İstanbul bu sezon da adeta bir açık hava müzesi gibi… Tarihi sokaklarından çağdaş sanat galerilerine uzanan bir yelpazede, kentin dört bir yanında sergiler sanatseverlerle buluşmayı bekliyor. Pera’dan Galata’ya, Karaköy’den, Boğaz’a kadar her semt, kendi ruhuna uygun bir sanat diliyle karşımıza çıkıyor. Bu rehberde, yalnızca görülecek sergilere değil aynı zamanda sergilerin ev sahibi olduğu semtlerin karakterine, ritmine ve kendine özgü dokusuna da odaklanıyoruz. İstanbul’un sergiler üzerinden yeniden şekillenen kültür haritasını, sanatın peşine düşerek birlikte adımlayalım.
Beyoğlu: Sanatın nabzı burada atıyor
İstanbul’un kültürel belleğiyle çağdaş sanatın kesişim noktasında yer alan Beyoğlu, özellikle İstiklal Caddesi’nden Galata’ya doğru sanatseverlere yine harika bir rota çiziyor. İstiklal Caddesi’nden rotamızı oluşturacak olursak Akbank Sanat bizi ilk karşılayan mekân, burada genç sanatçıların üretimlerini desteklemek ve Türkiye’de çağdaş sanatın gelişimine katkı sunmak amacıyla her yıl düzenlenen Akbank Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi, bu yıl 43. kez sanatseverlerle buluşuyor. Resim ve Heykel Müzeleri Derneği ile Akbank Sanat iş birliğinde hayata geçirilen sergi, güncel sanatın nabzını tutarken yeni kuşak sanatçılar için önemli bir vitrin olmayı sürdürüyor. Sergiyi 31 Temmuz’a kadar gezebilirsiniz.

İrem Bekmezci, Yayılım/Spread, 2024, İpek İplik, değişken boyutlarda, Akbank Sanat
İstanbul’un belki de en ikonik yürüyüş rotası olan İstiklal Caddesi, yalnızca mağazaları, kafeleri ya da meşhur kalabalığıyla değil, bir yüzyılı aşkın süredir barındırdığı kültür-sanat kurumlarıyla da şehrin entelektüel belleğini taşıyor. Osmanlı’nın son döneminde Naum Tiyatrosu gibi tiyatrolarıyla, Cumhuriyet yıllarında Atlas, Beyoğlu gibi sinemalarıyla, günümüzde ise çağdaş sanat galerileri, kültür merkezleri ve performans mekânlarıyla sanatın kalbinin attığı yerlerden biri. Salt Beyoğlu, Yapı Kredi Kültür Sanat, Akbank Sanat, İş Bankası Resim ve Heykel Müzesi ve Meşher gibi kurumlar, hem köklü miraslarıyla hem de güncel üretimlere verdikleri destekle İstiklal’i bir sergi koridoruna dönüştürüyor.
Yapı Kredi Kültür Sanat’a geldiğinizde İlhan Koman’ın ikonik eseri Akdeniz sizleri karşılayacak. Bir Arada (4 Ocak 2026’ya dek) sergisi de es geçilmemesi gereken noktalardan biri. Sergi gözleri, 90’lardan bu yana üreten ve aynı kuşağa ait İstanbullu iki sanatçıya çeviriyor: Fulya Çetin ve İlhan Sayın. İki sanatçının müşterek temada birleşerek birbiriyle konuşan eserleri, ziyaretçilerini kent, doğa ve insan ilişkileri üzerine yeniden düşündürüyor.

Lin May Saeed, Lives of Animals, Hayvanların Yaşamı, Salt Beyoğlu
19. yüzyılın ikinci yarısında Siniossoglou Apartmanı adıyla inşa edilen ve bu yıllarda alt katın ticaret için, üst katlarının konut olarak kullanıldığı bugünkü Salt Beyoğlu, 1997-2000 yıllarında Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi’dir. 2001-2010 yıllarında Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi’ne ev sahipliği yapar. Bina, Salt’ın programlarına yönelik olarak yeniden işlevlendirilir ve Nisan 2011’de Salt Beyoğlu olarak hizmete girer. İlgi çekici sergilere imza atan Salt Beyoğlu, Hayvanların Yaşamı (10 Ağustos’a dek) sergisiyle yine dikkatleri üzerine çekiyor ve insan ile hayvanın tarih boyunca değişen hikâyesini farklı yönlerle ele alıyor. Araştırma projesini Mine Yıldırım’ın üstlendiği sergi, adını Güney Afrikalı yazar J. M. Coetzee’nin, insan merkezci bakışı sorgulayan aynı isimli romanından alıyor. Çeşitli sanatçılarının eserlerinin görülebildiği sergide aynı zamanda müzikoloji, eko-akustik, zoomüzikoloji gibi disiplinlerden sanatçıların saha kayıtları ve ses işlerinden oluşan Ses Mekânı’nda da farklı bir deneyim vadediyor.
Uzunca bir süre açılışını merakla beklediğimiz Türkiye İş Bankası Resim ve Heykel Müzesi, Cumhuriyetimizin 100. yılına denk gelen 29 Ekim 2023 tarihinde kapılarını açmıştı. Şimdi ise küratörlüğünü Gül İrepoğlu’nun üstlendiği ikinci süreli sergisi Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler’de (1 Eylül’e dek) özellikle natürmortlar aracılığıyla yeme-içme kültürünü merkeze alan resim ve heykel çalışmaları görülebiliyor. Sanatın damak tadıyla buluştuğu bu sergi, izleyiciyi hem görsel hem de kavramsal bir ziyafete davet ediyor. Müze binası ise 1907 yılına tarihleniyor. Boudouy (Bodvi) Apartmanı’nda yer alan müze binası, 1950’den beri Türkiye İş Bankası’na ait. 1953-2016 yılları arasında bankanın Beyoğlu Şubesi olarak hizmet vermiş ve 2023 yılında müze olarak tekrar açılmıştı.

Nermin Er, Branches, 2025, Galeri Nev İstanbul
İstiklal Caddesi’nde yürürken geçmişle bugünü bir arada hissettiren bir diğer sergi mekânı Meşher. Yapısıyla, sanat yolculuğunun duraklarından biri olarak ziyaretçilerini içine çekmeye devam ediyor. Meşher’in bugün etkinliklerine ev sahipliği yaptığı karakteristik yapı, ilk kez 1905 tarihli Charles E. Goad haritasında “Friedmann Apartmanı”, 1932 tarihli Jacques Pervititch haritasında ise “Meymaret Han” adıyla anılır. 1950’de Suat Nirven’in haritasında ise bina, Cumhuriyet dönemine uyumlu biçimde “Meymenet Han” olarak geçer. 2007-2009 yılları arasında kapsamlı bir restorasyondan geçirilen yapı, 2018 yılı sonuna kadar Vehbi Koç Vakfı’nın çağdaş sanat kurumu Arter’e ev sahipliği yapmıştır. Meşher, geçen yıl Türkiye’nin belki de en çok ziyaret edilen Taviloğlu Koleksiyonu’yla beraber oldukça konuşulan sergilerinden birine ev sahipliği yapmıştı. Bu sene de yine Ömer Koç’un koleksiyonunu izleyebiliyoruz ancak bu sefer kitap koleksiyonuyla karşımızda. Hikâye İstanbul’da Geçiyor (13 Temmuz’a dek) 16. yüzyıldan günümüze farklı zamanlarda ve çeşitli edebî türlerde üretilmiş İstanbul temsillerini odağına alıyor.

Mustafa Hulusi, Latin Cyprus Lemons 2, 2023, 76.5x51 cm, Dirimart, Tuval üzerine yağlıboya
Tramvayın sesinin eşliğinde ilerlerken İstanbul’un ilk betonarme yapılarından, 100 yılı aşkın süredir ayakta olan tarihi Mısır Apartmanı’nın merdivenleri arşınlayarak hem yapıyı gezebilir hem yazar Mehmet Akif Ersoy’un bir dönem yaşadığı evini ziyaret edebilir hem de Galeri Nev İstanbul’daki, Nermin Er’in Bana Benden Yakın, Benden Yabancı- İçimde Dolaşan Biri Var (30 Haziran’a dek) sergisindeki görsel anlatım videolarını izleyebilirsiniz. Bir alt kata inip Zilberman Gallery’de Larry Muñoz’un İstanbul’daki ilk kişisel sergisi Zarif Zarif Canavarlar’ı da (26 Temmuz’a dek) görebilirsiniz.
Mısır Apartmanı, Metrohan ve Casa Botter gibi yapılar, yalnızca mimari miraslarıyla değil, içlerinde barındırdıkları sanat mekânlarıyla da İstiklal Caddesi’nin kültürel katmanlarını derinleştiren simge yapılar arasında. Her biri, geçmişin izlerini taşıyan duvarları içinde çağdaş sanata ev sahipliği yaparak, İstanbul’un belleğini sanatla yeniden yazan eşsiz duraklar. İBB Miras ve İBB Kültür restorasyonlarıyla bugün bir sanat mekânına dönüşen Metrohan ve Casa Botter’deki sergileri de kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Dünyanın ikinci metrosu Tünel’in yönetim binası olarak da kullanılmış Metrohan’ın üçüncü katında sergilenen Ziya Tacir’in büyük ebatlı fotoğraf çalışmalarında, dünyanın farklı noktalarında gezinebilir, kent ve doğa arasında dolanabilirsiniz. Tacir’in Ses ve Sessizlik sergisi, 31 Ağustos’a kadar görülebilir. Dilerseniz Metrohan’ın alt katından kalkan Tünel’den füniküleri kullanarak rotanızı Galata ve Karaköy tarafına çevirebilirsiniz. İstiklal Caddesi turuna Pera’dan devam etmek isterseniz buyurun yeni rotamıza…
Pera: Baştan sona Meşrutiyet Caddesi
Sanayi-i Nefise Mektebi, bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin mimarlık bölümünün kurucusu ve ilk mimarlık hocası Alexandre Vallaury, ressam Osman Hamdi Bey tarafından “mimar-ı şehir” olarak anılmış ve İstanbul’a İstanbul Arkeoloji Müzesi, Pera Palace Hotel, Osmanlı Bankası gibi birçok yapı kazandırmıştır. Onun ismini taşıyan binada bugün 3 galeri, bir kitapçı bulunuyor ve kültürel hafızası yaşatan bir binaya dönüşmüş durumda. Daha önce İstanbul Modern’in de kullandığı bu binada, bugün Dirimart, Meshru, Öktem Aykut gibi Türkiye’nin önemli galerileri yer alıyor. Tarihi binanın merdivenlerini çıkıp içeri girdiğinizde sizi Minoa Kitapçısı karşılıyor. Burada yeni çıkan kitaplar üzerine söyleşiler, atölyeler, müzik dinletileri veya sanatçı konuşmaları da oluyor, denk gelirseniz kaçırmayın. Sol taraftan asansörle bir alt kata, Dirimart’a inip Mustafa Hulusi’nin Dünyayı İçine Çekmek (22 Haziran’a dek) sergisini dolaşabilirsiniz. Öktem Aykut Galeri’de Samuel Laurence Cunnane’nin kişisel sergisi mayıs sonuna kadar görülebiliyordu ancak yeni sergiler için takipte kalabilirsiniz. Meshru’da ise 30 Eylül’e dek Kezban Arca Batıbeki’nin Kezban’ın Nadire Kabinesi görülebilir.

Kezbana Arca Batıbeki, Hotel Rooms Barı, 67 x 90 cm, Meshru
1893 yılında mimar Achille Manoussos’un İstanbul’un gözde semti Tepebaşı’nda inşa ettiği, Mimar M. Sinan Genim tarafından tümüyle elden geçirilerek çağdaş donanımlı bir müzeye dönüştürülen ve bugün müze-kültür merkezi işlevini üstlenen, 20. yılını kutlayan Pera Müzesi’nin her katı farklı bir sergi deneyimi yaşatıyor. Küratörlüğünü Alistair Hicks’in yaptığı, sanatçı Marcel Dzama’nın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Ay Işığıyla Dans-Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla (17 Ağustos’a dek) özgün mizahi üslubu ve ele aldığı konulara ilginç yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Samih Rifat-Çok İş Var Yapacak- fotoğraflar, filmler, şiirler, defterler, kitaplar ve müzik; Bülent Erkmen’in küratörlüğü ve tasarımıyla defterin sayfa sayfa açılan bir yapısı şeklinde planlanmış, Samih Rifat’ın çok-yönlülüğünü öne çıkaran ve ona bir selam gönderen sergi. Sıradışı Minas Kütahya Çini ve Seramiklerinde Esin ve Yeniliğin Hikâyesi ise bir koleksiyon sergisi. Sıradışı Minas, Kütahya çini üretimindeki dönüşüm sürecini usta 1877-1954 yılları arasında yaşamış olan Minas Avramidis’in ve onun eşsiz eser grubu üzerinden mercek altına alıyor. Sergi Pera Müzesi’nin 1. katında ziyaret edilebilir.

Ziya Tacir, Cuba, 2026, Plate 29, Metrohan
Galata’dan Karaköy’e
Bu rotada şehrin tarihi dokusu, kıyıya yaslanan silueti ve sanatla kurduğu çok katmanlı ilişkisiyle Galata’dan Karaköy’e yürürken, klasikle çağdaşı bir araya getiren güçlü bir kültür hattı sunuyor. Büyük müzelerin ağırlığıyla bağımsız galerilerin cesareti yan yana yürürken, sanatın İstanbul’a nasıl yayıldığını yakından izlemek mümkün olacak.
Karaköy’de yer alan ve Alexandre Vallaury tarafından Osmanlı Bankası için tasarlanan tarihi yapı, 2011’de özgün kimliği korunarak ve Salt Galata’ya dönüştürülerek sanat ve araştırma odaklı yeni bir yaşam kazandı. Salt Galata, harika yapısıyla izleyenleri daha içeri girmeden büyüleyen bir bina. İçerisinde bulunan kitapçısı, restoranı ve kütüphanesiyle de yaşayan bir kültür merkezi. Burada Salt Sanatsal Araştırma ve Üretim Destek Programı kapsamında, 15 Haziran’a dek Ali Taptık, Merve Mepa, Aslı Uludağ’ın proje çalışmaları görülebilir. Güncel sergiler için web sitesini ziyaret etmekte fayda var.

Doug Aitken, Bayraklar ve Enkaz (Flags and Debris), 2021, Borusan Contemporary
Türkiye'nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olarak faaliyet sürdüren İstanbul Modern bu sezon da birbirinden iddialı sergilerle sanatseverlere sesleniyor. Yıl sonuna kadar görülebilen ve küratörlüğünü Ümit Mesci’nin üstlendiği Renzo Piano: Yerin Ruhu sergisi, Renzo Piano tarafından tasarlanan İstanbul Modern’in yeni müze binasının inşa sürecine odaklanıyor. 20 Temmuz’a kadar görülebilen Yüzen Adalar, karma bir sergi olarak müzenin farklı alanlarına yayılırken; 25 Ocak 2026’a kadar görülebilen Chiharu Shiota: Dünyalar Arasında, adlı kişisel sergisi, sanatçının “ara bir yerde” olma duygusunu odağına alıyor. Birbirine kırmızı iplerle bağlı mekânda yer alan serginin küratörlüğünü Öykü Özsoy Sağnak üstlenmiş. Yine yıl sonuna kadar görülebilecek sergilerden Ömer Uluç: Ufuk Çizgisinden Öteye, Ömer Uluç’un (1931–2010) sanatsal yolculuğuna ışık tutuyor. Bu serginin küratörleri ise Öykü Özsoy Sağnak ve Nilay Dursun. Aynı zamanda küratörlüğünü Öykü Özsoy Sağnak ve Demet Yıldız Dinçer’in üstlendiği Ali Kazma’nın Ali Kazma: Aklın Manzaraları başlıklı kişisel sergisi ise 1 Şubat 2026’ya dek ziyaret edilebilir.
Sanatorium’un Karaköy’de yeni mekânında sergilenmeye başlayan ilk sergisi, Kerem Ozan Bayraktar’ın Çek Valf’ı, mekânın üç katına yayılıyor. Sergi iç dünya ile dışavurum ve özel ile kamusal alan arasındaki çelişkileri, huzursuzlukları, niyetleri hissettirmeyi amaçlıyor.
İstanbul’un kalbine yolculuk: Haliç’ten Fatih, Aksaray’a
Eğer tarihi Köprü’yü geçerek Haliç tarafını gezmek isterseniz yine İBB Miras ve İBB Kültür ekibinin restorasyon çalışmalarıyla şehre kazandırılan Haliç Sanat ve ArtIstanbul Feshane gibi tarihle iç içe geçmiş yapılarda yer alan sergileri görme şansını yakalayabilirsiniz. Balat’taki Fener evlerinin dönüşümüyle İstanbullularla buluşan Haliç Sanat, Feshane’ye doğru uzanan hatta 3 yapıya sahip. Her birinde de farklı bir sergi yer alıyor. Haliç 1’de Ali Gün Yıldırım’ın hayata ve üretime dair “vazgeçmemeyi” görünür kıldığı sergisi Bu Sayılmaz; Haliç 2’de Seydi Muat Koç’un mekânı odağına alarak şekillendirdiği Taş Kâğıt Metal; Haliç 3’te ise Tan Cemal Genç’in izleyiciyi hem grafiksel hem de kavramsal düzeyde bir sadeleşme yolculuğuna çıkaran Çizgi Yağmurları sergisi izlenebilir. ArtIstanbul Feshane’de ise Ahmet Güneştekin’in 42 Kayıp Alfabe (20 Temmuz’a dek) sergisini gezebilirsiniz. Feshâne-i Âmire, Osmanlı padişahı II. Mahmud tarafından 1833 yılında, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından kurulan yeni Osmanlı ordusuna üniforma üretmek amacıyla Fatih’in Kadırga semtinde inşa edilir. Bugün ise bu tarihi yapı, ArtIstanbul Feshane adıyla kapsamlı bir restorasyonun ardından çağdaş sanat ve kültür merkezi olarak yeniden işlevlendirilmiş durumda, sergilere, etkinliklere ve kültürel buluşmalara ev sahipliği yapıyor.
İstanbul’un tarihi yapılarında yolculuğa devam etmek isterseniz Bulgur Palas’ın hem binasını ziyaret edebilir hem kütüphanesinde çalışabilir hem de güncel sergisini ziyaret edebilirsiniz. Yine İBB Miras ve İBB Kültür ekibinin dokunuşuyla geçen yıl büyük bir restorasyondan sonra halka açılan yapı, Osmanlı İmparatorluğu’nda asker ve milletvekili olan Mehmet Habip Bey tarafından, İtalyan mimar Giulio Mongeri’ye tasarlattırılır. Adeta bir bibloyu andıran bu binada bugün Emin Özmen’in Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar sergisini de ziyaret edebilirsiniz.
Sanatın yeni yüzü: Piyalepaşa ve Dolapdere’de yükselen çağdaş rota
Bir zamanların sessiz semti olan Dolapdere ve Piyalepaşa, bugün Art On, Pilevneli, Arter ve Dirimart gibi önemli galerilerle İstanbul’un çağdaş sanat haritasında öne çıkan dinamik bir merkez hâline geldi.

Bruno Barbey, Barikatlar için kaldırım taşlarını zincir halinde taşıyan öğrenciler- Gay Lussac Caddesi, Paris, Fransa, 10 Mayıs 1968, (Bulgur Palas'taki Magnum İstanbul'da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar sergisinden)
Dirimart Dolapdere’de Jorinde Voight’in 365 Seasons’ı 29 Haziran tarihine kadar ziyaret edilebiliyor. Arter’de, Selen Ansen küratörlüğünde hazırlanan Franz Erhard Walther: Heykel Olma Teşebbüsü başlıklı sergi, izleyiciyi heykelin sınırlarını sorgulamaya davet ediyor ve 5 Ekim 2025 tarihine dek ziyarete açık. Yine Ansen’in küratörlüğünü üstlendiği Kader Attia: Asesinos! Asesinos! sergisi ise ağustos ayında son buluyor. Haziran ayı içerisinde açılması planlanan ve Nilüfer Şaşmazer küratörlüğünde gerçekleşecek grup sergisi ise, Ocak 2026’ya kadar Arter’in programında yer alacak.
Pilevneli Dolapdere, İrlandalı sanatçı Kevin Francis Gray’in Türkiye’deki ilk kişisel sergisinde (21 Haziran’a dek) sanatçının eserlerinden seçkin bir derlemeye yer verirken; 23 Temmuz’da Ali Elmacı’nın Ölülerin Eliyle Sev Beni başlıklı kişisel sergisine (29 Ağustos’a dek) ev sahipliği yapacak. Piyalepaşa’daki Art On’da ise 28 Haziran’a dek galeri sanatçılarının çalışmalarından oluşan karma sergi görülebilir.
Denizin iki ucu: Boğaziçi’nden Adalar’a
Sakıp Sabancı Müzesi’nin Atlı Köşk’ü, dokuz ay süren kapsamlı bir restorasyon süreci sonunda ziyaretçilerine açıldı ve bir koleksiyon sergisine ev sahipliği yapıyor. Burada yeni eserlerle zenginleştirilmiş Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu, Resim Koleksiyonu, Mobilya ve Dekoratif Eserler Koleksiyonu görülebiliyor.
İstanbul’un simgesel yapılarından biri olan ve “Perili Köşk” olarak bilinen Borusan Contemporary binası, yalnızca mimari güzelliğiyle değil, çağdaş sanata ev sahipliği yapma biçimiyle de dikkatleri çekmekte. Bu eşsiz mekânda, Jérôme Sans küratörlüğünde hazırlanan Doug Aitken’in İçimdeki Şehir adlı sergisi (17 Ağustos’a dek), izleyiciyi dijital çağın kent deneyimleri üzerine düşündürmeye davet ediyor.
Büyükada Kadıyoran Caddesi’nde yer alan ve 19. yüzyılın ikinci yarısında Rum Ortodoks Patriği Sofronios tarafından yazlık konut olarak inşa ettirilen Taş Mektep, zamanla Büyükada’nın ilk resmi Türk okuluna ev sahipliği yaparak bugünkü adıyla hafızalara kazındı. Uzun yıllar eğitim kurumu olarak hizmet veren bina, geçirdiği yangın tehlikesine rağmen ayakta kalmayı başardı ve bugün İBB Miras tarafından restore edilerek İstanbul’a yeniden kazandırıldı. İsterseniz kütüphanesinde ya da bahçesinde bir mola verebilir veya içerisinde yer alan Denef Huvaj’ın Dışarısı Büyüyor sergisini (7 Eylül’e dek) gezebilirsiniz.