Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Sahneden
Değerlendirme

Dilin ve İletişimin Sınırlarını Zorlayan Bir Sanatsal Deneyim

Sanatın, algıyı ve ifadeyi dönüştüren bir araç olduğundan yola çıkan Endophasia, dilin sınırlarını ve insanın iletişimle kurduğu bağı sorgulayan deneysel bir performans olarak Arter’de izleyiciyle buluşuyor. Gökçe Uygun’un yönettiği bu çalışma, babası Sinan Uygun’un beyin kanaması sonrası yaşadığı afazi sürecini sanat ve teknoloji aracılığıyla sahneye taşıyor.

Nilay Yerebasmaz
8 Mayıs 2025
Endophasia, yalnızca bir sahne gösterisi değil; aynı zamanda nöroloji, dil bilim ve yapay zekanın iç içe geçtiği disiplinler arası bir araştırma. 

(C) AYTEN ÇELİK

Endophasia, yalnızca bir sahne gösterisi değil; aynı zamanda nöroloji, dil bilim ve yapay zekanın iç içe geçtiği disiplinler arası bir araştırma.

(C) AYTEN ÇELİK

Afazinin bireyin kendini ifade etme sürecindeki etkilerini ele alan Endophasia, dilin kaybıyla ortaya çıkan yeni anlatım biçimlerini keşfederken, insan zihninin işleyişini ve teknolojinin bu sürece nasıl dahil olabileceğini araştırıyor. İç konuşma, bilinç akışı ve kimlik algısı üzerine çok katmanlı bir deneyim sunan performans, izleyiciyi dilin ne olduğu ve nasıl işlediği üzerine düşünmeye davet ediyor.

Endophasia, dilin sınırlarını, insan zihninin işleyişini ve teknolojinin bu süreçle nasıl etkileşime girdiğini sorgulayan bir performans. Ancak bu tanım, sahnede yaşanan deneyimi tam anlamıyla tarif etmeye yetmiyor. Çünkü Endophasia, yalnızca bir sahne gösterisi değil; aynı zamanda nöroloji, dilbilim ve yapay zekânın iç içe geçtiği disiplinlerarası bir araştırma ve belki de bir iyileşme sürecinin sanat yoluyla belgelendiği özel bir deneyim. Performansın merkezinde, 2010 yılında geçirdiği beyin kanaması sonucu afazi teşhisi konan Sinan Uygun var. Uygun’un yaşadığı dil kaybı ve bunun geri kazanımı üzerine geliştirilen bu çalışma, onun bireysel çabalarını ve kızı Gökçe Uygun’un yönlendirdiği egzersizleri sahneye taşıyor.

Sahne üç bölümden oluşuyor. İlk aşama olan “Diagnosis”, afazik bir bireyin gündelik hayatta karşılaştığı iletişim zorluklarına odaklanıyor. Sinan Uygun, sahnede performans sanatçısı Selim Cizdan’la birlikte yer alıyor. Canlı diyaloglar, bir afazi hastasının konuşma esnasında yaşadığı duraksamaları, kelime bulma güçlüklerini ve iletişim sürecinde karşısındakinin nasıl bir destekleyici rol üstlenebileceğini gösteriyor. Bu sahne, afazinin yalnızca kelimelerin kaybı olmadığını, bireyin kendini ifade etme çabasının birçok katmandan oluştuğunu anlatıyor. Aynı zamanda izleyicinin bir afazi hastasının zihnine girmesi ve süreci bizzat deneyimlemesi için güçlü bir alan yaratıyor.

Performans ilerledikçe, izleyiciler bir iç dünyaya davet ediliyor. “Dianoia” adını taşıyan ikinci bölüm, afazik bireyin zihninde olup bitenlere odaklanıyor. Sinan’ın kelimelere dökemediği düşünceler, ekrana yansıtılan görüntüler, sahneye yayılan sesler ve beden hareketleriyle anlatılıyor. Sinan’ın zihni, hafıza katmanlarıyla, eski kelimelerle ve söze dökülemeyen duygularla bir sahne tasarımına dönüşüyor. Selim Cizdan’ın performansı, bu içsel süreci beden diliyle aktarıyor. Hareket tasarımını üstlenen Salih Usta, bedenin yalnızca fiziksel bir varlık değil, aynı zamanda bir dil taşıyıcısı olduğunu vurgulayan koreografilerle bu bölüme katkı sağlıyor. Gökçe Uygun’un nöroloji ve dilbilim üzerine yaptığı araştırmaların sonucu olarak, sahnede beynin dil merkezlerinin işleyişine dair görsel ve işitsel referanslar sunuluyor.

Sahnenin en çarpıcı anlarından biri, Sinan’ın iç ve dış seslerinin etkileşimiyle başlıyor. “Endophasia” adlı son bölümde, Sinan’ın iç sesi, düşüncelerinin doğru ve net bir şekilde şekillendiği haliyle sahnede yer alırken, dış sesinde, yani konuşmaya çalıştığında, afazisi nedeniyle dilinin engellendiği anlar izleyiciye aktarılıyor. Bu etkileşim, yalnızca Sinan’ın değil, aynı zamanda genel bir iç sesin kendini ifade etme biçimini vurguluyor. İç sesin, bir kişinin zihnindeki doğru kelimelerle şekillenen ifadelerinin dışavurumuyla arasındaki kopukluk, dilin ve iletişimin sınırlarını sorgulayan bir alan açıyor. Bu diyalog, Sinan’ın zihnindeki kelimelerin doğru ve net olduğu, ancak afazisinin bu ifadeyi dışa vurmasına engel olduğu gerçeğini vurguluyor. Can Memişoğulları’nın interaktif medya çalışmaları sayesinde, bu etkileşim görsel olarak da destekleniyor. Sinan’ın yüzü, bir dijital replikaya dönüştürülerek sahnede varlık kazanıyor.

Sinan’ın yıllar süren dil ve konuşma egzersizleri, bu performansın temelini oluşturuyor. 2020’den itibaren kızı Gökçe’yle yaptığı çalışmalar, öncelikle yüz ve ağız kaslarını güçlendirme, ardından kelime ve cümle yapılarını yeniden kazanma üzerine yoğunlaşmış. Sinan, önce fiziksel egzersizlerle mimiklerini ve motor hareketlerini tekrar etmeye başlamış, ardından kelime üretme, cümle tamamlama ve melodik konuşma gibi çalışmalarla süreci ilerletmiştir. Ancak en büyük kırılma noktası, 2023’te yapay zekâ uygulamalarıyla tanışması oldu. Sinan, bu sistemlerle iletişim kurarken daha rahat hissetti. Kendi hatalarını yargılanma kaygısı olmadan gözlemleyebildiği için, bu uygulamalar dil kazanım sürecinde yeni bir kapı aralamıştır. Performansın gelişim sürecine dahil olan bu yapay zekâ uygulamaları, dilin yalnızca insan zihninde değil, dijital ortamda da bir öğrenme sürecine tabi olduğunu gösteriyor.

Bu noktada sahne, bir laboratuvara dönüşüyor. Endophasia, yalnızca bir performans değil, insan beyninin nasıl çalıştığını anlamaya yönelik bir deney. Güneş Bozkır’ın ses tasarımı, beyin dalgalarını anımsatan tonlarla sahnede bir ritim oluşturuyor. Sinan’ın iç sesi sahnede farklı biçimlerde yankılanıyor; bazen belirsiz fısıldamalar, bazen ise belirgin bir diyalog olarak duyuluyor. Böylece izleyici, yalnızca dışsal bir gözlemci değil, sürecin bir parçası haline geliyor. Teknoloji, sahnede yalnızca bir araç değil; afazik bir bireyin dünyasını anlamak için kullanılan bir köprü haline geliyor.

Endophasia, klasik tiyatro anlayışının dışına çıkarak, dilin fiziksel, bilişsel ve dijital katmanlarını bir araya getiren deneysel bir anlatım sunuyor. Performans boyunca sorulan en temel soru şu: Bir insanın kendini ifade etmesi için sözcüklere ihtiyacı var mı? Dilin kaybolduğu anlarda, beden, ses ve teknoloji alternatif bir anlatı sunabilir mi? Sinan Uygun’un hikâyesi, sadece bir bireyin iyileşme sürecini değil, dilin ne olduğunu ve nasıl işlediğini sorgulayan daha geniş bir çerçeveyi gözler önüne seriyor.

Performansın merkezinde, Gökçe Uygun'un afazi olan babası Sinan Uygun var.

(C) AYTEN ÇELİK

Sinan’ın yapay zekâyla olan etkileşiminin bilişsel süreçlere nasıl katkı sağladığı nörologların ve dilbilimcilerin de dikkatini çekmiş durumda. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Nöroloji departmanı, sürece danışman olarak dahil oluyor ve Sinan’ın gelişimini takip ediyor. Bu anlamda, Endophasia yalnızca bir sanat performansı değil, aynı zamanda bir bilimsel gözlem alanı olarak da değerlendirilebilir.

SahnedenTiyatrosanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper