Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Kültürel Miras ve Müzeler
Değerlendirme

Taş Tepeler: Göbeklitepe’den Karahantepe'ye Yolculuk

Göbeklitepe ve Karahantepe gibi yerleşim alanları Neolitik Çağ’ın sanat ve mimarlık anlayışını yeniden şekillendiriyor. Bu alanlarda ortaya çıkan yapılar, sadece tarihî eserler değil, aynı zamanda dönemin sosyal ve kültürel yapılarını anlamamıza olanak tanıyan benzersiz sanat örnekleridir.

Bülent Gönültaş
5 Mayıs 2025
Göbeklitepe'deki A,B ve D tapınaklarına ait üç boyutlu, devasa ölçülerde, taşıyıcı niteliklerde dikilitaşlar. 

DİKİLİTAŞLAR: (C) ŞANLIURFA MÜZESİ MÜDÜRLÜĞÜ ARŞİVİ

Göbeklitepe'deki A,B ve D tapınaklarına ait üç boyutlu, devasa ölçülerde, taşıyıcı niteliklerde dikilitaşlar.

DİKİLİTAŞLAR: (C) ŞANLIURFA MÜZESİ MÜDÜRLÜĞÜ ARŞİVİ

İnsanlık tarihi kadar eskiye giden bir kavram olan sanat; insanların yaşadıkları dönem, mevsimler ve çevre koşulları içerisinde doğadan temin edebildikleri malzemeleri, edindikleri deneyimler doğrultusunda şekillendirerek hayatlarından kesitler aktardıkları bir süreç olarak ortaya çıkmış olmalı. Doğal sığınaklar olan mağaralar ve kısmen de ağaç kovuklarının barınak olarak kullanıldığı, basit barınakların yapıldığı dönemlerde, insanların mağara duvarlarına hayatlarının en önemli olaylarından biri olan hayvanlarla mücadelelerini, onları avlamakla geçen süreçlerini özenle yansıtmaları, hayatta kalmaları için beslenmelerinin ve güvenli bir yerde yaşamanın önkoşul olduğu bir dönemde hiç de küçümsenmeyecek bir faaliyet.

Tarihöncesinde sanat ürünleri yalnızca duvar resimleriyle sınırlı değildi elbette. Farklı malzemelerden yapılmış kolye gibi süs eşyalarının yanı sıra Almanya’daki “Hohle Fels Venüsü”, Avusturya’daki “Willendorf Venüsü”, Fransa’daki “Lespugue Venüsü” ve “Brassempouy Venüsü”, Çekya’daki “Dolni Vestonice Venüsü” gibi örnekler dönemin “taşınabilir” sanat eserlerini de ortaya koyduğunu gösterir.

En eskisi yaklaşık 35 bin yıl önce İspanya ve Fransa’daki mağaralarda ortaya çıkan ardıllarını Bulgaristan, Libya, Arjantin, Hindistan, Somali, Endonezya, Avustralya gibi farklı coğrafyalarda da gördüğümüz duvar resimleri ve heykelcikler, bir araya getirilmesi tecrübe gerektiren doğal malzemeler kullanılarak “doğal yüzey”lere yapılmıştı. Bu eserler belki bireysel bir çabanın ürünüydü, belki de ilkel ritüellerin parçasıydı. Ama Paleolitik Çağ’a dair su götürmez bir gerçek varsa, o da bunların birer yüksek sanat eseri olduğudur. Zira kazıyarak veya boyayla “doğal bir yüzey”e çizilen bu resimler ile üç boyutlu “taşınabilir” heykelcikler, insanların hafızasında yer etmiş ve tarihsel süreç içerisinde kalıcı yapılar inşa etmeye başladıkları dönemlere de taşınmıştı.

Doğal bir sığınak olan Altamira Mağarası'ndaki bizon figürü.

BİZON FİGÜRÜ: (C) MUSEO NACIONAL Y CENTRO DE INVESTIGACION DE ALTAMIRA

Büyük dönüşümün coğrafyası

Göbeklitepe ve Karahantepe…

Göbeklitepe’deki kazılarından elde edilen verileri hayranlıkla takip ederken, bilimsel yorumlar henüz yeni şekillenmeye başlamışken ve bize anlatmak istediği tam olarak kavranamamışken son birkaç yılda yapılan arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkan Karahantepe de olağanüstü sanat eserleriyle bizi hayrete düşürdü.

Dünya üzerindeki benzeri anıtsal yapılardan (Stonehenge, Ziggurat, piramitler, Malta Megalit Tapınakları vd.) çok daha eski bir tarihe sahip olan, 12 bin yıllık geçmişi, mimari yapıları ve yüksek sanat eserleriyle Neolitik Çağ araştırmalarına yeni bir soluk getiren Göbeklitepe, üç boyutlu, devasa ölçülerdeki taşıyıcı nitelikteki dikilitaşları ve üzerlerine kazıma ya da kabartma tekniğiyle işlenmiş hayvan (yılandan boğaya, tilkiden turnaya, domuzdan ördeğe, akbabadan aslana) ve geometrik motifleriyle, dönemin sanatsal anlayışını ve estetik yaklaşımını gözler önüne serer.


Göbeklitepe’de çıkarılan heykellerin bazılarında belirgin bir kompozisyon anlayışı hâkimdir. Hem hayvan hem insan tasvirlerinin bir arada bulunduğu örneklerin yanı sıra yalnızca hayvan figürlerinden oluşan heykellerin olduğu örnekleri de görüyoruz. Bunlar arasında en dikkat çekici olanlardan biri, yüz ifadesiyle usta bir sanatçının elinden çıktığı anlaşılan domuz heykelidir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Taş Tepeler: Büyük Dönüşümün Coğrafyası” adlı proje çerçevesinde Türk biliminsanları liderliğinde, uluslararası ölçekte yürütülen Şanlıurfa merkezli kazı çalışmaları Neolitik Çağ araştırmalarına büyük katkı sağladı. Bunun en somut örneği ise Göbeklitepe ve dönemin sanat eserlerine yeni bir boyut kazandıran Karahantepe oldu. Karahantepe’nin yanı sıra bölgedeki diğer önemli yerleşim yerleri olan Çakmaktepe, Sayburç, Sefertepe, Harbetsuvan, Gürcütepe ve Yenimahalle höyüklerinde de kazı çalışmaları devam ediyor. Göbeklitepe başta olmak üzere bölgedeki diğer Neolitik yerleşimlerden elde edilen bilgi ve tecrübelerin yanı sıra birkaç yıllık kazı geçmişine sahip Karahantepe’de “mimari yapı” ile resmin de ötesine geçen “taşınabilir” sanat eserleri arasında henüz somutlaştırılamayan güçlü bir bağ vardır.

Göbeklitepe’den de bildiğimiz, ağırlığı tonlarca olan T biçimli ve kabartmalı dikilitaşlar, bir amaç için toplanıldığını belgeleyen duvar kenarlarındaki sekiler, özellikle Karahantepe’de yapıların içerisine özenle bırakılmış hayvan heykelleri ve taş kaplar ile son olarak keşfedilen oturur vaziyetteki devasa insan heykelindeki detaylar büyüleyicidir.

Özellikle bu heykeldeki detaylar, insanlığın Paleolitik Çağ’dan edindiği sanatsal tecrübeyi zirveye taşımıştır. Heykel; ölümü (kaburgalar) ve yaşamı (fallus) simgelemenin ötesinde gerçek insan boyutlarında üretilmiş ilk heykel olarak literatüre geçen Şanlıurfa Balıklıgöl heykelinden daha büyük boyutludur. Karahantepe’de bu heykel ile heykelin bulunduğu alanda duvara özenle yerleştirildiği anlaşılan bir akbaba heykeli ve zemine bırakılmış taş kaplar buradaki yapıların işlevi hakkında farklı yorumları gündeme getirmekle birlikte kamusal amaçlara hizmet ettiği konusunda fikir birliği bulunuyor.

Karahantepe’yi benzerlerinden ayıran başka bir özellik de olağanüstü bir şekilde doğrudan ana kayanın oyulmasıyla oluşturulmuş birbirinden bağımsız 11 adet fallus ve yüksek kabartma şeklinde bir insan başının bulunduğu odadır. Bu yapıya bitişiğindeki yapıdan arkanızı dönerek duvara işlenmiş birkaç basamaktan oluşan merdivenle inebiliyorsunuz. Yapının içinde toplanan sıvı bir kanalla bitişikteki başka bir yapıya aktarılıyor. Taş Tepeler Projesi koordinatörü ve Karahantepe kazı başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, yapının bir ucundan girildiğini, içeriye dolan sıvıyla belki de bir yıkanma/arınma ritüelinin gerçekleştirildiğini, yapının diğer ucundan çıkıldığını ve bunun yetişkinliğe geçiş töreni için kullanılan bir alan olabileceğini söylüyor.

Göbeklitepe ve Karahantepe’de ortaya çıkarılan yapıları tapınak olarak değil de “kamusal” yapılar olarak değerlendirmek şimdilik daha doğru olacaktır. Muhtemelen bu yapılar insanları bir araya getirmek için tasarlanmıştı. Buralarda belki birtakım ritüeller gerçekleştirildi, sohbet edildi ya da müzik yapıldı. Şu an sadece tapınak olarak yorumlarsak yapıların gerçek işlevlerini olduğundan daha basit göstermiş oluruz.

Göbeklitepe ve Karahantepe’den edindiğimiz bilgiler bunlarla sınırlı değil. Her iki yerleşimde de hem insan hem hayvan heykellerinin binalar terk edilirken bilinçli olarak tahrip edildiğini biliyoruz. Özellikle heykellerin burun ve çene kısımları, insan heykellerinde de fallus tahrip ediliyor ve yapıların içerisine atılıyorlar. Bu da her iki yerleşim yerinde ve ileride ortaya çıkarılacak benzer alanlarda kuvvetli bir ritüel anlayışını gösteriyor.


Karahantepe’de de tıpkı Göbeklitepe’de olduğu gibi kullanımı sona eren veya terk edilen yapılar özenle gömülmüş. Yani bu yapılar günümüzde arkeolojik kazılarla ortaya çıkarıldığında binlerce yıl önce bilinçli olarak muntazam bir şekilde gömüldükleri, başka bir deyişle her şeyin in-situ haliyle yani yerli yerinde bulunduğu anlaşılıyor. Tarihlemede yeni teknolojilerin getirdiği olanaklar bize bu yapıların güneş ışığını son kez gördüğü tarihi net olarak veriyor.

Bu kazılarda görev yapan arkeologlar Göbeklitepe ve Karahantepe’de sadece kazı yapıp tarihî eserleri ortaya çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda dönemin genel özelliklerini göz önünde bulundurarak çağının çok ötesinde bir yaşam tarzı ve teknolojiye sahip olan, sanat eseri bağlamında muazzam örnekler ortaya koyan bir halkı anlamaya çalışıyorlar. Bir anlamda, “mitolojik bir hikâyenin üç boyutlu hali”ni yorumluyorlar. Paleolitik dünyanın duvar resimleriyle başlayan sanatsal yorum, muazzam bir mühendislik bilgisine ve gelişmiş toplumsal organizasyona sahip Göbeklitepe ve Karahantepe insanlarının ürettiği eserlerle üç boyutlu yeni bir aşamaya geçiyor.

Tarihin sıfır noktası olarak ünlenen Göbeklitepe’nin mistik havası ve sanat ruhu bugün de alanda yer alan asırlık dut ağacıyla kendini hissettiriyor. Hakkında çıkan absürd söylentileri bir kenara bırakacak olursak Taş Tepeler günümüz biliminsanlarına, yazarlarına, oyuncularına, masallarına ilham kaynağı olmaya devam edecek.


Kültürel Miras ve MüzelerKültür-SanatsanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper