Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Kültürel Miras ve Müzeler
Haber

Andy’nin Kurulmayan Saatleri

Pop art akımının öncüsü Andy Warhol, tüketim kültürünü hem eleştiriyor hem de onunla ustalıkla oynuyordu. Warhol’un zamanı dondurma arzusu yalnızca sanatına değil, hayatının her alanına da damga vurdu. Ece Şahan, sanatçının saat koleksiyonundan tekrar saplantısına uzanan detaylarla, geçmişten bugüne iz süren bir anlatı kuruyor.

Ece Şahan
5 Haziran 2025
Warhol’un “Marilyn Monroe” (1967) portresi, ikonun yüzünü farklı renklerle tekrar tekrar çoğaltarak pop kültürünün yüzeyselliğine ayna tutuyor.

“MARILYN MONROE”: © ANDY WARHOL

Warhol’un “Marilyn Monroe” (1967) portresi, ikonun yüzünü farklı renklerle tekrar tekrar çoğaltarak pop kültürünün yüzeyselliğine ayna tutuyor.

“MARILYN MONROE”: © ANDY WARHOL

Popüler kültür bir insan suretine bürünseydi kuşkusuz Warhol’un bedeni ve ruhunu seçerdi. O, kabul gördüğü üzere popüler kültürün sadece bir yansıması değil, onu zekice manipüle eden bir sanatçıydı. Parlayan her şeyin dünyaya hükmedeceğini çok iyi biliyor, sanatını, tarzını ve düşünce dünyasını da buna göre şekillendiriyordu. Andy Warhol Felsefesi: A'dan B'ye ve Gerisin Geriye (çev. Elif Gökteke, Sel Yayınları) kitabında, bu parlaklığın kaynağını anlatırken, bazen kendisinden “A”, bazen “B” olarak bahseder, kimliğini bir gölge gibi gizlerdi, tıpkı koleksiyonları gibi…

Andy Warhol’un sanatı da hayatı da, nefret ettiğini söylediği şeylere karşı beslediği tutkulu bir aşkla şekillenmişti. Sanatına dair akla gelen ilk şeylerden biri, tekrarlardı... Bu tekrarlar o dönem tüketim eleştirisi olarak yorumlansa da psikologlar ve uzmanlar bunu otizm spektrum bozukluğunun bir yansıması olabileceğini öne sürmüştü. Belki de gerçekten bu tekrarlar reklamcılığından gelen bir tüketim eleştirisi değildi.

Tekrarlar gerçekten neyi anlatıyordu?

Warhol, sanatının ne ifade ettiğine dair sorulan sorulara, “Hiçbir şey,” yanıtını verirdi: “Eğer Andy Warhol hakkında her şeyi bilmek istiyorsanız, resimlerimin ve filmlerimin yüzeyine bakın, işte oradayım. Arkasında hiçbir şey yok.”

Bu tekrarlar Andy’nin dediği gibi gerçekten derin bir anlam barındırmıyor olabilir miydi? Yoksul ve göçmen bir aileden gelen Warhol için biriktirmek ve çoğaltmak, çocukluğunda ulaşamadıklarını kaybetmeme korkusu olabilirdi. Yani evet, belki Andy’nin eserleri tüketime dair bir eleştiri barındırıyor olabilirdi ama aynı zamanda kendi geçmişine dair bir dışavurumun da yansımasıydı.

Warhol, eline geçen her şeyi (faturalar, mektuplar, gazete kupürleri, kartpostallar hatta çöpler bile) kutulara yerleştirip saklardı. Bu saplantılı arşivcilik, tekrar ve koleksiyon takıntısı, çocukluk döneminde yaşadığı eksikliklerin, ekonomik zorlukların ve dışlanmışlık duygusunun izlerini de taşıyordu.

Yoksul bir ailenin hasta çocuğu olarak yaşadığı yoksunluklar, bir gün ani bir dönüşümle yerini şöhret ve ihtişama bıraktı. Andy, artık sosyeteye giren ikonik bir sanatçıydı. Partilerin merkezindeydi ve en lüks eşyalara sahipti. Küçükken görünüşüyle dalga geçilen bu çocukla aynı karede görünmek artık bir ayrıcalıktı. Ancak içinde hâlâ burnuyla dalga geçilen çocuğun izlerini silememişti. Sahip olduğu bu hayatı kaybetme korkusu, onda takıntılara yer açmıştı. Kellik korkusu peruğa, burunundaki bozukluk estetiğe ve yokluk geçmişi biriktirmeye itmişti onu.Günlük hayatında bile bu tekrar saplantısı kendini gösteriyordu; her gün öğle yemeğinde aynı yemekleri yediğini söylerdi. Bu tek düzelik kendisine pop art’taki ikonlaştırma merakı ve tekrarın estetiğini bahşetmişti.

Saatler zamanı durdurabilir miydi?

Bu koleksiyoncu ruh, saatlere olan ilgisinde de kendini gösterdi. Belki de bu yüzden hem lüks saatleri topluyor hem de onları kurmadan, zamanı durdurur gibi saklıyordu. Andy, zamanı kontrol etmektense onu dondurmayı tercih ediyordu.

Manhattan’da 1987’de bir sabah, güneşin girmediği bir dairede parıltılı eşyalarının sessizliği vardı. Andy Warhol’un ölümünden sonra bu dairede yer alan yüzlerce obje, gazete kupürleri, oyuncaklar tam da bir sanatçının zihninin içi gibi görünüyordu. Ancak küratörlerin dikkatini yatağının altında duran küçük bir gölge çekti. Bir kutu. Ardından bir başka kutu... Sonunda 300 civarı saat bulundu. Her biri kutularında bir sanat eseri gibi saklanmış, çoğu kullanılmamış haldeydi. Bu koleksiyon, sadece Patek Philippe ve Rolex gibi lüks saatçilik dünyasının en zarif örneklerini de içermiyordu. Çizgi film karakterlerinin de olduğu eğlenceli parçalar da yer alıyordu.

Warhol sıradan nesneleri sanata dönüştürüyor.

Andy Warhol’un saat koleksiyonundaki her bir parça, popüler kültürdeki zamansız şöhretinin ve geçmişine karşı kazandığı zaferin ipuçlarını barındıran bir hazineydi. Andy’nin çoğu lüks markalara ait bu ışıltılı saatleri bir sanat eseri gibi biriktirmesi onun zamanın ötesinde bir sanatçı olma kimliğiyle daha da anlam kazanıyordu. Tablolarında sıkça rastlanılan tekrarlar koleksiyonunda da görülüyordu. Cartier’in Tank modeli gibi belirli tasarımların farklı varyasyonlarının bulunması geçmişindeki yokluğa karşı bir savunma olabilirdi.

“Saati Öğrenmek İçin Takmıyorum”

Warhol, her zaman lüks olanı sevdi, şöhreti sevdi. Sanatını da moda ve stil konusundaki yaklaşımını da bu kavramlarla şekillendirdi. Modanın sanatla sınırlarının iç içe geçtiği günümüzde Andy zaten bunu da çok önceden yaratmıştı.

Saatler de Warhol’un hayatında, zamanı takip etmek için değildi elbet. Onlar görsel ifade biçimleriydi. Bu saatlerin eşsiz işçiliğini de kendi karmaşık kişiliğinin bir ifadesi olarak görüyordu: “Tank’ı saati öğrenmek için takmıyorum. Aslında hiçbir zaman da kurmuyorum. Tank’ı takıyorum çünkü takılacak saat bu!”

Andy Warhol’un saatlere olan ilgisinin temelinde yalnızca tasarımların sanatsal inceliği değil, aynı zamanda lüks ve şöhrete duyduğu hayranlık yatıyordu.

Warhol biyografisini kaleme alan Blake Gopnik de onun koleksiyonculuğunu şöyle tanımlıyordu: “Elmasları cebinde taşımayı severdi. Onları kimseye göstermezdi, sadece orada olduklarını bilmek hoşuna giderdi.”

1988’in ilkbaharında, Sotheby’s bu saat koleksiyonunu The Andy Warhol Collection adıyla düzenlenen müzayedelerle kamuoyuna açtı. Patek Philippe gibi markalar, Warhol’un koleksiyonundaki parçaları arşivlerine geri kazandırmak için özel olarak alımlar yaptı. Çünkü bu saatler artık Warhol’un hayatından izler taşıyan birer eserdi. Onlardan biri olan 1955 yapımı Patek Philippe 2526 modeli yıllar sonra, 2023’te tekrar satışa sunulduğunda 101.600 dolara alıcı buldu. 1943 yapımı Rolex Oyster Chronograph referans 3525 modeli, 2019 yılında Cenevre’deki Christie’s müzayede evinde yaklaşık 471 bin İsviçre frangına (yaklaşık 470 bin ABD doları) satıldı. Gravürlü, 18 ayar altın kasalı 1940’lardan kalma Rolex 4021 ise yaklaşık 35 bin dolara yeni sahibini buldu.

Bu derece saat tutkunu bir sanatçı elbet bir saat de tasarlamış olmalıydı. Warhol ölümünden hemen önce Movado’yla işbirliği yapmıştı. Times 5 adındaki bu özel modelde aynı anda beş farklı şehir (New York, Paris, Tokyo, Los Angeles, Londra) saatini gösteren bir tasarım yer alıyordu. Warhol’un çektiği siyah-beyaz şehir fotoğrafları saatin ekranında yer alıyordu. Bu, Wahrol göre zaman kavramına mekanik olarak değil yaşanılan anlar olarak baktığının bir göstergesiydi.

Andy Warhol’un saat merakının temel sebebi sadece tasarımların ardındaki sanatsal yetkinlik değil lüks ve şöhrete verdiği önemdi. Geçmişindeki yoksunluk, prestij ve statü temsili markaların cazibesine itmişti. Bu saatler, Warhol’un gösterişli ve ışıltılı bir dünyaya olan bağlılığını ve hayattan geçmişine dair aldığı zaferi simgeliyordu. Ayrıca zaman algısı ve hızlı yaşam tarzı düşünülünce saatleri biriktirmesi oldukça şiirsel bir anlam da taşıyordu.

Zamanı hissetmek için aslında bir saate ihtiyacımız yok. Yüzümüzde beliren kırışıklıklar, gözlerimizin gitgide yorgunlaşan bakışları… Her gün birbirinin aynısıymış gibi geçen döngüler, Andy Warhol için de hayatın ritmiydi. O aslında yapmak istese de “anda yaşayan” biri değildi, zamanı dondurmak, biriktirmek, tekrarla saklamak istiyecek kadar korku dolu biriydi. Saatleri zamanı öğrenmek için değil, görsel bir ifade biçimi olarak kullanması, aynı modelleri defalarca satın alıp kutularında saklaması... Belki de onun için saatler, zamanı gösteren değil, zamanı donduran nesnelerdi. Biz zamanı kovalamaya devam ederken, o zamanı durdurmanın yollarını mı arıyordu? Yanında biri saate her baktığında, Andy ne düşünüyordu? Yaşlanmaktan mı korkuyordu, yoksa geçmişindeki yoksullukla geçen zamana dönmekten mi? Andy, zamanı ölçmek için değil, ona hükmetmek için saatler biriktiren bir sanatçıydı belki de.



Kültürel Miras ve MüzelersanatSanatçıGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper