Sahne ışıkları sönüp setler boşaldığında, şöhretin sesi yerini içsel bir sessizliğe bırakır. Tam da o sessizlikte, kimileri yıldızlığın getirdiği yalnızlığa tuvallerde merhem aradı. Kimi çocukken başlayan bir tutkuyu yıllar sonra yeniden canlandırdı. Ve bazıları içinse sanat, yalnızca üretilecek bir ifade biçimi değil; toplanacak, korunacak, özenle sergilenecek bir miras hâline geldi. Sanat eleştirmenleri ise kiminin tablolarına geçer not verdi kimi için ise “bu bir şaka olmalı” yorumuyla yerden yere vurdu.
Jim Carrey'nin dediği gibi: “Ben resim yapmıyorum, ruhumu açığa çıkarıyorum.” Ya da Brad Pitt’in koleksiyonları için söylediği söz gibi: “Sanat benim için bir yatırım değil, yaşamak için ilham.” Kimi zaman bir Warhol tablosunda, kimi zaman bir Basquiat fırçasında, kimi zaman ise bir galeride açılan küçük bir sergide… Beverly Hills’in evlerini süsleyen tabloların hikayelerinde neler yatıyor? Aşk acısını dindirmek isteyen, ikinci bir kimlik yaratan, tükenmişlik sendromu için amaç arayanlar ve tablolara bakmadan ilhamı bulamayanlar…

Johnny Depp'in New York'taki ilk sergisi "A Bunch Of Stuff"dan alan görünümü
Duygularını sanata dökenler…
Johnny Depp... Dünyanın gözleri önünde yaşanan dava süreci, ardı ardına gelen suçlamalar… Tüm bunlar kariyerine ağır darbeler vururken, ruhunda da derin yaralar açtı. Ama Depp, yaşadığı bu karanlık dönemi bir dönüm noktasına çevirmeyi başardı. Sanat onun için yalnızca bir kaçış değil yeniden doğuşun ta kendisiydi. Zaten o hep multidisipliner bir sanatçıydı: Müzik, sinema, resim... Bu kez de duygularını fırçanın ucuna taşıdı. İlk solo sergisi Friends&Heroes, Bob Dylan ve Elizabeth Taylor gibi efsanevi ikonların portrelerini içeriyordu ve renkli kişiliğini yansıtan pop-art tarzıyla dikkat çekti. Küçük bir sergide resimleri, birkaç saat içinde tam 3,6 milyon dolarlık satışa ulaştı. Elbette, fırça bir ünlünün elindeyse, duygunun değeri de katlanıyordu. 2023’te açtığı ikinci sergi The Bunnyman Genesis ise Depp’in resimlerini öykü anlatımıyla birleştirdiği benzersiz bir evrendi. Kendi yarattığı çizgi roman karakteri “Bunnyman” aracılığıyla çocukluk travmalarını, bastırılmış öfkeyi ve yalnızlığı anlattı. Burada net bir mesaj vardı: Resim, Johnny için “Ben hâlâ buradayım” demenin en güçlü yolu oldu. 2024’te yayımlanan Tarot sergisi ise onun mistik yanını gözler önüne serdi. Tarot kartlarını kendi metaforlarıyla yeniden yorumlayarak The Fool, The Hermit gibi kartları iç dünyasındaki dönüşüm süreçlerine bağladı. Aynı yıl, Pantheon Art iş birliğiyle gerçekleşen en yeni sergisi A Bunch of Stuff ise, Depp’in en çıplak ve samimi koleksiyonu olarak değerlendirildi. İsmi gibi “Bir Sürü Şey”; eskizler, figürler, kolajlar ve boyamalardan oluşan bu sergi, Johnny’nin zihnindeki karmaşayı ve dağınıklığı olduğu gibi yansıtıyordu. Röportajlarında resim yapmayı “kaçış” olarak tanımlasa da dışarıdan bakınca bunun aslında büyük bir yüzleşme olduğunu görmek mümkün. Gitarıyla sahnede, kamerasıyla setteydi ama şimdi en gerçek, en sessiz ve en içten şekilde fırçasıyla tuvallere bağırıyordu.
Henüz yeni sergisi Radical Honesty ile Londra’da sanat dünyasına seslenen Robbie Williams da bir zamanlar MTV’nin asi çocuğuydu. Mavi gözlü, serseri tarzıyla gençlik yıllarında yüksek sesli müziklerle sahnelerin tozunu attıran o rock yıldızı, şimdi sessiz ama çok şey anlatan disiplinlerle kendini ifade ediyor. Emeklilikten mi, yoksa farklı bir yaratıcılık mı çağırdı, bilmiyoruz ama resim ve heykel onun yeni dili oldu. Sanat yolculuğu ilk olarak Amsterdam’da açtığı Pride and Self-Prejudice sergisiyle başladı. Burada, geçmişi, şöhreti, medyayı ve en çok da kendi iç dünyasını tuvallerde yoğun renklerle anlattı. Amsterdam’dan sonra rotasını Barcelona’ya çevirdi. Confessions of a Crowded Mind sergisinde, özgüven ve yalnızlığı izleyiciyle paylaştı. Her şey fazlasıyla karmaşık ve içtendi. Ve şimdi Londra... Radical Honesty ile Robbie Williams, kendi değimiyle sanatındaki en cesur haline bürünüyor. Heykeller, kumaşlar ve sözlerle izleyiciyi kendi kusurlarıyla barışmaya; kusursuzluğa değil dürüstlük ve kabullenmeye çağırıyor. Ve bu sergi gerçekten de amacına ulaşmış denebilir, çünkü The Guardian yazarı Eddy Frankel, sergiyi "korkunç derecede kötü sanat" olarak nitelendirdi ve eserlerin terapi klişeleri, boş özgüven cümleleri ile dolu olduğunu yazdı. Bu tartışmayı sanatseverlere bırakıp Williams’ın koleksiyoncu kimliğine de bakalım. Banksy, Invader ve Shepard Fairey gibi çağdaş sokak sanatının öncü isimlerinin eserleri, koleksiyonunun parlayan taşları. 2022 yılında, Sotheby’s New York’ta bu eserlerden üçü -Kissing Coppers, Girl With Balloon ve Vandalised Oils (Choppers)- açık artırmaya çıkarılmış ve toplamda 13 milyon doların üzerinde bir değerle satılmıştı.

Nick Cave, Thomas Houseago ve Brad Pitt, Finlandiya, Tampere'deki Sara Hilden Sanat Müzesi'nde. Fotoğraf: Jussi Koivunen
Jim Carrey ise milyonları güldürürken içinde kopan fırtınaları tuvallerinde dindiren isimlerden. Dışarıdan şöhret mükemmel görünse de depresyonun eşiğindeyken hayatını karartmak yerine renklendirmeyi seçti. Hollywood'un parlak ışıltıları arasında kaybolmayı değil paletlerdeki renklerle ruhunu kurtarmayı seçti. Öyle ki 2017’de yayınlanan I Needed Color adlı belgeselde, resim yaparak hayatını nasıl kurtardığını bizzat kendisi anlatıyor. Onun tablolarındaki renklere baktığınızda, kariyerindeki kahkahaların arkasındaki melankoliyi fısıldarken duyabilirsiniz. Kendisinden dinlemek isterseniz şöyle diyor; "Ben resim yapmıyorum, ruhumu açığa çıkarıyorum."
Sylvester Stallone henüz çocukluk yıllarında boyaların dilini öğrendi. Renklerle çocukken kurduğu dünya, yıllar sonra Almanya’da adına yakışır bir sergiye dönüştü. Patlayan renklerden çıkan vahşi enerjiyi yansıtan tablolar ‘Rocky ve Rambo gibi sert adamlar tuvallere neler yansıtırdı’nın cevabını gösteren cinstendi. Ve tam da böyle bir tablosu, 90.000 dolara satıldı. O ise bu tutkusunu şöyle tanımlıyor: "Resim yapmak, bir insanın o anın sıcaklığını yakalayabileceği en yakın noktadır."
Bob Dylan ise tablolarında şarkılarında olduğu gibi hikayeler anlatıyor. “Müzik ve resim birbirine çok benziyor. Birini dinliyorsun, diğerini görüyorsun ama ikisi de duygu yaratıyor,” diyen Dylan, ekspresyonist bir perspektifle şekillenen resimlerinde turnelerinde gördüğü şehirleri, yolları ve anları melodik bir anlatımla yeniden doğuruyor. Fırça darbeleri, bir şarkının inişli çıkışlı ritminin notaları gibi, duyulmuyor ama hissediliyor.
Beverly Hills’in sanat avcıları
Hollywood’un tablo yapmak yerine milyon dolarlık tablolarını avlamayı seçen koleksiyonerlerine geçelim. Ne de olsa kimi ruhlar huzuru üreterek değil avlanarak buluyor.
Bir röportajında, kendisini "koleksiyoncu" olarak adlandırmaya sert şekilde reddetti Brad Pitt. Sanat eserlerini bir yatırım olarak satın almadığını söyledi ve onları ‘kendisine yaşamak için ilham veren, etrafında olmaktan hoşlandığı şeyler’ olarak nitelendirdi. Eski eşi Angelina Jolie de sanat koleksiyonu işini oldukça ciddiye alan isimlerdendi. 2006 yılında Los Angeles’ta Banksy’nin Barely Legal sergisinde 200.000 dolar harcayarak ilk Banksy eserlerini edindiler ve 2012’de sanatçıdan özel bir siparişle eser almayı da başardılar. Pitt’in koleksiyonunda Winston Churchill’in II. Dünya Savaşı sırasında yaptığı tek tablo olan Tower of the Koutoubia Mosque dahi yer alıyordu. 2011’de satın alınan tabloyu 2021’de Angelina Jolie 11.5 milyon dolara sattı. Bradd Pitt ise bu dönemde evinde bir heykel atölyesi açarak kendi heykellerini yapmaya başladı. 2022 yılında Finlandiya’daki Sara Hildén Sanat Müzesi’nde, müzisyen Nick Cave ve sanatçı Thomas Houseago ile eserlerini sergiledi. Pitt’in koleksiyonlarında öne çıkan sanatçılar arasında Banksy, Richard Serra, Ed Ruscha, Damien Hirst, Francis Bacon ve Pablo Picasso gibi isimler var.
David Bowie görünüşü gibi sanatın da sınırlarını zorlayan bir vizyonerdi. Marcel Duchamp, Damien Hirst ve Frank Auerbach gibi çağdaş sanatın isimlerinin eserlerini bir araya getiren bir küratördü. Jean-Michel Basquiat’nın Air Power adlı çarpıcı eserini, Andy Warhol’u canlandırdığı filmden sonra koleksiyonuna katmıştı. Tablo, Sotheby’s müzayedesinde 3.5 milyon sterlinlik tahmini geride bırakarak 7.093.000 sterline alıcı buldu. Kişisel sanat koleksiyonunun en dikkat çekici parçalarından biri olan Beautiful, Hallo, Space-Boy Painting’i, 1995 yılında Damien Hirst ile birlikte yarattı. Eseri, 2016 yılında Londra'daki Sotheby's müzayede evinde yapılan "Bowie/Collector" satışında 785.000 sterline alıcı buldu.
Frida Kahlo'nun Maymunla Otoportre ve Pablo Picasso'nun Buste De Femme à La Frange gibi eserlerini koleksiyonunda barındıran Madonna’nın sanat koleksiyonun değeri henüz 2015 yılında dahi 100 milyon dolar olarak tahmin ediliyordu. Haring ile yakın arkadaş olması sebebiyle birkaç eserini gizlice saklamış olabileceği dedikoduları ise hâlâ sürüyor.
Oprah Winfrey, geniş sanat koleksiyonlarını zaman zaman satışa sunması ve büyük anlaşmalar yapmasıyla biliniyor. Gustav Klimt, Richard Edward Miller ve Hovsep Pushman gibi isimler koleksiyonunda yer alıyor. Milyarder medya devinin 2016'da Klimt'in Adele Bloch-Bauer II portresini 150 milyon dolara sattıktan sonra en büyük özel sanat anlaşmasını yaptığı söylentiler arasında.
Müzik endüstrisinin efsanevi İngiliz müzisyeni Sir Elton John, etkileyici bir sanat koleksiyonuna sahip. Warhol, Hirst, Phillip Taaffe gibi isimlerin eserlerinin yanı sıra, devasa fotoğraf koleksiyonunu barındırmak için de bir daire satın almak zorunda kalmasından haberiniz vardır.
Leonardo Di Caprio hayırseverlik çalışmalarını sanatla birleştiren bir oyuncu. 2013'te düzenlediği Christie's yardım müzayedesi The 11th Hour Sale'de, arkadaşı Walton Ford'un bir resmini 250 bin dolara satın aldı. Sean Penn'in Beverly Hills'te düzenlediği Haiti Rising Gala yardım müzayedesini de es geçmedi ve Ed Ruscha'nın bir eserini 125.000 dolara satın aldı. Koleksiyonunda Warhol, Picasso, Takashi Murakami eserleri de bulunuyor.
Dünyanın en zengin çiftlerinden biri olarak gösterilen Beyoncé ve JAY-Z'nin zengin bir sanat koleksiyonuna sahip olması şaşırtıcı değil. David Hammons, Andy Warhol, Richard Prince, Tim Noble ve Sue Webster gibi isimlerin eserlerinin yer aldığı koleksiyonları bilinenler arasında. Ancak Beyoncé’nin sanata yaklaşımı yalnızca koleksiyonculukla sınırlı değil. Genç ve yükselen sanatçılara verdiği destekle de dikkat çekiyor. Hamilelik duyurusunu 28 yaşındaki sanatçı Awol Erizku’nun objektifine, ikizlerinin doğum fotoğraflarını ise Mason Poole’un objektifine emanet etmesi sadece sanatı tüketen değil, destekleyen bir duruşta olduğunu gösteriyor. Çiftin en büyük tutkularından biri ise Jean-Michel Basquiat. Öyle ki 2013 yılında Sotheby’s müzayedesinde Mecca (1982) adlı eser için 4.2 milyon dolar ödediler.
“Johnny Depp’in sanatına olan ilgi Avrupa ve Asya’ya da yayılacak”
Johnny Depp’in sanat üretimine uzanan yolculuğunu, Pantheon Fine Art Genel Müdürü Alex Macdonald ile The Art Newspaper Türkiye’ye özel konuştuk.
“Güzel sanatlar üretmek Johnny için bir zamanlar son derece kişisel ve özel bir ifade biçimiydi. Ancak yıllar önce yaşadığı bir duygu değişimi sonrası, sanatını dış dünyayla paylaşmaya karar verdi ve kısa süre sonra Pantheon Art kuruldu. O günden bu yana Pantheon Art, A Bunch of Stuff gibi cesur sergi konseptlerini ve koleksiyonluk güzel sanatlar edisyonlarını hayata geçirmeye odaklandı. Bu yolculuk şu ana kadar ağırlıklı olarak ABD ve Birleşik Krallık’ta sürdü, ancak Depp’in sanatına olan ilgi önümüzdeki yıl Avrupa ve Asya’ya da yayılacak. Pantheon Art için bu, dünyanın en sevilen yaratıcılarından birinin bilinmeyen yönünü ortaya çıkarmak adına kaçırılmayacak bir fırsat.
Johnny sanatı sık sık bir kaçış biçimi olarak tanımlar. Onun için sanat; durup düşünme, iç gözlem yapma ve sessizce keşfetme alanı. Hem çevresindeki hem içindeki dünyayı anlamlandırma yolu. Bununla birlikte, o en gerçek anlamıyla yaratıcı bir güç: kendini ifade etme ve üretme dürtüsüyle hareket eden bir arte totale. Sanatındaki duygusal derinlik sadece yaşanmışlıklardan değil; aynı zamanda sanat tarihine duyduğu ömür boyu süren ilgiden, kendinden önce gelen sanatçılara duyduğu hayranlıktan ve doğası gereği içe dönük bakış açısından kaynaklanıyor. Sanat Johnny için her zaman birçok anlama geldi. Ancak en kalıcı anlamıyla, sürekli geri döndüğü güvenli alanlardan biri oldu.
Sanat üretmek Johnny için her zaman çok özel ve meditasyona benzer bir süreç oldu; tuvali, derin kişisel duygulara dayalı hikâye anlatımı için bir araç olarak kullandı. Friends & Heroes’daki samimi portrelerden -onu şekillendiren insanlara bir saygı duruşu-Tarot’daki içe dönük sembolizme, A Bunch of Stuff’taki on yıllara yayılan anlatıya kadar her seri, Johnny’nin yaratıcı ruhunun yeni bir yönünü açığa çıkarıyor. Her yeni sanatsal girişimle birlikte Johnny, yaratım sürecinin katmanlarını adım adım aralıyor. 2025’in geri kalanı için birçok heyecan verici proje yolda. Johnny, keşfetmeye ve denemeye devam ettikçe daha fazlası açıklanacak.”