Rodos Adası’nda ikinci edisyonuyla izleyiciyle buluşmaya hazırlanan Biennale of Contemporary Keramics, bu yıl mitoloji ile çağdaş sanat arasında bir köprü kuruyor. “Günün Başladığı Yer” başlığı altında, güneş tanrısı Helios’un Rodos’a uzanan ışığını metaforlaştırarak seramik üzerinden Akdeniz kimliği, hafıza ve kültürlerarası karşılaşmalar üzerine düşünmeye davet ediyor.
Bu edisyonun küratöryel ekibi Anissa Touati, Loukia Thomopoulou ve Stamatia Dimitrakopoulos’la konuştuk.
Geçmişle geleceğin kesişiminde seramikle yazılan mitler
Bienalin merkezine aldığı seramik, küratörler için yalnızca bir teknik olmaktan çıkarak çağdaş sanatın temel taşı olarak yeniden yorumlanıyor. Hem geçmişle bağ kuran hem de yeni bir gelecek inşa eden bu malzeme, Akdeniz’in çok katmanlı tarihine dokunuyor. Bienalin küratörlerinden Stamatia Dimitrakopoulos, seramiği “insan yaşamının en kalıcı tanıklarından biri” olarak tanımlıyor. “Topraktan gelen ve insan eliyle şekillenen bu malzeme, sadece ne yediğimizi ya da neyle ibadet ettiğimizi değil, nasıl yaşayıp nasıl öldüğümüzü de anlatır. Seramikle, geçmişin izleri bugünde yankı bulur,” diyerek seramiğin tarih boyunca bir anlatım aracı olduğunu vurguluyor.
Benzer şekilde Loukia Thomopoulou da “Kil, hafızayı taşır,” diyor. “Akdeniz’de tarih boyunca ticaret, göç ve kültürel etkileşimle seramik sınırların ötesine ulaştı. Her toprak, her el farklı bir hikaye anlatır.”
Topraktan doğan ve katı forma bürünen bu nesnelerin, zamanın akışı içinde konumlanan "gözlemci" parçalar olmasıyla hayat da bu parçaların etrafında akarak yeniden şekilleniyor. Bu bağlamda seramik hem aktarıcı hem de şekillendirici bir faktör olarak varlığını sürdürüyor. Bu da önümüzdeki yıl gerçekleşecek bienalin önemli odak noktalarından biri. Zaman ve hayat bu nesnelerin etrafında akarken nasıl şekillendi, hangi etkileşimleri yarattı ve bizi ne ölçüde bir araya getirdi?
Loukia Thomopoulou, Yunanistan’daki seramik sahnesiyle ilgili görüşlerini aktarırken, “Seramik hâlâ çoğunlukla geleneksel ya da süs objesi olarak algılanıyor,” diyor. Bienalin amacının da seramiği bir eleştiri objesi olarak konumlandırmak ve bu algıyı farklı bir yöne evriltmek olduğunu vurguluyor. Bienal, seramiği kolektif dillerin bir parçası olarak görmek istiyor.
Aynı güneşin altında bir araya gelmek
Bienalin küratörlerinden Anissa Touati, Rodos Adası’nın küratöryal vizyonlarıyla ilişkisini mitolojiden alıntı yaparak şöyle anlatıyor: “Rodos, Helios’un âşığıydı. Her gün doğumu ve gün batımı, Helios’un onun sevgisini kazanmak için yaptığı bir dans gibi düşünülür. Bu yüzden ‘günün başladığı yer’ ifadesi semboliktir. Rodos, Yunan mitolojisinde güneşin doğduğu yer olarak anılır. Bu felsefi ve şiirsel bir imge; Bienal’in ruhuyla da uyumlu.”
Burada bahsedilen “aynı güneş” yalnızca bir mitolojik referans değil, aynı zamanda Akdeniz’in doğasına içkin ortaklıkları temsil eden güçlü bir metafor. Güneş, her sabah farklı kıyılara aynı ışığı gönderirken, bu coğrafyada yaşanan tüm tarihsel gerilimlere rağmen bir tür eşitlik, birlik ve tekrar eden döngüyü simgeler. Bienal, bu metaforu seramiğin içsel şiirselliğiyle anlamlandırıyor ve yaşanır kılıyor.
Diğer yandan, bienalin mekânı olarak seçilen Rodos Adası yalnızca mitolojik bir gönderme değil, aynı zamanda seramiğin tarihsel hareketliliğini yansıtan sembolik bir yer. Loukia Thomopoulou, “Rodos, tarihin kesiştiği bir yer. Coğrafi olarak Yunanistan’ın sınırında ama uzun süre Akdeniz’in merkezinde yer aldı. Antik Yunan, Bizans, Osmanlı ve İtalyan egemenliği gibi birçok etkiyi bünyesinde taşıdı. Bu kültürel miras, mimarisinde, dokularında ve atmosferinde hâlâ var. Seramikler bu hikâyenin önemli bir parçası,” diyor.
Rodos’un kalbinden Türkiye’ye uzanan bir köprü
Bienal, Türkiye ile Rodos arasında yeni sanatsal ve kültürel bağlar kurmayı hedefliyor. Bodrum’dan başlayacak bir pop-up sergi ve yaz boyunca düzenlenecek karşılıklı sanatçı gezileri bu diyaloğu güçlendirmeyi amaçlıyor.
Anissa Touati, “Rodos, Asya, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika'nın kesişiminde yer alan, Türkiye’ye çok yakın tarihî bir ada. Bu coğrafya kültürlerin buluşma noktasını temsil ediyor. Ve insanlıkla en başından beri birlikte var olan bu malzemeyi kullanarak herkesi bir araya getirecek bir şey yaratmak mümkün,” diyerek tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan bu konumların birleştirici gücüne dikkat çekiyor.
“Türkiye, Lübnan, Tunus, Madrid, İspanya, İtalya ve Fransa’da pek çok proje gerçekleştirdim. Bu deneyimlerim sayesinde Akdeniz’e dair geniş bir kavrayış geliştirdim,” diyerek, bölgeye yönelik çalışma pratiğinin karşılıklı etkileşim anlayışına odaklandığına gönderme yapıyor ve ekliyor, “Örneğin, seramik turizmi ve bilimi alanında çalışan Orhan Gorbon da ekibin bir parçası. Türkiye’nin seramikle olan güçlü bağını temsil ediyor.”
“Tarihsel olarak Türkiye, seramik üretiminin önemli merkezlerinden biri olmuş ve güncel sanatla ilişkisi hâlâ sürüyor. Örneğin, Türkiye’nin 2019 Venedik Bienali’ndeki pavyonu İnci Eviner tarafından üretildi, o da Orhan Gorbon ile birlikte çalıştı. Orhan’ın ekipte yer alması benim için çok önemliydi.”
Aynı zamanda bienal boyunca, Haziran’dan Ekim ayına kadar uzanan süreçte Türkiye ve Rodos arasında sanatçı gezilerinin planlandığı belirtiliyor. “Bu, iki ülke arasında anlamlı bir kültürel bağ oluşturacak,” diyor Anissa Touati.
Akdeniz’le bağlantılı sanatçılar için açık çağrı
Bu edisyon, bienalin ilk defa açık çağrı ile sanatçı seçimine yöneldiği edisyon olacak. Akdeniz’le kişisel ya da tarihsel bağları olan yaklaşık 20 sanatçı seçilecek.
Bienalin ilk edisyonunda daha yerel merkezli olduklarını belirten Anissa Touati, ikinci edisyonda daha uluslararası olmak istediklerini vurguluyor. Akdeniz’in karşılıklı bağları bu edisyonda öne çıkarılmak isteniyor.
Açık çağrının dışında, sponsorlar tarafından davet edilecek başka sanatçıların da olacağı ifade ediliyor.
“Kil hem içgüdüsel hem karmaşık”
Küratörler, seramiği sergilemenin yalnızca estetik değil, mekânsal ve duyusal bir kurgu meselesi olduğunu vurguluyor.
“Kil hem içgüdüsel hem karmaşık,” diyor Stamatia Dimitrakopoulos. “Seramikler yalnızca işlevsel ya da dekoratif değil, iletişim aracıdır. İnsanları zaman ve coğrafya boyunca birbirine bağlayan ortak estetikleri, değerleri ve pratik ihtiyaçları görmemizi sağlar.”
Stamatia Dimitrakopoulos, kilin insan yaşamının en kalıcı tanıklarından biri olduğuna vurgu yaparken, bu materyalin insanla temasının dil, inanç sistemleri ve politik yapılara karşı olan değişmezliğine dikkat çekiyor; seramiğin zamansızlığı ve direncinin yarattığı kültüre işaret ediyor.
Loukia Thomopoulou, “Seramiği bugün çekici kılan tam da bu süreklilik ve dönüşüm arasındaki dengedir. Bu malzeme varlık, zaman ve niyet ister. Hızla ilerleyen ve sıklıkla unutan bir dünyada kil, yavaşlığı ve dinlemeyi dayatır,” diyor.
Bienale paralel programlar
Bienal kapsamında, seramik odağını farklı disiplinlerle buluşturan kapsamlı bir paralel program planlanıyor. Seramikle ilgili performanslara özel bir alan açılacak. Örneğin, seramikten müzik aletleri üreten ve bu aletleri bedenin bir uzantısı olarak kullanan sanatçılar davet edilecek. Ayrıca yeme ve pişirme gibi eylemleri odağına alan, yemekle bağlantılı performanslar da programda yer alacak.
Düşünsel boyutta ise Fransa’nın “Akdeniz Yılı” etkinliğiyle eşzamanlı ilerleyecek bir program hazırlanıyor. Bununla birlikte, Rodos’un kültürel mirasına işaret eden antik seramiklere odaklanan özel bir içerik de paralel programda izleyiciyle buluşacak.