Galerist, Pelin Uran küratörlüğünde Hüseyin Bahri Alptekin’in Dostlar Arasında: Uzun Bir Hikâyeden Kesitler sergisini sunuyor, 2007’de kaybettiğimiz Alptekin’in işlerinin yanı sıra onunla yakın temastaki farklı sanatçıların, çoğu yeni işlerine yer veren sergi, Alptekin’e onun farklı zihinlerdeki yansımaları üzerinden özgün bir bakış getiriyor.
Kolektif üretimden beslenmesi Hüseyin Bahri Alptekin’i tanımlayan en önemli özelliklerden biri. Galeride etrafına konmuş dostlarının arasında hâlâ kıpır kıpır işlediğini düşünmeden edemiyorum. İzleyiciyi önce sanatçının otel tabelalarından oluşan “H-faktörü: Misafirperverlik/Husumet”serisi karşılıyor. Kendini “sanatçı olarak seyyah” diye tanımlayan Alptekin’in dünyanın her yerinden şehir isimlerini otel tabelalarına taşıyan bu serinin ilk adım oluşu tesadüf değil. Zira Dostlar Arasında baştan aşağı ışık ile karanlığın ne kadar yan yana durduğunun bir gösterisi gibi işliyor. Misafir kavramıyla birlikte akla tekinsiz bir öteki’yi de getiren “H-faktörü: Misafirperverlik/Husumet”, konukseverliğin yabanla, dostluğun yasla ve çatışmayla, neşenin ölümle iç içe haline izleyiciyi buyur ediyor.
Pelin Uran da bu tezatların kabulüyle ele alıyor sergiyi. Sergi metninde Derrida’nın, iki taraftan birinin diğerinden önce öleceği gerçeğine işaret ettiği Dostluk Yasası’na gönderme yaparak, dostluğun doğasında yas olduğuna dikkat çekiyor. Bu ilişki Alptekin için elbette iki taraflı. Depresyon üzerine ürettiği işlerle tanınan bir sanatçının şifayı dostlarda araması abesle iştigal olmadığı gibi, hikâyesinde zaman zaman yıkıcılık da bu yakınlığın peşi sıra geliyor.
Sanatkritik’in Hüseyin Bahri Alptekin üzerine gerçekleştirdiği Hüseyin Bahri Alptekin: Daha Pek Çok Şey podcast’lerinde Vasıf Kortun, sanatçının sabaha karşı biten arkadaş buluşmalarının ardından, herkesin kendini uykuya teslim ettiği saatlerde çalışmaya, okumaya, yazmaya başladığından bahsediyor. Kahkahanın ardından gelen tükeniş, tükenişin ardından aranan kahkaha. Salt’ın 2011’deki aynı isimli sergi kapsamında yayımladığı Ben Bir Stüdyo Sanatçısı Değilim kitabındaKortun’la yaptığı “Son Söyleşi”deyine Alptekin, “İşim okumaktı,” diyor, “okumak ve serserilik yapmak.”Üretmeyle oyunu, yalnızlıkla çoğulluğu, tekinsizle sıcacığı ne kadar bir arada yaşadığı, Dostlar Arasında’da iyice görünür oluyor.
Üst kata giriş; Alptekin’in ölümünden sonra üretimine uzun bir ara veren ve bu sergi için tekrar oyuna katılan Tunç Ali Çam’ın işiyle başlıyor örneğin. Heybetli bir heterotopya örneği olan “Bir Koleksiyoncunun Anatomisi”, Alptekin’in yöntemini takip ederek arzu nesnelerinden bir portre çiziyor.
Sergide Alptekin’in dostlarını alıp kıyılarda dura dura, arada toprağa selam vere vere, sonra tekrar oyunlara kulaç ata ata uzaklara gitmeyi hayal ettiği meşhur gemi seyahati de kendini hatırlatıyor. Sanatçının Jules Verne’in İnatçı Kereban’ın danesinle, karakterin Karadeniz çevresinde gerçekleştirdiği yolculuğu kolektif şekilde canlandırmayı tasarladığı “SeaElephant TravelAgency”ye (Deniz Fili Seyahat Acentası) göndermeyi Serkan Özkaya yapıyor. Küratörler, sanatçılar, biliminsanları, mimar ve tarihçilerden oluşan bir grupla demir attığı her limanda sanatsal etkinlikler, konuşmalar ve performanslar yapması planlanan bu proje, Alptekin’in yaşamında tasarladığı şekilde hayata geçemiyor. Fakat fikrin anısına Özkaya’nın “IN MEMORIAM” (Deniz Fili)işi, oyuna katılmak isteyen izleyicileri, üzerinde şöyle rahatça oturmaya davet ediyor. “IN MEMORIAM”, Alptekin’in diyaloğu önceliklendiren bu üretim laboratuvarını hatırlamak ve hatırlatmak için kendine güzel bir köşe seçiyor.
Küresel ölçekte aktif ilk kuşak sanatçılarımızdan olan Hüseyin Bahri Alptekin, M.D. Morris’le ortak üretimlerinin bel kemiğinde yine oyunun olduğunu “Son Söyleşi”de şöyle söylüyor: “Benim eğlenceli diye hoşuma giden, kendi başıma ciddiyetle yürüttüğüm şeyleri, o meslek olarak yapıyordu mesela. Ben bunun meslek olduğunu bile bilmiyordum.” İki sanatçının ortak üretimleri “Heterotopia”da izleyici, bu iki meslektaşın ciddiyetle yürüttüğü oyunu bir kez daha hatırlama imkânı buluyor. “Heterotopia” hem sergide hem de Alptekin’in kişisel hikâyesinde “alakasızlar”ın, “aykırılar”ın, “tezatlar”ın eşzamanlılığından doğabilecek potansiyel hikâyeleri gözler önüne seriyor.
İlk ortaya çıkış yılı itibarıyla “Heterotopia”nın, çocukluğuma dair korku, sorgu ve kanıksama nesnelerini, bunalımla yan yana bir sanatçının kendi dostuyla arasındaki oyuna taşıdığını düşünmekten hoşlanıyorum. Oltanın kancasını balık tutar gibi yaklaştırınca lam harfi ciddiyetini yitiriyor örneğin. Padişahlar kaftan giyince birbirine benzediği gibi, bisikletten düşüşleri de tentürdiyotlu dizlere benziyor. Daktilolar yasak değil, hatta dikey bile durabiliyor. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlarda oyuncak arabaların yüzmesini engellemiyor.
Hüseyin Bahri Alptekin ile M.D. Morris’in dostluğundan doğan bu oyuncağa, alıp içinde eritsin diye çocukluk korkularımı teslim ediyorum. Pelin Uran’ın da deyişiyle amaçları, “birbirinden kopuk olma özellikleriyle birbirine bağlanmış şeyleri biriktirmek” ne de olsa. Anıların oldubitticiliğini, yaşamın doğrusallığını ve neşeyle karanlığın göstermelik düşmanlığını kıran tüm bu şeylere bakarken, zihnimin Hüseyin Bahri Alptekin’in dostları arasında ayrıksı hikâyeler üretmesine izin veriyorum.