İstanbul’un kalbinde, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın (İMÇ) katmanlı mimarisi ve yaşayan çarşı dokusu içinde konumlanan BENTA; üretimin, paylaşımın ve kolektif deneyimlerin kesiştiği bağımsız bir alan olarak dikkat çekiyor. İstanbul sanat sahnesinde daha sınırlı temsil edilen deneysel animasyon ve heykel gibi alanlara odağıyla dikkat çeken BENTA, bu eksikliği gidermeye yönelik yenilikçi programlarıyla öne çıkıyor.
Sanatçı ve mekânın kurucusu Barış Çavuşoğlu’yla, BENTA’nın ortaya çıkış motivasyonlarını, İMÇ ile kurduğu fiziksel ve düşünsel ilişkiyi, bugüne kadar ev sahipliği yaptığı etkinlikleri ve kişisel sergisi evim yuva’yı konuştuk. Çavuşoğlu, teknolojik ile kişisel olanın pratiğinde nasıl birbirine dokunduğunu ve BENTA’nın alternatif sanat üretimi için sunduğu zeminin şekillenme biçimini paylaştı.

evim yuva'dan enstalasyon görüntüsü, Fotoğraf: Barış Özçetin
© Barış Çavuşoğlu
BENTA’nın oluşum sürecinden biraz bahseder misiniz? Bu bağımsız sanat alanını kurarken nasıl bir ihtiyaç ve motivasyonlarla yola çıktınız?
Yüksek lisansımı bitirip Türkiye’ye döndükten sonra, deneysel animasyon gösterimleri düzenleyebileceğim bir mekan oluşturmak istediğime karar verdim. 2023 yılında İMÇ’de, 5533’te yer aldığım bir sergi sırasında İMÇ’de vakit geçirme imkanım oldu ve hayalini kurduğum sanat mekanını bu lokasyonda açmaya karar verdim. İstanbul’da deneysel animasyon ve heykel alanlarında faaliyet gösteren çok fazla mekan ya da etkinlik olmadığının bilincindeydim. Yaklaşık on senedir hem bir hayran hem de bir üretici olarak içinde yer aldığım görsel sanatlar kültürün paylaşılabileceği ortak bir alan oluşturmak amacıyla yola çıktım diyebilirim. BENTA’nın kuruluşunda ve devamlılığında en büyük motivasyonum, sanata ve üretime duyduğum heyecan. Bu heyecanı paylaşmak ve benzer tutkulara sahip insanlarla birlikte büyümek istiyorum. Türkiye’de kültür-sanat alanında, özellikle alternatif ve yenilikçi sanatların paylaşılabileceği alanların sınırlı olduğunu düşünüyorum. Müzik dünyasında bile bu alanlar yetersizken, görsel sanatlarda durum daha da sıkıntılı. BENTA’nın en büyük amacı, üretken ve tutkulu genç nesle bir kapı aralamak ve ilham verebilmek.
İMÇ’nin fiziksel ve tarihsel dokusu ile BENTA arasında nasıl bir etkileşim var? Bu mekanın size sunduğu olanaklar ve sınırlar üretiminizi nasıl etkiliyor?
İMÇ’nin geçmişini, esnafını ve mimarisini gün geçtikçe daha çok seviyorum. Geniş bir toplumsal yelpazeyi içinde barındırıyor ve bu çarşıdaki hayatları hayranlıkla izliyorum. İMÇ’de oluşmakta olan sanat inisiyatifleri ve stüdyoları, buraya genç sanatçı bir nüfus getiriyor. Bu topluluğun bir parçası olmayı çok değerli buluyorum. İMÇ’nin büyük ve avlulu mimarisi, benim ve birçok sanatçının performanslar, oturumlar, gösterimler vb. düzenleyebilmesi ve birlikte zaman geçirebilmesi adına önemli bir olanak sunuyor.

evim yuva'dan enstalasyon görüntüsü, Fotoğraf: Barış Özçetin
© Barış Çavuşoğlu
evim yuva’nın ortaya çıkış ve oluşum süreci nasıl gelişti? Bu serginin sizin pratiğinizdeki yeri nedir? Malzeme seçiminden mekânsal yerleşime kadar bu süreçten bize bahseder misiniz?
evim yuva’nın başlangıcı, BENTA’da kişisel bir sergi yapmak istediğime karar vermemle şekillenmeye başladı ve yaklaşık altı ay süren bir tasarım ve üretim süreci oldu. Bu sergi, aynı zamanda daha önce denemediğim üretim yöntemlerini öğrenmek için bana bir motivasyon sağladı. PCB tasarımı, dizgisi ve üretimi; polyester cam elyafı ile gövde üretimi; 3D baskı ile PLA kalıplama; paslanmaz çelik kaynağı gibi birçok yeni alanda üretimde bulundum. Sergideki birçok öğe, mekana ve mekanın fiziksel sınırlarına bağlı olarak tasarlandı; buton üniteleri, cam fanus ve heykellerin ebatları gibi. evim yuva’nın kavramsal boyutundan bahsetmem gerekirse de “ev” kavramını yalnızca bir barınak ya da korunma alanı olarak değil; aynı zamanda duygusal, işlevsel ve teknolojik bir sistem olarak ele almak istedim. Sergi, çocukluğumun geçtiği ve mekanik ama sevgi dolu düzeniyle aklımda kalan evi konu alıyor ve iki ana bölümden oluşan bir yerleştirme içeriyor: İçeride, endüstriyel bir robot kolunun düğmelere bastığı bir sistem ve çitlerle çevrelenmiş bir "iç mekan"; dışarıda ise iki heykel yer alıyor. Cam çitlerin dışında yer alan heykeller, içinde barındığım yapıya karşı duyduğum bir tür borç ödeme duygusu ile ortaya çıktı. Aynı zamanda içerde kurulan sahte güvenlik hissiyle dış dünyanın gerçekliği arasındaki çatışmayı sorguluyorlar.

evim yuva'dan enstalasyon görüntüsü, Fotoğraf: Barış Özçetin
© Barış Çavuşoğlu
Sergide kişisel hafızanızdan yola çıkarak teknolojik ve duygusal bir sistem kurguluyorsunuz. Bu iki alan arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? İzleyicinin bu yapıyla nasıl bir ilişki kurmasını hayal ettiniz?
Duygusal ve teknolojik öğeler arasında kurduğum bağlantının sadeliği bana çocuksu geliyor. Tıpkı hatasız çalışan endüstriyel robotlar gibi, “sağlıklı” aileler, toplumlar ve yaşamlar da tanımlı, olması gerektiği gibi, ama aynı zamanda tekdüze, gerçeklikten bir nebze uzak ve donuk hissettirebiliyor. Bu çocuksu benzetmeye sadık kalarak, tanımlı küçük bir zemin üzerinde, bu tekdüzeliğin içinden sivrilebilecek bir yapı oluşturmaya çalıştım. Eklemek isterim ki, geçmişime ve çocukluğuma dair anlatmak istediğim hikayenin yanı sıra, bu sergi ile üretimsel anlamda da yeni bir aşama kaydetmek istedim. Bu nedenle, izleyicinin duygusal ve mekanik unsurlar arasındaki kavramsal ilişkiden yola çıkarak bir bağ kurabileceğine inanıyorum. Ancak herhangi bir bağ kurulmadan yalnızca tasarımsal ve mühendislik yönlerinin incelenmesi de benim için fazlasıyla yeterli.

evim yuva'dan enstalasyon görüntüsü, Fotoğraf: Barış Özçetin
© Barış Çavuşoğlu
BENTA'nın açılışından bu yana gerçekleştirdiğiniz sergi, gösterim ve etkinliklerden biraz söz eder misiniz? Bugüne kadar nasıl bir program çizgisi oluştu?
BENTA açılışını, küratörlüğünü yaptığım ve içinde 13 kısa filmin yer aldığı bir animasyon seçkisiyle gerçekleştirdi. Ardından, Los Angeles merkezli Hellavision Television’ın beş farklı ülkede eş zamanlı olarak yaptığı bir animasyon gösterimi yer aldı. Üçüncü etkinlik ise Adult Swim prodüksiyonu olan The Shivering Truth dizisinin gösterimiydi. Daha sonra New York ve İstanbul’da eş zamanlı olarak gerçekleşen bir kısa film seçkisi yapıldı. Gösterimlerin ardından, BENTA’da gerçekleşen ilk sergiyi Rus sanatçı Sasha Yakutina açtı. Hemen ardından, Post Organic Bauplan isimli performans kolektifi Desbridar isimli performanslarını gerçekleştirdi. Şu anda ise kişisel sergim evim yuva devam ediyor. Bugüne kadar oluşan program çizgisi oldukça organik bir şekilde gelişti ve bu yönde ilerlemeye devam ediyor. Vizyonlarına ve BENTA’nın kimliğiyle ilişki kurabileceğine inandığım sanatçı ve etkinliklere yer açmak şeklinde süreceğine inanıyorum.
BENTA’yla ilgili bu yaz odağında ne gibi planlarınız var?
Temmuz ayına kadar kişisel sergim devam edecek. Aynı zamanda, haftada bir kez yapılmasını planladığım açık hava animasyon ve film gösterimleri ile animasyon ve tasarım atölyeleri de gerçekleşecek. Eylül ayında ise Bora Akıncıtürk’ün sergisi açılacak.