İlk durağımız Paris… Christian Dior’un ilk adımlarını attığı 30 Avenue Montaigne’de, sanatla kurduğu bağlar üzerinden şekillenen moda yaklaşımı; eskizler, belgeler ve tasarımlarla moda tarihine ışık tutan büyüleyici bir sergiyle kapılarını aralıyor.
Paris’in 8. bölgesinde, 30 Avenue Montaigne adresinde bir bina… Christian Dior’un ilk adımlarını attığı, hayallerin kumaşla vücut bulduğu, moda tarihinin defalarca yeniden yazıldığı bir yer burası. Yani La Galerie Dior, yalnızca bir sergi alanı değil moda ile sanatın iç içe geçtiği yaşayan bir müze. Ve yine bir gün Dior’un yeni bir hikayesi, bu adreste yeniden doğuyor. 21 Mayıs’tan itibaren ziyaretçilere, moda tarihinin dönüm noktası olan özgün eskizleri, arşiv belgeleri ve fotoğrafların yanı sıra 150 model ile birlikte bir retrospektifi sunuluyor.
Christian Dior’un gençliğinden itibaren sanatın tüm disiplinlerine duyduğu hayranlık özellikle resim, müzik ve dansla ruhunu şekillendirerek modaya olan yaklaşımını da belirledi. Öyle ki La Galerie Dior’daki bu sergide de ilk kez dansa adanmış özel bir oda yer alıyor.

La Galerie Dior, Dior, Fotoğraf: © Adrien Dirand
1947 yılında, yakın arkadaşı Christian Bérard’ın isteğiyle, genç koreograf Roland Petit’in Treize Danses balesi için kostümler tasarlamıştı Dior. Bu yalnızca bir iş birliği değildi, modanın sahneyle ilk temasıydı. Onlarca yıl sonra, Maria Grazia Chiuri, Dior’un bu sahne geleneğini Sharon Eyal ve Gai Behar’ın Chapter 3: The Brutal Journey of the Heart performansına özel hazırladığı tasarımlarla sürdürdü.
Sergi, on üç farklı temayla Dior’un ilham dünyasına bir yolculuk sunuyor. Bahçelerin zarif doğasından baloların büyüleyici atmosferine uzanan bu rotada Miss Dior’un hazır giyim koleksiyonundaki yaratıcı özgürlüğünden, 30 Montaigne’deki atölyelerde hayat bulan yüksek zanaat örneklerine kadar Dior ruhunu farklı açılardan keşfetmeye davet ediyor. “Chambre aux merveilles” adlı bölümde ise, ikonik Lady Dior çantasının sanatçılar tarafından yeniden yorumlanmış çağdaş versiyonları yer alıyor. La Galerie Dior, salı günleri hariç her gün 11.00 – 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

Devotion, Dolce&Gabbana, Fotoğraf: © Mark Blower
Roma’nın mimari estetiği ve mistik atmosferiyle harmanlanan bir sergi
Şimdi ise Roma’nın kalbine gidiyoruz. 1883 yılında açılan ve İtalya’nın en önemli sergi ve kültür merkezlerinden biri olan Palazzo Esposizioni, bu yıl sanatseverler ve modaseverlere özel bir deneyim sunuyor: Dal Cuore Alle Mani: Dolce & Gabbana. “Kalpten Ellere” anlamına gelen bu sergi, Milano ve Paris’teki büyük başarısının ardından, Roma için özel olarak yeniden tasarlandı ve yeni bir kurgu ile ziyaretçilerini karşılıyor. Roma’nın mimari estetiği ve mistik atmosferiyle harmanlanan bu sergide sadece moda değil sanat, tarih ve zanaatkarlık iç içe geçiyor. Sicilya kültürü, Katolik ikonografi, barok stili ve haute couture düzeyindeki terzilikler…
Sergi, Dolce&Gabbana’nın eşsiz yaratıcılığını gözler önüne seriyor. 14 temalı bir durak gibi tasarlanan bu yolcukta ilk adımı attığınız anda kutsal bir ayin atmosferine davet ediliyorsunuz. İlk salonlarda İtalyan zanaatkarlığının zarif dantelleri, geleneksel dokumalar, Venedik’in lüks ipekleri ve Barok sanatın gösterişli motifleri sizi karşılıyor. Yolculuğun devamında ise opera, tiyatro, heykeller ve dini ikonlar kıyafetlerde hayat buluyor. Rönesans’ın kusursuz geometrisi terziliğin incelikleriyle birleşerek mistik bir atmosfer yaratıyor.
Bu özel sunumda, Domenico Dolce ve Stefano Gabbana’nın yaratıcılığı, Florence Müller’in küratörlüğünde ve Agence Galuchat’ın sahne tasarımıyla hayat buluyor. Bu sergi, 13 Ağustos’a kadar moda dünyasının ötesinde bir sanat ve kültür şöleni olarak ziyaretçilerin sadece gözlerini değil, ruhlarını doyuruyor.