar kırık bir dünyada nasıl üretir? Yapay zekâ bizi daha iyi bir geleceğe mi taşıyor, hastalıkları iyileştirip eğitimi dönüştürüyor mu, yoksa bizi yıkıma mı sürüklüyor? Abartı ve korku, ayrıntıyı ve sağlıklı tartışmayı bastırdığında, belki de sanatta kısa bir duraklama, bir düşünme hatta direnmek için sessiz bir an bulabiliriz. Sonuçta sanatçılar, tarih boyunca toplumlara belirsizlik zamanlarında rehberlik etti; Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan Dada ya da İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’daki Jikken Kōbō gibi. Sanatçılar çözüm önermezler; onun yerine merakı ifade eden, alternatifleri hayal eden ve belirsizliğe alan tanıyan yanıtlar üretirler. Eleştirmen Hal Foster’ın da belirttiği gibi, sanat krizle karşılaştığında tarihsel olarak iki eğilim ortaya çıkmıştır: İlki, yeni bir düzen kurmaya çalışan yapıcı (Constructivist) eğilim; diğeri, Dada’ya yakın duran, kaotik ve bozucu yaklaşım. Bu tarihsel dürtüler günümüzde de sürüyor ve yapay zekâ sanatıyla örtüşüyor. Bu bağlamda sanatçılar hem inşa edenler hem yıkanlar olarak görülebilir. İnşa edenler yapay zekâyı iş birliği, yeni estetikler ve umut için bir araç olarak hayal ederken; yıkanlar sistemi sorgular, bozar ve rahatsız eder. Ancak alandaki önde gelen sanatçılar ve küratörlere göre, bu durum basit bir karşıtlık değil. Her iki yaklaşım da değişim içindeki bir dünyayla yüzleşmenin farklı yollarını sunar.

İnşa edenler olasılıkları görüyor

İnşa eden sanatçılar için mesele sadece yeni bir yapay zekâ aracı kullanmak ya da sıfırdan bir model geliştirmek değil. Multidisipliner araçları konseptlerle uyumlu hale getirerek daha önce mümkün olmayan işler üretmek ve bizi yakında başka nelerin mümkün olabileceğini hayal etmeye teşvik etmek. Onlar yapay zekâyı sistem kurma sürecini sanatsal bir ifade alanı olarak görüyor; yeni estetikler ve insanla makinenin birlikte üretimi üzerine odaklanıyorlar. Kanadalı Çinli sanatçı ve insan-makine işbirliği araştırmacısı Sougwen Chung'u ele alalım. Chung, “Teknolojiyi sadece bir araç olarak değil, bir işbirlikçi olarak görüyorum” diyor. Çalışmaları, insan ve makine, kod ve jest arasındaki ortak eylemliliği, hatta kimliği araştırıyor.

2021 tarihli Mutations of Presence adlı işinde Chung, beyin dalgaları ve vücut hareketi takibiyle çalışan özel bir robotik sistem (D.O.U.G._4) ile birlikte çalışmış. Ortaya çıkan işler hem performans hem resim, hem insan hem makine belleği taşıyan hibrit bir üretim. Robot koluyla yapılan fırça darbeleriyle Chung’un kendi eliyle yaptığı çizgiler iç içe geçiyor, bir tür döngüsel düet yaratıyor. Bu üretimler yalnızca fiziksel değil; aynı zamanda kuramsal olarak da yeni çerçeveler öneriyor. Chung’un yaklaşımı, Donna Haraway’in 1985 tarihli Siborg Manifestosu’na dayanan feminist bir görüşü yeniden canlandırıyor: İnsan ve makine arasındaki sınır aslında bir yanılsamadır. “Geleneksel yaratıcılığı yapay zekâ ve robotikle birleştirmek, insan olanla makine olanı daha derin düşünmenin bir yolu,” diyor Chung.

Chung, bu sistemlerle kurduğu ilişkiyi bir adım daha ileri taşıyor: “Onları artık ‘bizim başka bir biçimimiz’ olarak görmeye başladım.” Çünkü bu sistemler, Chung’un kendi hareket verileri ve beyin dalgalarıyla eğitilmiş. “Onlarca yıllık kendi hareket verilerimle çizim yapıyorum ya da alfa (beyin) dalgaları tarafından tetiklenen propriyoseptif eşlemeler yaratıyorum. Mistik bir bilinçleri yok ama bizim seçimlerimizi, önyargılarımızı ve bilgimizi yansıtıyorlar.”

Bu tür bir yaklaşım, teknolojiyi dünyanın yeniden düzenlenmesinde bir araç olarak gören Bauhaus ya da 1960’lardaki Experiments in Art and Technology (E.A.T.) hareketiyle benzerlik taşıyor. İnşa edenler, yapay zekânın risklerinin farkında; ancak bu konuyu görmezden gelmek yerine tartışmaya dâhil olmanın en azından bir zorunluluk olduğunu savunuyorlar. Chung, “Benim sanatsal pratiğim de umuttan ve teknolojiyle çalışmanın doğasında var olan vaat ve olasılıkların keşfinden besleniyor,” diyor. Vizyonları, bu araçlarla doğrudan etkileşime geçerek temkinli bir iyimserlik yaratıyor.

Yıkanlar uyarı işaretlerini görüyor

İnşa edenlerin gördüğü umutlu tabloya karşı, yıkanlar yapay zekânın karanlık yüzünü ortaya koyuyor. Yıkanlar; şüpheci, eleştirmen, sabotajcı. AI’ı ayakta tutan güç yapılarından ve sistemsel önyargıları güçlendirme eğiliminden şüphe duyuyorlar. Kurumsal AI modellerinin genellikle izinsiz toplanan veri kümeleriyle eğitilebildiğini ve kârların merkezileştiğini vurguluyorlar. AI sistemlerinin ekolojik sorunları derinleştirdiğini, estetikte ise homojenleşmeyi yaydığını ortaya koyuyorlar. Alman sanatçı ve eleştirmen Hito Steyerl, bu eğilimin öncülerinden biri: “Yıkmak, inşa etmenin bir maliyet düşürme versiyonu hâline geldi. Artık bu ikisi arasında bir ayrım yok,” diyor.

Yıkanlar, AI’ın estetik potansiyelinden çok, onun sömürücü temellerini, toplumsal eşitsizlikleri ve görünür kıldığı zararları sorguluyor. AI’ın sanat üzerindeki etkisine dair görüşleri inşa edenlere kıyasla çok daha karamsar: “Sanat eskiden deneme, planlama, oynama, değerlendirme, aracılık, ‘kum havuzu’ oluşturma konusunda iyiydi. Şu anda kurumsal yıkım-inşa etme sürecinde bu öğe ya kaldırıldı ya da otomatikleştirildi,” diyor Steyerl.

Yine de Steyerl’in kendi işlerinde, örneğin This is the Future (2019), titiz koordinasyon, eleştirellik ve şüpheci ruh belirgin. Sanatçı, algoritmik bağımlılığı ve tükenmişliği iyileştirmek üzere evrimleşmiş şifalı bitkileri hayal etmek için sinir ağlarını kullanıyor. Çalışma, makine öğreniminin iç işleyişinin, öngörünün nasıl silah haline getirilebileceğini gösteriyor ve yapay zekanın ekolojik ve psikolojik yıkımla iç içe geçmişliğini ortaya koyarken tekno-iyimserliği hicvediyor.

Whitney Museum of American Art’ın dijital sanat küratörü Christiane Paul de etik ve önyargı konularına dikkat çekiyor: “Etik ve önyargı açısından tanıdığım her AI sanatçısı derinden kaygılı. Bunu aklınızda tutmanız ve eleştirellik düzeyinde ele almanız gerekiyor. Yıkıcılar, etiğin nasıl devreye girdiğini vurguluyor." Paul’e göre yıkıcılar yalnızca karşı çıkmak için karşı çıkmaz; onlar bu araçları kullanarak sistemin içindeki kültürel ve ahlaki çelişkileri ifşa eder.

Ne ütopik ne de distopik

Peki, gerçekten bu inşacı-yıkıcı ikilik bu kadar basit mi? Paul şöyle diyor: “Hayatım boyunca ikiliklere hep çok şüpheyle yaklaştım.” Görünürdeki çelişkiler arasındaki alan, yaratıcı anlamda verimli bir zemin olabilir. Chung, “Çalışmalarıma yön veren soru şu,” diyor: “‘Korku ve umudu aynı anda zihnimizde nasıl tutabiliriz?’”

Bir "yıkıcı" olarak Steyerl, bu çelişkiyi baştan reddediyor: “Yıkmak, inşa etmenin bir maliyet azaltma unsurudur; aradan aracıları çıkarmaktır; artık ikisi arasında bir ayrım yok.” Hiçbir pozisyon geri çekilmeyi önermiyor. Aksine, bu paradoksla doğrudan yüzleşmemizi istiyorlar. “İnşa eden” ve “yıkan” sabit kimlikler değil; bunlar stratejiler. Çoğu sanatçı bu ikisi arasında akıcı bir şekilde hareket eder ya da aynı anda ikisine de tutunur.

Chung şöyle devam ediyor: “Sanatım ne tam olarak ütopyacı ne de distopyacı bir yerde duruyor. Aksine, teknoloji ve insan-makine etkileşimiyle ilgili potansiyel korkularla umutlar arasında karmaşık bir alanı bilinçli olarak keşfediyor ve bu alanda hareket ediyorum.”

New York’taki Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) baş küratörlerinden Michelle Kuo ise “Sanatçılar mevcut sistemlere müdahale ettiklerinde yalnızca yeni bir şey inşa etmekle kalmaz, aynı zamanda mevcut durumu sorgularlar.” diyor ve devam ediyor; “Yıkmak ve inşa etmek birlikte var olabilir. En etkileyici yapay zekâ işleri de bu ikili gücü içinde taşıyanlardır.”

Sanatçılar seslerini yükseltiyor

Peki, tüm bunlar düşündüğümüzden daha hızlı gelen bir geleceği yaşayan izleyiciler için ne anlama geliyor?

Bu, yapay zekâyla (AI) aktif bir şekilde etkileşime geçmek hatta onu bozmak anlamına geliyor. Kuo şöyle diyor: “Özellikle AI’nin değişim hızının geçmiş dönemlere kıyasla çok daha fazla arttığı bir zamanda, sanatçılar ve teknoloji sektörü dışındaki diğer kişiler için öğrenmek, denemek, ses çıkarmak ve harekete geçmek her zamankinden daha kritik.”

Dahası, AI ile ilgilenen sanatçılardan da ipuçları alabiliriz. Kuo onların yaptığını şöyle tanımlıyor: “Sanatçılar bir aracı alır ve onun yapması gereken şeyin dışında bir işlev yükler. Teknolojiyi toptan reddetmezler. Onu benimserler sonra da garipleştirirler.”

En iyi sanatçılar, izleyicilere açık fikirli kalmayı, yavaşlamayı, nüansları takdir etmeyi, belirsizlikle yaşamayı ve nihai sonucun ayrılmaz bir parçası olduğumuzu fark etmeyi öğütler. Önce bozarlar, sonra inşa ederler.

• Peter Bauman, dijital üretken sanat kurumu Le Random’un genel yayın yönetmenidir.



Sanat 3.0Yapay ZekasanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper