Hem İstiklal Caddesi’ne hem de şehre yeni bir soluk getiren Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi (RHM), ikinci süreli sergisiyle övgü toplamaya devam ediyor. Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler sergisi, izleyicilere doğadan sofraya uzanan yemeğin estetik ve kültürel anlamını sanatın diliyle keşfetme fırsatı sunuyor. Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’na ait 150’den fazla eserin yanı sıra, çok sayıda saygın koleksiyoner ve kurumdan ödünç alınan yaklaşık 50 eserle birlikte, 90 sanatçıya ait 200’ü aşkın eser sergide yer alıyor.
Sergiye paralel olarak, müzenin kurucu küratörü Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun yayıma hazırladığı sergiyle aynı adı taşıyan bir koleksiyon kitabı da sanatseverlerle buluşuyor. Yeme içme temasını merceğine alan sergi, “Cömert Doğa” temasıyla başlayıp natürmortlar, ürünlerin sunulduğu pazaryeri, manav, fırın, dükkân ve sokak satıcıları, balıklar ve balıkçılar, su, yiyecek hazırlıkları, sofralar, lokantalar ve kahvehaneler gibi pek çok konuyu işliyor. Temalara göre düzenlenmiş sergi odalarında, sanat eserlerine İstanbul’un Resmi sergisinden de alışık olduğumuz üzere şiirler eşlik ediyor.
Serginin tüm detayları ve daha fazlasını Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi kurucu küratörü Prof. Dr. Gül İrepoğlu ve Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi müdürü Canan Atlığ’dan öğrendik.

RHM'nin kurucu küratörü Gül İrepoğlu, müzenin sanat yolculuğunu şekillendiriyor.
PORTRE: GÜL İREPOĞLU
THE ART NEWSPAPER TÜRKİYE: Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler sergisi devam ediyor. İlhamını verimli topraktan ve denizden; meyvelerden, sebzelerden, balıklardan, yemeklerden ve sofralardan alan sanat eserlerinin görülebileceği sergide Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmed Paşa, Selahattin Teoman, Cevat Dereli, Hikmet Onat, Hasan Vecih Bereketoğlu ve Mehmed Muazzez gibi 90 sanatçıya ait 200’ü aşkın tablo var. Bu sergi fikir halinden nasıl somut bir değere dönüştü? Hikâyesini dinlemek isteriz.
GÜL İREPOĞLU: Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’nda bulunan eserlerin yeme-içme alanındaki geniş yelpazesi bizi bu sergiye ve kitaba yöneltti. İsmini belirlemek için türlü başlıklar ürettik ve sonunda Tat ve Sanat: Lezzetli Resimlerbaşlığının sergiyi en iyi şekilde ifade ettiğine karar verdik. Meyveler, sebzeler ve onların yetiştirilmesinden tüketilmesine kadar tüm süreçleri en canlı biçimde betimleyen resimler seçilerek serginin ana yapısı oluşturuldu, öte yandan müzelerden ve özel koleksiyonlardan da bazı eserlerle zenginleştirildi. Böylece ortaya bugüne kadar yapılmamış türde bir sergi çıktı. Sergiyi ziyaret edenler de beğenilerini coşkuyla ifade edince, verilen emeklerin yerini bulduğunu görerek mutlu olduk elbette.
CANAN ATLIĞ: Müzemizin açılışıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz ilk süreli sergimiz İstanbul’un Resmi, koleksiyonumuzdaki zengin İstanbul peyzajlarını bir araya getirerek sanatseverleri şehrin dört bir yanında benzersiz bir sanatsal yolculuğa çıkarmıştı. İstanbul’un iki yakasından manzaralar sunan bu serginin ardından, ikinci süreli sergimizde de tematik bir yaklaşımı benimsedik.Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler sergisiyle sanatseverlere yemek ve sanat arasındaki kültürel bağı hissettirmekve ülkemiz sanat tarihinde mutfak kültürünün sanatla nasıl iç içe geçtiğini göstermek istedik. Gül Hocamızın nefis anlatımıyla, izleyicilere doğadan sofraya uzanan yemeğin estetik ve kültürel anlamınısanatın diliyle keşfetme fırsatı sunduk. Sergiye paralel olarak, Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun kaleme aldığı ve sergimizle aynı adı taşıyan kitap,BlackBox salonumuzda düzenlenen konferanslarveminik sanatseverlere yönelik çeşitli atölyelerle bu temayı farklı açılardan ele alarak daha da derinleştirdik. Bu sayede, sanatın ve yaşamın iç içe geçtiği bir buluşma noktası oluşturduğumuzu düşünüyorum.
Yemek kültürünün sanat yoluyla görselliğe taşınması tarih boyunca gündemde olan bir konu. Yemek kültürü bize tarihi anlamamız için nasıl ipuçları verir?
G.İ.: Yeme-içme betimlemelerinin tarihini, insanın kendini resimle ifade etmesinin başlangıcına kadar geri götürebiliriz. Bunlar insanı anlatan, kimlik katan olgulardandır. Mağara duvarlarındaki resimlerde o dönem insanlarının hangi hayvanları avlayıp yediğini görürüz, antik mozaiklerde o dönemin türlü yiyecek ve içeceğini gözlemleriz. Gerek Rönesans resimlerindeki sofralar ve natürmortlar, gerekse Osmanlı minyatürlerindeki yiyecek ayrıntıları dönemin yaşam tarzının aynası gibidir, günümüzün eserleri de toplumsal yaklaşımları yalınlıkla yansıtır. Kısacası yemek kültürünün sanata taşınması dünyayı anlamak için renkli bir yoldur.
C.A.: Tarih boyunca sanatçılar, yemeği sadece bir beslenme aracı olarak değil, aynı zamanda kimlik, kültür ve toplumsal ilişkilerin bir yansıması olarak da ele aldılar. Yemek kültürü, bir toplumun tarihini, coğrafyasını ve toplumsal yapısını anlamamızda çok önemli ipuçları sunuyor. Biz de sergimizde, doğadan sofraya uzanan süreci sanat eserleri üzerinden inceleyerek, ülkemizin bereketli topraklarını, Anadolu insanının, özellikle kadınların gücünü ve çalışkanlığını, ürün çeşitliliğimizi, rengârenk pazaryerlerini ve sokak satıcılarını, denizlerimizin sunduğu nimetleri ve sofralarımızı, kültürümüz ve tarihimiz için taşıdığı derin anlamı gözler önüne seriyoruz.
Sanat, toplumsal eşitsizlikleri sorgulayan ve bunlara karşı durabilen güçlü bir araç olabilir. Sanat her zaman iyileştiriyor ve geleceğe yönelik umut vaat ediyor, farkındalığı artırıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Toplumsal olarak iyileşmek için sanat güvenilir bir liman mıdır?
G.İ.: Her düşünce, her eğilim, her başkaldırı sanatla ifade edildiğinde hem daha kolay algılanabilir ve anlaşılabilir hem de daha etkin hale gelir, kalıcılaşır. Sanatın gücü bin yıllardır kültürleri ayakta tutuyor. Aşk ve sanat insan olmanın en güzel, en ayrıcalıklı yönleridir. Sanata her koşulda gereksinim duyuyoruz.
C.A.: Gül Hocamızla aynı fikirdeyim; sanat, geçmişten günümüze kültürleri ayakta tutan en önemli güçlerden birisi. Sanat hem bireysel hem de toplumsal düzeyde iyileşme ve dönüşüm için güvenilir bir liman oluşturur. Müzemizin ziyaretçilerinden de sıkça duyduğumuz bir gerçektir bu. Sergilerimizi gezdikten sonra, kendilerini daha iyi hissettiklerini, iç dünyalarıyla bağ kurduklarını ve geleceğe dair umutlarının arttığını paylaşıyorlar. Bu da sanatın gücünü ve iyileştirici etkisini gösteriyor.
THE ART NEWSPAPER TÜRKİYE: Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin kurucu küratörüsünüz. 18. ila 20. yüzyıllarda resim sanatı, Doğu ile Batı’nın sanatsal ilişkileri ve ayrıca mücevher tarihi alanlarında çalışıyorsunuz. UNESCO’da aktif görevler de üstlendiniz, ilhamını tarihten alan romanlar ve arşivlik sanat kitapları yazdınız. RHM’ye katkınız çok büyük. Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler sergisi için neler söylemek istersiniz? Bu sergi nasıl bir çalışmanın sonucu çıktı? Eserleri nasıl seçtiniz?
GÜL İREPOĞLU: Tarihe dair olsun, günümüze dair olsun, yazdığım ya da düzenlediğim işlerin hepsini yaşama dair ayrıntılı gözlemlerimin yanı sıra uçsuz bucaksız hayallerime dayandırırım; çünkü en ciddi konuda bile yaratıcı-kişisel yaklaşıma gereksinim vardır, hatta öncelik ondadır. Burada da çağımızın resim kavramı içinde izleyiciyi eşsiz bir beslenme yolculuğuna çıkaralım istedim. Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler sergisinde ve sergi kitabında iştah açıcı görünümlerin yanı sıra bazen keyifli, bazen düşündürücü veya anıları tetikleyici çağrışımlar var. Tuvaldeki izleyende dokunma arzusu uyandıran, hatta bazen ağız sulandıran meyve yığınlarının ve yeme-içme anlarının sanatla görselleştirilmiş ve böylece kalıcı kılınmış halleri, her zihinde farklı ufuklar açıyor ve hedeflenen de bu zaten. Sergiler için seçki yaparken daima çok heyecan duyarım. Sergi yerleştirilirken de büyük keyif alındığını, bu süreçte resimlerdeki meyvelerin renklerinden ve dokularından sergiye emek veren herkese müthiş bir enerji yayıldığını söylemeliyim.
Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler aynı zamanda kapsamlı bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. Bu kitabın hazırlık süreci nasıl geçti? Üzerinde çalıştığınız yeni kitaplar var mı?
Kitabın hazırlık süreci sergininkiyle paralel ilerledi. Öte yandan kitapta sergidekilerin yanı sıra tarihsel görseller de bulunuyor, kitap metnini de geniş kapsamlı hazırlama yoluna gittim. Kitapta“Tuvale Taşınan Tat” üst başlığı altında yer alan ve sergi düzenini izleyen bölümlerden önce, “Kültürümüzde Yeme İçme ve Sanata Yansımaları” üst başlığında bir büyük bölüm var ki, geniş çapta araştırma yaparak yazdım ve bu konuda yoğun ve çok yönlü bilgiler içermesini hedefledim: “Görsel Sanatlarda Tat”, “Mücevherin Meyveleri”, “Dizelerdeki Tat”, “Edebiyatın Rehberliğinde Yemek”, “Dillerden Düşmez Yemek”, “Yemek Kitaplarının Renkleri”, “Ruhun Gıdası Müzik”, “Sinemanın Oburluğu”, “Menülerin Anılarında”…Bu süreçte sergiyi ve kitabı bezeyen, onlara kimlik veren başlıklar üzerinde çok durdum, aklıma iyi diyebileceğim bir başlık geldiğinde dünyalar benim oldu. Örneğin Orhan Veli’nin Ahmet Haşim’in “Havuz” şiirine nazire olarak yazdığı ve 20. yüzyılın ilk yarısında Beyoğlu bohem yaşantısının bir simgesi olan Degustasyon Lokantası’na sevdiğinin gönül indirip gelmeyeceğini söyleyen, ince bir ironi barındıran şiirinin “Canan ki Degüstasyon’a gelmez” dizesini lokantalar ve sofraları toparlayan başlık olarak seçtim. Sonunda kitabı elime almanın kalbimi hızla çarptıran sevinci başka bir şeyle karşılaştırılamaz çünkü kalıcı olan kitaptır.
Üzerinde çalıştığım kitap olmaz mı hiç! Yine Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’ndaki resimlerden esinlendiğim Hikâye Anlatan Resimlerkitabı… Burada edebiyat ile resim tarihini birleştirmek istiyorum. Her kitap ilerledikçe yazarını elinden tutup daha önce düşünmediği bir yerlere sürükler, bakalım bunda nasıl olacak.

İsmet Birsel, "İsimsiz", yağlıboya.
İSMET BİRSEL: (C) TÜRKİYE İŞ BANKASI SANAT ESERLERİ KOLEKSİYONU
Şu sıralar hangi alanlarda okumalar yapıyorsunuz?
Müzemizde 5 Nisan’dan 10 Mayıs’a kadar sürecek altı haftalık “Köklerinden Günümüze Türk Resmini İzlemek” sertifika programının sunumlarını hazırlıyorum. Bu programın girişinde ülkemiz topraklarındaki mirasın betimleme geleneklerinden başlayarak Bizans’ı ve Anadolu Selçuklularını gözden geçirecek, Osmanlı minyatür sanatını ele alacağız ve sonra Türk resminin aşamalarını belli başlı örneklerle işleyeceğiz. Bu hazırlığı destekleyecek pek çok kitap gündemimde, birkaç örnek vermek gerekirse; Rüçhan Arık’ın 2000 tarihli Kubad Abad Sarayı ya da Eveline Sint Nicolaas, Duncan Bull ve Günsel Renda’yla birlikte yazdığımız, 2003 tarihli Lale Devri’nin Bir Görgü Tanığı: Jean-Baptiste Vanmour kitabını veya müzemiz için 2023 yılında yazmış olduğum Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu Işığında: Türk Resmini İzlemek kitabını karıştırıyorum.
Mücevher tarihi de oldukça zevkli, öğretici ve dönemleri anlamamız için belki de yol gösterici. Bu konuda çalışmalara devam ediyor musunuz? Mücevher bize nasıl ipuçları verebilir? O dönemin sanatını ve hayata bakış açısını anlamamız için bize nasıl yol gösterir?
Mücevher tarihi konusunda kaç yıldır çalıştığımı sayamam, bir ömür denebilir. Hem mimar hem de sanat tarihçisi olduğumdan bana hep çekici gelen bir konu oldu bu çünkü mücevher tarihteki her dönemin sanatının en incelmiş, en görkemli yansımasıdır; bir mücevher parçasının hangi malzemeyle yapıldığı, kimin tarafından tasarlanıp ne amaçla, kimin için üretildiği, kimin onu ne biçimde, hangi süreçte kullandığı ve sonunda kimin nasıl koruyup sonraki nesillere ilettiği bilgilerini yan yana getirerek koca bir sosyal ve siyasal tarihi ortaya koyabilirsiniz. Zaten 2012 yılında yayımlanmış Osmanlı Saray Mücevheri kitabımın alt başlığıMücevher Üzerinden Tarihi Okumak.Yıllardır bu konuda keyifle konferanslar da veriyorum.

Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi Müdürü Canan Atlığ.
PORTRE: (C) CANAN ATLIĞ
THE ART NEWSPAPER TÜRKİYE: Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi'nin açıldığı günden bu yana hem İstiklal Caddesi’ne hem de şehre çok büyük bir değer kattığını düşünüyoruz. Müzenin DNA’sından, kuruluş sürecinden ve gelecek planlarından bahsedebilir misiniz?
CANAN ATLIĞ: Öncelikle nazik yorumunuz için teşekkür ederim. Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi, İstanbul’un kültürel belleğini ve sanatsal ruhunu canlı tutan, şehrin önemli kültür-sanat merkezlerinden biri olarak 2023 yılında Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi No 144’te hizmet vermeye başladı. 1907 yılında Baudouy (Bodvi) Apartmanı adıyla inşa edilen bu bina, 1950 yılında İş Bankası tarafından satın alındı ve 2016 yılına kadar bankanın Beyoğlu şubesi olarak kullanıldı. Restorasyon çalışmaları 2020’de başladı ve müzemiz, 29 Ekim 2023’te Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümünde ülkemize bir armağan olarak kapılarını açtı.
1940 yılında başlatılan ve yıllar içinde özenle genişletilen, günümüzde 975 sanatçının 2.780’den fazla eserini kapsayan Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu, bu müzenin temelini ve DNA’sını oluşturuyor. Ülkemizin en geniş ve en kapsamlı özel koleksiyonlarından birini bu müze aracılığıyla kamuoyuyla buluşturuyor, “herkes için sanat” ilkemiz doğrultusunda, toplumumuzda her yaştan, her zevk ve bilgi seviyesinden izleyici için erişilebilir bir sanat deneyimini, öğretici ve kolay anlaşılır biçimde, samimi bir atmosferde sunduğumuza inanıyorum.
Kuruluş sürecimize gelecek olursak; müzemizin amacı yalnızca bir sergi alanı sunmak değil, aynı zamanda bir kültür merkezi olabilmekti. Kısa bir süre zarfında da müzemizi yaşayan bir mekân haline getirdik. Süreli sergilerimiz, çocuklara ve okul gruplarına yönelik atölyelerimiz, hafta sonları saat başı ücretsiz rehberli turlarımız ve farklı disiplinlerden seminerlerimizle müzeyi dinamik ve etkileşimli bir alana dönüştürdük. Gelecek planlarımızda da bu kapsayıcı yaklaşımı sürdürmek, koleksiyonumuzu daha da zenginleştirerek ve daha fazla insana ulaşarak sanatı herkes için erişilebilir kılmak var.
Müze, çok amaçlı salonu BlackBox’ta gerçekleşen seminerler ve konuşmalar, ücretsiz çocuk atölyeleri gibi katılımcı etkinlikleriyle de kültür-sanat dünyasında oldukça aktif bir yer tutuyor. Müzenin kalıcı ve süreli sergileriyle iletişim halinde olan bu etkinliklerin sergi etkileşimine ve sanat izleyiciliğine olan katkılarını paylaşabilir misiniz? Nasıl geri dönüşlerle karşılaşıyorsunuz?
Okul grupları ve çocuk atölyeleri gerçekten bizim için çok kıymetli. Çocukların sanatla erken yaşta tanışmasının, onların yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmeleri açısından son derece önemli olduğuna inanıyoruz. Örneğin, 8-12 yaş grubu için tasarlanan “Zühtü Müridoğlu’ndan İlhamla Yaratıcı Heykel Atölyesi”... Bu atölyede çocuklar, Türk Resmini İzlemek isimli kalıcı sergimizde yer alan farklı tekniklerle yapılmış heykel çalışmalarını inceliyor, heykeller ve heykeltıraşlar hakkında sohbet ediyorlar. Sanatçılardan ilham alarak kendi yaratıcı süreçlerini geliştiriyor ve atölyede kendi özgün heykellerini üretiyorlar. Bu doğrultuda, birçok farklı atölyemiz, sadece sergi izleyiciliğiyle sınırlı kalmayıp aynı zamanda bir öğrenme ve keşif sürecine dönüşüyor. Geri dönüşler de son derece olumlu; özellikle atölyelerden çıkan minik sanatseverlerin gözlerindeki heyecan, bizim için en değerli geri bildirim. Ben de lise yıllarımda, okulumla gittiğim bir müze ziyaretinde çok etkilenmiş, “İleride ben de sergiler yapmak istiyorum,” demiştim ve bu düşünceyle eğitimime devam ettim. Bu yüzden, gençlerin ve çocukların sanata dair hissettikleri ilhamı görmek, benim için ayrıca çok özel bir deneyim.

Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi, 29 Ekim 2023'te Cumhuriyet'in 100. yılına armağan olarak Beyoğlu'nda açıldı. 1907'de Bodvi Apartmanı olarak inşa edilen bina, uzun yıllar banka şubesi olarak kullanıldı.
İŞ SANAT RHM BİNASI: (C) RHM
Çok amaçlı etkinlik mekânımız BlackBox’ta sanat, arkeoloji, müzik, resim, edebiyat, kent hafızası ve kültürel miras gibi farklı disiplinlerden seçkin akademisyenler ve alanında uzman isimlerle gerçekleştirdiğimiz konferanslar sayesinde müzemiz, entelektüel birikimin paylaşıldığı ve sürdürülebilir kültürel gelişimin desteklendiği dinamik bir mekân olarak önemli bir işlev görüyor. Özellikle süreli sergilerimiz ve özel günlerle bağlantılı konferanslara katılan ziyaretçiler, sergilerle ilgili daha derinlemesine bir anlayış geliştirdiklerini ve eserlerle daha derin bir bağ kurduklarını belirtiyorlar. Bu tür etkinliklerin, sadece sanat eserini değil, aynı zamanda sanatı izleme ve anlama biçimimize de büyük katkı sağladığını düşünüyorum.
Kalıcı ve süreli sergilerinize, titizlikle hazırlanan kapsamlı sergi kitapları eşlik ediyor. Gelecekteki sergiler için de kitap çalışmaları planlıyor musunuz? Müzenin izlediği yayın politikasını paylaşabilir misiniz?
Sergilerde edindiğimiz bilgi ve birikimi yayınlar aracılığıyla belgelemeyi ve geleceğe aktarmayı çok önemsiyoruz. Neticede sergiler bir süre sonra toplanıyor ve değişiyor; ancak kitaplar sayesinde ölümsüzleşiyor. Müzemizin açılışından bu yana, kurucu küratörümüz Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun kaleme aldığı Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu Işığında: Türk Resmini İzlemek koleksiyon kitabımız ve Türkçe-İngilizce çift dilli kataloğumuzun yanı sıra, yine hocamızın küratörlüğünü üstlendiği ve kaleme aldığı İstanbul’un Resmi ile Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler sergi kitaplarımızı yayımladık. Bu yayınlarla sanat eserlerinin profesyonel standartlarda belgelenmesini ve akademik düzeyde incelenmesini sağlayarak hem günümüz araştırmacılarına hem de gelecek kuşaklara kapsamlı bir referans kaynağı sunuyoruz. Sergilerimizle ilgili yayınlara ek olarak, müze binamızın tarihini ve restorasyon sürecini anlatan Bina Bina İçinde: İş Bankası Resim Heykel Müzesi kitabımız da açılış dönemimizde yayımlandı. Ayrıca, İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde düzenlenen ve sanat tarihimizin usta isimlerine ait retrospektif sergilerinin kitaplarını da müze dükkânımızda sanatseverlerin erişimine sunuyoruz.
Daha önce de söylediğim gibi, okul grupları ve minik sanatseverler bizim için çok kıymetli. Bu doğrultuda, Ayşegül Sönmez’in kaleme aldığı Müzede Gör çocuk kitapları serisini, okul gruplarıyla gelen öğrencilere ve atölyelerimize katılan minik sanatseverlere ücretsiz olarak dağıtıyoruz. Ayrıca, Burcu Ural Kopan tarafından hazırlanan ve yine ücretsiz sunduğumuz çocuklara yönelik rehber kitapçığımız, sergilerin daha iyi anlaşılmasına ve keşfedilmesine yardımcı olarak minik sanatseverlere yol gösteriyor.
Müze olarak izlediğimiz yayın politikası, sanata dair bilgi birikimini erişilebilir kılmayı ve geniş bir kitleye ulaştırmayı hedefliyor. Bu doğrultuda, her sergiye özel yayınlar hazırlamak, koleksiyonumuzun önemli eserlerini belgelerle zenginleştirmek ve akademik araştırmalarla sanat dünyasına katkı sağlamak temel amacımız. Ayrıca, kitaplarımızda her yaş ve bilgi seviyesinden izleyicinin anlayabileceği bir dil kullanmaya ve görsel anlatımı güçlü tutmaya da özen gösteriyoruz.
Müzenin sergilerinin temel dayanağını, Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu oluşturuyor. Bu koleksiyona en son hangi eserler dahil edildi? Koleksiyona eser seçilirken hangi kriterler göz önünde bulunduruluyor? Zaman içinde biriken koleksiyonun gelişim serüveninden bahsedebilir misiniz?
Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’na dahil edilen ilk üç eser; Hikmet Onat’ın “Peyzaj Ortaköy”, Şevket Dağ’ın “Rüstem Paşa Cami İçi” ve Hasan Vecih Bereketoğlu’nun “Kayık ve Evler” tabloları, 1939 yılında açılan ilk Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nden alınmış. Sanatçılara ve sanatsal üretime destek olmak amacıyla başlatılan bu ilk küçük adımlar, yıllar içerisinde hızlanarak devam etmiş. Genel müdürlüğün yanı sıra Anadolu’nun dört bir yanındaki şubelerin duvarlarına asılan ilk eserler, aynı zamanda yöre insanını da sanatla buluşturmuş. Koleksiyon, yıllar içinde özenle genişletilmiş ve daha önce de bahsettiğim gibi, bugün 975 sanatçının 2.780’den fazla eserini kapsayan kapsamlı bir koleksiyon olarak müzemizin temelini oluşturuyor. Müzemizin dördüncü ve beşinci katlarında yer alan Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu Işığında Türk Resmini İzlemek başlıklı kalıcı sergimizde, koleksiyonumuzda bulunan eserlerle Türk resminin evrimini kronolojik ve tematik olarak sunuyoruz.

Nazlı Ecevit, "Hamur Açan Yörük Kadını", yağlıboya.
NAZLI ECEVİT: (C) TÜRKİYE İŞ BANKASI SANAT ESERLERİ KOLEKSİYONU
Müzemizin açılışından sonra Mihri Hanım’ın ve Osman Hamdi Bey’in eserlerinin hem koleksiyonumuza hem de müze sergilerimize dahil olması, beni en çok heyecanlandıran kazanımlarımız arasında yer alıyor. Ülkemizin ilk kadın ressamlarından Mihri Hanım’ın büyük boyutlu figüratif “Otoportre”sinin 1909-1912 yılları arasında yapılmış olduğu değerlendiriliyor. Daha önce hiçbir kamusal alanda sergilenmeyen bu eser, 2024 yılının Şubat ayında koleksiyonumuza katıldı. Ardından, Mart 2024’te Osman Hamdi Bey’in 1907 yapımı ikinci “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosu koleksiyonumuza dahil edildi. Sanatçının Münir Paşa’ya Fransızca “Muhabbetle yadigâr” ithafıyla imzaladığı bu eser, Pera Müzesi’nde sergilenen ilk versiyonuna da (1906) komşu oldu. Gelecek dönemde de Türk resim ve heykel sanatının önemli eserlerini kamuoyuyla buluşturma misyonumuzu sürdürürken, çağdaş ve genç sanatçılara ait eserleri de koleksiyonumuza dahil ederek koleksiyonu ve sergilerimizi daha kapsayıcı hale getirmeyi hedefliyoruz.
Kalıcı koleksiyonun yeni eser alımlarıyla beraber genişlemesiyle nasıl bir sergileme metodu sürdürmeyi planlıyorsunuz? Bu eserlerle süreli sergilerde karşılaşabilir miyiz? Bu bağlamda yakın tarihte kaynağını koleksiyondaki eserlerden alan belirli bir döneme ya da konuya odaklanan yeni bir sergi hazırlığınız var mı?
Evet, kalıcı koleksiyon sergimizde yer alan eserleri, farklı temalar altında süreli sergilerde de sunuyoruz. Değişen konular ve çeşitli dönem sanatçılarının eserlerini bir arada sergilemenin, sanat tarihinde yeni yazımlara ilham vermesini umuyoruz. Ayrıca, koleksiyonumuzda yer alan ancak sergileme imkânı bulamadığımız birçok değerli eser mevcut. Bu eserleri sanatseverlerle buluşturmak amacıyla Şubat 2024’te “Ayın Misafiri” projemizi hayata geçirdik. Her ayın birinci günü, depomuzda korunan bir eseri seçerek müzemizin farklı kat veya odalarında sergiliyor ve ziyaretçilerimizle buluşturuyoruz. Böylece zengin koleksiyonumuzdan daha fazla eseri görünür hale getirerek her ay yeni bir keşif imkânı sunuyoruz.
Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler sergimiz 1 Eylül 2025’e kadar ziyaretçilerini ağırlamayı sürdürecek. Bununla birlikte, Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’ndan seçkin eserlerle zenginleşen, Türk sanatına yön vermiş sanatçılara odaklanan yeni bir süreli serginin hazırlıklarını da sürdürüyoruz. Serginin içeriği ise şimdilik sanatseverlerimize sürpriz olsun.
•Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler, 1 Eylül 2025’e kadarTürkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde görülebilir.