Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Sergiler
Haber

Temasın sınır tanımayan ritmi Perasma sergisiyle Leros’u sarıyor

Leros Adası’nda gerçekleşen Perasma sergi serilerinin üçüncüsü, 29 Haziran’da Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi) ismiyle başlıyor. Sergi 24 Ağustos’a dek sürecek.

Burcu Dimili
18 Temmuz 2025
Mirna Bamieh, Fotoğraf: Grieving in Colors, 2024

Mirna Bamieh, Fotoğraf: Grieving in Colors, 2024

Perasma’nın Leros’taki sergi serisi, bu yaz 29 Haziran’da sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Adanın tarihi ve doğal dokusuyla iç içe geçen sergi, Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi) başlığıyla üçüncü yılında da adanın ritmine, geçişlerine ve birlikteliklerine kulak veriyor. 24 Ağustos’a dek ziyaret edilebilecek sergi, net bir cevap vermekten öte birlikte düşünmeye davet ediyor. Doğrusal bir anlatıdan kaçınıyor; hareketin, kırılmanın ve dönüşümün etkisine kapılıyor. Alejandro Jodorowsky’nin “psikobüyü” kavramından ilhamla, dönüşüm burada düşünceyle değil, eylemle, sembolle ve sezgiyle gerçekleşiyor. Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt, birlikte var olmanın, bağlı kalırken özgürleşmenin ve temasın, kimlikler ve sınırlar arasında nasıl şekillendiğini araştırıyor.

Bu yılki edisyon Leros’un tarihinden, doğasından ve kimliğinden ilham alan 28 sanatçıyı ağırlıyor: Deniz Aktaş, Hüseyin Aksoy, Kent Andreasen, Korakrit Arunanondchai, Mirna Bamieh, The Centre for the Less Good Idea, Margherita Chiarva, Giorgio de Chirico, TM Davy, Brian Eno, Laura Footes, Lucio Fontana, Alice Guittard, Ali Kazma, Gülsün Karamustafa, William Kentridge, Joline Kwakkenbos, Dora Maar, Lola Montes Schnabel, Neo Muyanga, Marcus Neustetter, Ömer Pekin, Takis, Athina Rachel Tsangari, Rinus van de Velde, Evgenia Vereli, Kostis Velonis, Chen Wei.

Sergiyi Perasma kurucuları Burcu Fikretoğlu ve Gizem Naz Kudunoğlu’ndan dinledik.

Yannis Bournias, Leros Island, 2024

Bu yıl da Leros’u sanat rüzgarınızla sarmaya hazırlanıyorsunuz ancak önce Perasma’nın yaptıklarına ve planlarına daha geniş bir perspektiften bakalım istiyorum. Siz Perasma’yı nasıl tanımlarsınız?

Burcu Fikretoğlu: Perasma, adını geçiş, dönüşüm ve akış kavramlarından alıyor. Bizim için Perasma bir mekâna ya da zamana bağlı olmayan bir hareket biçimi. Fakat merkezi reddeden bir yaklaşımdan bahsetmiyoruz tabii ki. Aksine, merkezden çıkmış, onun yapısal dinamiklerini bilen ve şimdi dışarıdan bakarak yeni olasılıkları araştıran bir yapıdan söz ediyoruz. ‘White cube’ sınırlarını zorlayarak, sanatın daha doğrudan, samimi ve yerelle temas hâlinde olabileceği alanlar açma ihtimallerini düşünmek istiyoruz. Leros’taki sergilerimiz bu yaklaşımın en canlı örneklerinden biri hâline geldi.

Burcu Fikretoğlu & Gizem Naz Kudunoglu, Johannesburg, 2024. Fotoğraf: Zivanai Matangi

Nereden çıktı bir Yunan adasında sergi açma fikri? Neden Leros?

Gizem Naz Kudunoğlu: Leros’un kendine özgü hafızası, coğrafi konumu ve çok katmanlı tarihi bizi derinden etkiledi. Güçlü, reddedilemez bir geçmişe sahip olması ve taşıdığı yoğunluk, sanatla doğrudan temas kurabileceğimiz bir alan sundu bize. Burada, büyük sanat merkezlerinde zamanla oluşan aşırı ticari baskılardan uzak, daha doğal ve organik bir üretim ortamı bulduk. Tabii ki Leros, alışılagelmiş Yunan adalarından farklı; turizmle yaşıyor ama onunla da zaman zaman mücadele ediyor. Tüm bu dinamikler içinde, ada bizim için yaşamak, düşünmek ve üretmek adına benzersiz bir zemin oluşturdu. Burayı merkez alarak çalıştıkça, geçirdiğimiz düşünce süreçleri zamanla kendi ifade alanını, kendi üretim dilini buldu. Bu yolculuk yalnızca bizim için değil, sergiye davet ettiğimiz sanatçılar için de güçlü bir çekim alanı yarattı. Leros’ta çalışmak, geçmişle bugünün, yerelle evrenselin, düşünceyle üretimin birbirine dokunduğu bir alan açtı bize ve bu alan hâlâ büyümeye devam ediyor.

Joline Kwakkenbos, self-portrait (pittura), 2024

Bu yazın ada sergisi hakkında biraz ipucu verir misiniz?

G.N.K: Bu yaz Leros’ta, birlikte var olmanın, bağlı kalırken özgürleşmenin ve temasın sınır tanımayan ritmini araştıran bir sergi hazırlıyoruz. Aslında bu yılın Leros sergisi, bir hareket içinde oluşuyor; sabit bir çerçeveden çok, geçiş, dönüşüm ve ilişkilenme alanlarını araştırıyor. Sanatçıları da kendi iç sesleriyle hareket etmeye ve adalar gibi düşünmeye davet ediyoruz; ritmik, çok sesli ve birbirlerine dokunarak var olan bir bütünlük içinde… Sanatçılar da bu doğrultuda sergiye davet edildi. Joline Kwakkenbos, Margherita Chierva ve William Kentridge’in ortak kurucusu olduğu Johannesburg merkezli Centre for the Less Good Idea’dan isimler adaya gelerek burada zaman geçirip sergiye katılacaklar. Evgenia Vereli ise sergi için Karaköy’de ilk kez bronz çalışmalar üretti.

From All Things Become Islands Before My Senses sergisinden, Leros, 2024

Bir İstanbul sergisi mi? Perasma’nın doğuş noktası Pera'ya dönüşü nasıl olacak?

B.F.: İstanbul, özellikle de Pera bölgesi, Perasma’nın ilk kıvılcımlarının çıktığı yer. Yunanca’da “Perasma” geçit demek ve Pera bölgesi adını buradan alıyor. Şehrin her zaman ötekisi ve dünyaya açılan kapısı olan Pera’da ilk sergimizi Arton iş birliğiyle gerçekleştirmiştik. Perasma adını böyle almıştı. Oraya dönmek bizim için hem bir geri dönüş hem de yeni bir başlangıç olacak. İstanbul’da yapmayı planladığımız proje, 2027 yılı için uzun süredir üzerinde çalıştığımız bir proje.

Tekrar Leros’a dönecek olursak, serginin temasından da bahsedebilir misiniz?

G.N.K.: Bu yılki sergimiz, birlikte var olmanın, bağlı kalırken özgürleşmenin ve temasın sınır tanımayan ritmini araştırıyor. Seçkimizde farklı disiplinlerden ve coğrafyalardan sanatçılar yer alıyor. İşler, adanın doğasına, tarihine ve bugünkü yaşamına duyarlı üretimler. Ziyaretçileri yalnızca izlemeye değil, hissetmeye ve adanın ritmiyle bütünleşmeye davet eden bir deneyim kurguluyoruz. Sergi, sabit bir çerçeveden çok, hareket eden, geçişlere, dönüşümlere ve beklenmedik temaslara açık bir yapı öneriyor. Birlikte var olmanın, sabit bir denge değil, sürekli yeniden kurulan bir hareket olduğu fikri merkezde yer alıyor. Özgürleşmek de burada, sabit sınırları aşmak değil, ilişki içinde değişebilmek anlamını taşıyor. Yolculuk, bir mekândan diğerine ilerlemekten çok, bir hâl değişimini ifade ediyor; sanatçılar kendi iç sesleriyle hareket ederken, çok sesli, katmanlı ve ritmik bir varoluş alanı açıyorlar. Adanın zamansız döngüsü, geçmişle bugünün, bireysel hafızalarla ortak deneyimlerin birbirine karıştığı bir akış içinde serginin temel atmosferini oluşturuyor.

İki ülke arasında sanat köprüsü kuruyorsunuz. Bu konudaki düşünceleriniz neler?

G.N.K.: Sanat, tarih boyunca ayrılmış toplumlar arasında bile görünmez köprüler kurabilen bir alan. Türkiye ve Yunanistan arasında kimi zaman kesintiye uğrayan ama her zaman var olma potansiyeline sahip kültürel etkileşim, bizim için çok önemli bir ilham kaynağı. Bu projeyle hem Türk hem Yunan sanatçıları bir araya getiriyor, ortak bir hafıza ve diyalog alanı açmaya çalışıyoruz. Leros sergisi de bu anlamda, doğal akışında yeni karşılaşmalar doğurdu. Bunun pozitif bir kültürel diplomasi olarak algılanması ve zamanla farklı yerlerde yankı bulması ise bizim için sürecin değerli bir yansıması oldu.

SergilersanatKültür-SanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper