Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Köşe Yazıları
Ajanda
Dükkân
Arama
Köşe Yazısı
Değerlendirme

Tasarımda “Wellness” Etkisi: Uzun yaşamak mı, İyi Yaşamak mı?

İyi hissetmek artık bir lüks değil, tasarımın yeni işlevi. Artık amaç yalnızca yaşamak değil, iyi yaşamak.

Selin Uysal
19 Aralık 2025
XO Cape Arna Otel, Tasarımcı: Yeşim Kozanlı Architecture & Interior Design, Fotoğraf: İbrahim Özbunar

XO Cape Arna Otel, Tasarımcı: Yeşim Kozanlı Architecture & Interior Design, Fotoğraf: İbrahim Özbunar

İnsanoğlu bugün yalnızca uzun yaşamanın değil, daha iyi yaşamanın da yollarını arıyor.Dünyanın hızla değiştiği, krizlerin ve belirsizliklerin sıradanlaştığı bir dönemde, bireyler kendi çevrelerinde denge kurmanın çeşitli yollarını bulmaya çalışıyor. Tasarım dünyası da bu arayışa kayıtsız kalmadı; “iyi olma hâli” artık estetikten bağımsız bir yan tema değil, bizzat tasarımın konusu.

Sağlıklı yaşama kavramı tasarım dünyasının sınırlarını genişleterek yeni bir düşünme biçimi yaratıyor. Yaşam biçimleriyle birlikte üretim süreçleri de bu anlayıştan etkileniyor. Tasarımcılar mekân tasarımı için sinirbilimcilerle, uzun yaşam uzmanlarıyla, hatta spor profesyonelleriyle birlikte çalışıyor. Malzeme, renk ve form seçimleri insanın duygusal ve biyolojik tepkilerini gözeterek yapılıyor. Kısacası wellness kelimesi artık bir stili değil; tasarım düşüncesinin yönünü değiştiren yeni bir yaklaşımı yansıtıyor.

Mekânların dönüşümü: Oteller ve Konutlar

Tasarımın sinirbilimle kesiştiği alan olan “nöroestetik”, beynin bir formu, rengi ya da mekânı neden güzel bulduğunu araştırıyor ve bir tasarımın ‘iyi hissettiren’ yanını bilimsel bir zeminde sorguluyor. Bugün otel tasarımlarında yapılan nöroestetik araştırmalar, çevrenin insan üzerindeki etkisini daha hissedilir bir biçimde görünür kılıyor. Örneğin; kavisli formlar stres seviyesini düşürüyor, natürel renk tonları kalp ritmini yavaşlatıyor, ahşap ve keten gibi doğal yüzeyler, iç mekânda bitki kullanımı sakinlik hissini güçlendiriyor. Mekânların aydınlatma tasarımı konukların huzur, rahatlama ya da odaklanma hissini uyandıracak biçimde kurgulanıyor. Konforun ölçüsü artık biçimde değil; mekânın insan bedeninde ve zihninde kurduğu görünmeyen biyolojik dengede aranıyor.

Günümüz otelleri bu tasarım ilkeleri ile konaklamanın ötesine geçerek konuklarına dinlenmenin yanında zihinsel yenilenme deneyimi de sunuyor.

FÖNSTA, İkea, Tasarımcı: Mehmet Mehmetalioğlu

Benzer bir eğilim konut tasarımında da görülüyor. İç Mimari tasarım artık yalnızca mobilya ve malzeme seçimiyle sınırlı değil. Tasarımcılar, egzersiz koçları ya da sağlık uzmanlarıyla birlikte çalışarak fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlara göre mekânlar kurguluyor.Meditasyon odaları, sessiz alanlar ve “wellness odası” kavramı mimari programların parçası haline geliyor. Bu alanlarda sanat, iç mekân ve enerjiyle buluşan bir unsur olarak öne çıkıyor; meditatif sanat enstalasyonları, duvar takıları ve duyusal objeler bu bütünün bir parçasına dönüşüyor.

Aynı anlayış, mobilyayı da yalnızca işlevsel değil, bedensel farkındalığı destekleyen bir tasarım aracına dönüştürüyor. Bu düşüncenin mekânsal karşılıklarından biri de bir önceki yazımda bahsettiğim Londra Tasarım Festivali’nde görüldü. Bu yıl meditasyon, bizzat tasarımın bir parçası olarak ele alındı. Festivalde karşılaştığım meditasyon seanslarından birinde tanıtılan Hempla meditasyon mobilyası bu yaklaşımın sembolik örneklerinden biriydi.Sofia Hagen tarafından tasarlanan bu parça, oturma eylemini bir ritüele, nesneyi ise sessiz bir denge aracına dönüştürerek tasarımın “iyi olma hâli”yle kurduğu ilişkiyi görünür kılmayı başardı. Organik malzemelerle üretilen mobilya, bir aydınlatma tasarımcısı ve ses şifacısının katkılarıyla tamamlanmış. Tasarımcının Türkiye’den getirdiği halıysa tasarıma sıcak bir aidiyet hissi kazandırıyor; kültürel ve duygusal iki dünya arasında görünmez bir köprü kuruyor.

Sosyal Wellness Kulüpleri: Sessizlikten Sosyalliğe

Hafta sonu bir grup yabancıyla saunada sosyalleşmek kulağa nasıl geliyor?

İyi olma hâli artık kişisel deneyimlerle sınırlı kalmıyor; özel alanlardan çıkıp kolektif bir paylaşıma, yeni akım “sosyal wellness kulüpleri”ne taşınıyor. Bu yeni merkezler, tasarımı bir estetik mesele olmaktan çıkarıp, bir arada olmanın yeni biçimlerini tanımlıyor. Şehirli yaşamın ritmine dahil olan bu mekânlar fiziksel rahatlamanın yanı sıra ortak ritim ve aidiyet duygusu üzerine topluluk hissini oluşturmayı hedefliyor.

Rehberli nefes seansları, grup sauna deneyimleri, alkolsüz etkinlikler…New York’ta yer alan Othership Bathhouse, bu yeni yaklaşımın güçlü örneklerinden biri.Sakinleştirici ve dönüştürücü hisleri aynı anda uyandıracak biçimde kurgulanan iç mekân tasarımında, doğal kaplamalar, çakıl taşlı zeminler ve özel dokuma tekstillerle duyusal bir denge kuruluyor. Renkleri günün döngüsüne göre değişen halka biçimli aydınlatma, mekâna sirkadiyen bir ritim katıyor ve zamanı ölçmek yerine hissettiren bir atmosfer oluşturuyor.Haftanın belli günlerinde düzenlenen sauna partileri sessizliğin yerini sosyalliğe bırakıyor; bireysel deneyim kolektif bir iyileşmeye dönüşüyor. Mekân, bedensel rahatlamanın ötesinde sosyal bir bağ kurma alanına dönüşüyor. Tasarım ise fiziksel konforun ötesinde birlikte iyileşme fikrini temsil ediyor.

Yeni Estetik: İyi Hissettiren Tasarım

Artık biliyoruz; iyi olma hâli mekân tasarımı kadar bedenin biyolojik dengesiyle de tanımlanıyor. Bu dönüşüm, spa ve dinlenme alanlarının ötesine uzanıyor.

Klasik spor salonları da gürültülü egzersiz mekânlarından, farkındalık ve dengeyi sağlayan sağlık merkezlerine eviriliyor. Hatta yakın gelecekte otellerdeki egzersiz alanları, sağlık merkezlerinin bir parçası olarak yeniden tanımlanacak gibi görünüyor.

Bu değişim, mimarinin ötesine geçerek günlük yaşamın eşyalarına da yansıyor. Sadece mekânlar değil, eşyalar da iyi olma fikrinin taşıyıcısı haline geliyor.

Fiziksel kondisyonu spor salonlarının dışına taşıyan egzersiz ekipmanları, yaşam alanlarının estetik bütünlüğüne dâhil olan tasarım unsurlarına dönüşüyor. Bu ekipmanlar fonksiyonun ötesine geçerek iç mekânla bütünleşen yeni bir tasarım dili ortaya koyuyor.Formu sadeleştirilmiş, renk paleti doğadan alınmış bu egzersiz objeleri, insanın doğayla kurduğu dengeyi hatırlatıyor; iç mekânın doğal bir uzantısına dönüşüyor. Bu yaklaşım yalnızca mekânlarla sınırlı değil; markalar da, kişisel alışkanlıklarla, beden sağlığıyla ve duygularla da ilgileniyor. Kişisel ritimlerin izlenmesi ve duygusal dengenin fark edilmesi de artık tasarımın konusu.Sayısız dijital uygulamanın yanında, günlük rutinleri iyi olma ve esenlik üzerinden pratiğe dökmeye çağıran Wellness Journal defteri buna iyi bir örnek. Tasarımcıların da sevdiği markalardan biri olan Molenski tarafından geliştirilen bu defter, kişisel alışkanlıkları bilinçli biçimde geliştirmeye teşvik ediyor.

İyi olma hâli, bazen kendimizle kurduğumuz denge kadar, yakınlarımızla kurduğumuz bağlarla da güçleniyor. Mehmet Mehmetalioğlu’nun Ikea için tasarladığı Fönstå isimli akıllı mobilya, bu fikri yaratıcı bir şekilde somutlaştırıyor. Uzak şehirlerde yaşayan insanların sevdikleriyle iletişimini sıcak tutmak için tasarlanan panel, karşılıklı notlar ve kısa mesajlarla duygusal teması canlı tutuyor. Yalnız yaşayan bireyler için basit bir obje olmanın ötesine geçerek, tasarımı görünmez bir etkileşim alanına dönüştürüyor.

Farklı ölçeklerdeki bu örnekler, aynı soruya verilen üç yanıt gibi: Tasarım, insanın çevresiyle, bedeniyle ve duygularıyla kurduğu bağı yeniden tanımlıyor.

Kısacası tasarım estetiği artık iyi hissettirmek kadar, iyi yaşamakla da ilgili.Form, malzeme, ışık ve ritim; hepsi yalnızca göze değil, bedene ve zihne konuşuyor.

Köşe Yazısı TasarımKültür-SanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
Takip Edin
Facebook
Instagram
Twitter
© The Art Newspaper