Elif Uras seramikle çalışan, ürettiği özgün seramik formları yaptığı resimlerin ve anlattığı hikayelerinin aktarıcısına dönüştüren güçlü bir sanatçı. Seramik gibi zorlu, emek isteyen bir alanda hem görsel gücü hem de içeriğiyle dikkat çeken konuşkan ve güzel işler üretiyor. Bu nedenle onun çalışmalarını izlemeyi, sergilerini gezmeyi seviyorum.
Galerist’te 16 Eylül’de açılıp 8 Kasım’a kadar devam edecek olan Ellerinde Toprak adlı yeni sergisini konuşmak için ağustos başında Zoom üstünden buluştuk. Birlikte sanal bir sergi turu yaptık, yeni işlerini, sanat serüvenini konuştuk.
2016’daki Hayal Meyal’den sonra sanatçının ilk büyük kişisel sergisi olacak bu. Arada bir küçük sergi ve pek çok karma sergide gördük işlerini. Bu yeni sergide yine İznik’te üretilmiş büyük işler, yine kadın temalı resimler ve hikayeler var ama yeni teknikler, denemeler ve meselelerle birlikte sanatçının geçen zaman içinde girdiği farklı yolları da gösteren bir yanı da var bu yeni serginin. Seramikle çalışan bir sanatçı için çok sayıda işten oluşan kişisel bir sergi hazırlamak kolay değil, biraz da bu yüzden bekledik: “Kişisel sergi yapmak büyük bir birikim ve üretim süreci gerektiriyor. Hem kendi açımdan üretmek, hedef koyduğum şeylere ulaşmak için çabalıyorum hem de işler hele seramikte bir sürü belli olmayan sürprizlerle ilerleyen bir süreç. Bir de şimdi değişik tekniklerle çalışıyorum. Onun da fırın süreçleri var orada her zaman sürprizler olabiliyor” diye anlatıyor Elif Uras. Seramik hakikaten kendi tabiriyle ‘bir tür delilik gibi’. Çünkü her on işten birinin fireye gitmesini kabullenmeniz gerekiyor. Özellikle onun çalıştığı İznik tarzı seramikte hata payı çok yoğun. Fakat Uras yıllar içinde kendi çalışma biçimlerini oluşturmuş: “Bizim burada, yani İznik’te geleneksel teknik döküm. Bütün formlarım çok büyük kalıplarla şekil alıyor. O kalıplar üç boyutlu modellemeyle yapılıyor. Sonra İznik’te döküm aşamasına geçiliyor. Ardından fırına giriyor, çıkan ürünün üstüne boyama ve desen yapılıyor ve parlak bir sırla kaplanıyor. Bu aşamada parlak, dokusu olmayan, saydam ve pürüzsüz bir yüzey elde etmeye çalışıyorlar. Bir çatlak olsa, bir fırın pisliği düşse o kabul edilemez bir hata olarak algılanıyor. Bu benim aşmaya çalıştığım bir şey oldu. On beş seneden fazla bir süredir bununla çalışıyorum ve seramikle daha derin bir ilişkiye girmeye başladıktan sonra Amerika’da kendim de üretmeye başladım. İznik’teki döküm tekniğinden başka torna ve elle inşa etmek gibi farklı yöntemler de var. Ben Amerika’da bu yöntemleri de kullanmaya başladım ve onlar da beni çok heyecanlandırıyor. Bu yöntemlerde seramiğe fırına girmeden, yaşken müdahale etme olanağı da var. Kazıyarak desen yapıyorum. Bu beni çok özgürleştirdi. Fırından üstünde bir desenle çıkıyor ve ona resimsel müdahaleler yapıp astarlar, boyalar, sırlarla farklı dokular katmak mümkün oluyor; daha dokulu bir yüzey oluyor.”

Elif Uras, Büyük Ana
“Kullanılan mekanlarda da cinsiyet ayrımı var”
İznik, Elif Uras’ın kariyerinde önemli bir yere sahip. Burası ona hem geleneğe doğrudan bir gönderme yapma imkanı veriyor hem de o güzel seramikleri üretme. Sanata resim yaparak başlayan Uras’ın, seramikle nasıl tanıştığını ve yolunun nasıl İznik’e düştüğünü soruyorum. Anlattıklarından İznik’in ona aynı zamanda kadın temalı işleri için de bir ufuk açtığını anlıyorum: “Resim yapmak beni tatmin etmiyordu. Tuval bezini sevmiyordum, o tırtıklı yüzeyi… Onun boyayı çekmesini sevmiyordum… Boyanın yüzeyde kalmasını istiyordum. Seramiğin sert yüzeyi ilgimi çekti. Başta onun için İznik’e gittim, seramik üstüne resim yapmak için… Orada seramik geleneğini, tarihini, bunun sosyo-ekonomik boyutlarını araştırmak bana çok ilginç geldi. Eksik olan bir kadın unsuru var… Biliyorsunuz Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü döneminde zirveye çıkmış İznik. Osmanlı’nın, padişahın erkek egemen gücünün bir simgesi olarak da görebiliriz bunu. Kullanılan mekanlarda da cinsiyet ayrımı var; camilerin, hamamların erkek kısımlarında kullanılıyor en güzel çiniler. O dönem ustalar da hep erkek. Ama şimdi bu geleneğin yaşaması, yeniden ortaya çıkması ise kadınlar sayesinde oluyor. Yani seramik bir şekilde kadına geçiyor. Dünyada başka yerel geleneksel sanatlarda da bu var, kadın emeğiyle ayakta dururlar. Ben İznik Vakfı ile çalışmaya başlamıştım onu başlatan da bir kadın, şimdi bir başka atölyede çalışıyorum ve orada da kadınlar var… Bu sayede ben de kadın formuna ve kadın hikayelerine en baştan itibaren yöneldim. Kadın unsurunu bu geleneğin içine katmaya ve o şekilde güncelleştirmeye çalıştım.”
Bu noktadan itibaren kadın emeğine adanmış yeni sergisi Ellerinde Toprak’ı konuşmaya başlıyoruz: “İstatistiklere göre Türkiye’de kadınların sadece yüzde 30’u istihdam ediliyor. Karşılık görmeyen bir sürü iş var kadınların yaptığı ama istatistiklerde durum bu. Kadınların varoluş çabalarını düşününce, bu sergiyi de biraz karşılık alamayan kadın emeği ve kadın dayanışması üstüne kurmaya karar verdim.”

Elif Uras, Hayır!
Sergi dört bölümden oluşacak. Elif Uras’ın İznik’te yaptığı heykellerle birlikte Amerika’daki atölyesinde torna kullanarak ve elle biçim verdiği seramikler de yer alacak. Bu sergide bir başka yenilik de ‘altın’. Elif Uras karşılık görmeyen kadın emeğine dikkat çekecek biçimde kadın figürlerini hep altınla kaplamış. Altının bu işlerdeki varlığını ise en iyi Altın Günü adlı eser anlatıyor: “Altın da bizdeki ‘altın günü’ adetinden alıyor fikrini. Altın günü kadınların kendi içlerinde birbirlerini destekledikleri bir tür mikrofinans sistemi. Hem sosyal hem ekonomik yanı var. Bu sergide de işlerin temaları hep üreten kadınlar; aynı zamanda ev işleri de var, kadının geleneksel olarak bağlı bulunduğu alanlar var… Güçle ve parayla doğrudan ilişkili bir kavram altın. Bizim tarihimizde Anadolu kültüründe çok yeri olan bir malzeme. Biraz da bunu araştırmak istedim, kadınla altının ilişkisini… Çünkü altın çinide olduğu gibi biraz erkek gücünü erkek egemenliğini gösterir. Bunu kadınla ilişkilendirip, altın gününden yola çıkıp karşılık görmeyen emeğin bir sembolü olarak düşünmeye başladım. O yüzden hikayesi olan işlerde kadın figürleri altına boyalı…”

Elif Uras, Üretim Bandı
Her pencerede farklı işler yapan kadınlar
Serginin açılış işlerinden biri olan Zanaat Sarayı adlı heykelin her penceresinde farklı işler yapan kadınlar görünüyor. Hepsi de altına boyalı. Bu büyük seramik objenin bir kısmını elle yapmış. Aynı odada Anaerkil Direniş ve Ellerinde Ateş gibi doğrudan kadın emeğine işaret eden ve sanatçının tamamen kendi emeğiyle ürettiği işler var. Anaerkil Direniş, yeni maden yasası gibi doğaya karşı atılan adımlara karşı kadınların takındığı tavrı, doğayla dayanışmayı gösteriyor. Hikayelerle yüklü bir başka heykel, Ellerinde Ateş ise bir tarafta mutfak işleri diğer tarafta seramikle uğraşan kadınları, onların ellerinin ateşle olan ilişkisini anlatıyor.
İkinci odada duvara asılı 30’a yakın tabak ve tablet göreceğiz. Her biri bir resim içeriyor. Aslında burası Elif Uras’ın seramik tuvallerinin üstüne yaptığı resimlerin sergilendiği bir salon gibi. “Bunlar benim resim gibi gördüğüm işler. Direk çamur üstüne resim yapmak gibi. Tuvalimi kendim yaratıyorum ve bu bana çok heyecan veriyor,” diye anlatıyor bu resimleri. “Bana birileri ne zaman resim yapacaksın diye sorduklarında bu bana çok anlamsız geliyor,” diye devam ediyor, “ben resim yapıyorum. Bu işleri iki boyutlu resimlerden çok daha heyecan verici buluyorum. Damla Damla adlı işimde kadının üretkenliği dönüştürücü özelliğine bir gönderme var. Bu benim için çok değerli. Çok sevdiğim ve ev üstüne çok sayıda iş yapmış kadın sanatçı Louise Bourgeois’ya da bir gönderme… Üretim Hattı’nda seramik yapıyor kadınlar. Altın Günü adlı resimde kadınlar, benim hayali altın günümde dans edip oynuyorlar… Bu işte, kadınları sedirli geleneksel görünümlü bir salona oturttum, pencerelerden de biraz güncel şehir manzaraları görünüyor. Hayır adlı resim direnişin bir parçası, ‘hayır’ diyen kadınlar var burada. Tablet olarak yaptım bu resmi, etrafında da bordür olarak ‘no’ yazıyor… Bordür bizim geleneğimizde olan bir şey ama ben bunu kendi kişisel deneyimimle kendime uyarladım. Mesela Üretim Hattı’nın bordüründe ‘elden ele geçirme’ye dair bir desen var, kadınların nesilden nesile gelen anlatılar veya tarifler veya herhangi bir bilgiyi aktarmalarına dair bir şey…”
Seramikten para şeklinde objeler yapmış Elif Uras. Arkeoloji müzelerindeki antik sikkeler gibi sergilenecek bu işler de bir duvarda yerini alacak. Serginin ilgi çekici bölümlerinden biri olacağını söyleyebiliriz. Hayalet Para/Hayalet Emek adlı bu iş, küçükten büyüğe sıralanmış helezonik bir düzende yüz elliye yakın para formunda objeyi bir araya getiriyor. Bu düzenleme adını bir Uzak Doğu geleneğinden alıyor. Ama paraların üstündeki kadınlar hep tanıdık, bizim coğrafyamızdan. Artemis var, İştar, Kibele hatta yakın tarihimizden 1971’de ilk defa Türk parasının üstüne resmi konulan kadın, Sabiha Tansu var… Aynı zamanda kadınların yemek yapması, seramik yapması var…
Serginin etkili bölümlerinden biri de, Elif Uras’ın döküm tekniği ile ürettiği büyük heykellerin yer aldığı oda. Buradaki işler ilhamını Anadolu tanrıçalarından alan, kadın bedenleri aslında. İkisi hariç üzerlerinde bir hikâye yok. Yine geleneksel çini desenlerinden esinlenen ama Elif Uras’ın geliştirdiği çok güzel soyut tekrarlarla kaplı üstleri. “Ben formlarımı bizim coğrafyadan çıkmış tanrıçalara bakarak oluşturuyorum, çünkü onlar bizim coğrafyadan çıkmış kadın bedenini temsil eden ilk heykeller olarak benim için önemli” diye anlatıyor… Hepsi bir tür vazo gibi, bir tür ‘kap’ aslında. Basamaklı yuvarlak bir kaide üstündeki bu sekiz heykel bir yükseliş, bir ilerleme sembolü gibi yerleştirilecek.

Elif Uras, Anaerkil Direniş
“Görünmez emek bu, karşılıksız emek…”
Elif Uras yaptığı işler üstüne öncesinde de sonrasında da çokça düşünen, araştıran bir sanatçı. Yeni okuduğu bir kitap, Erich Neumann imzalı Büyük Ana’dan bahsediyor Zoom buluşmamızda. Kitapta ‘dişiliğin simgesi’ olarak kullanılan ‘kap’ kavramını ilgi çekici bulmuş; çünkü seramikle yaptıklarının bir tür vazo olarak değil ama tam anlamıyla ‘kap’ olarak tanımlanabileceğini söylüyor. Buradan da hareketle Neumann’ın kitabında yer verdiği ‘kadın = beden = kap = dünya’ formülünü de çok sevmiş; ‘benim için serginin formülü gibi oldu bu’ diyor.
Son olarak soruyorum: “Türkiye’de kadınların sorunları hakkında, sizin de bizim gibi zaman zaman umutsuzluğa kapıldığınız oluyor mu?” “Oluyor tabii” diye yanıtlıyor ve şunları söylüyor: “Özellikle son 20 senedir, ilerlemek yerine geriye gitti. Bütün bu işler belki ona karşı bir dürtüyle oluyor. Evi süpüren kadın, yemek yapan kadın sanatın da çok fazla ilgilenmediği konular. Görünmez emek bu, karşılıksız emek… Onları bir şekilde ortaya çıkartmak onlarla hikayeler kurmak bana o yüzden elzem geliyor diyebilirim.”
Kale Sanat ve Tasarım Merkezi’nin (KTSM) desteğiyle gerçekleşen sergi, 16 Eylül-8 Kasım tarihleri arasında Galerist’te görülebilir.