Sanat tarihindeki bitki betimlemeleri hemen her uygarlığın görsel kültüründe yer bulan geniş bir çeşitliliğe sahip. Bu yazıda sembolik anlamlarına odaklanmak yerine bitkileri, bir sanat eserinde yer almalarının anlamları üzerinden değerlendireceğiz. Avrupa sanat tarihinde, görsel açıdan estetik bulundukları için ya da kültürel ve simgesel değerleri açısından resmedilmiş sayısız bitki tasviri yer alıyor. Süsleme öğesi olarak çizilen bitkisel motifler dışarıda tutulduğunda bazen resmi yapılan en sıradan bitki bile dinî, mitolojik, ekonomik, politik, tarihsel ve kültürel sembolik anlamlar yüklü olabiliyor. Kimi zaman resmin konusuyla kimi zaman da resmi yapılan kişi/kişilerle ilintili oluyor. Konulardaki çeşitlilik resmedilen bitkilerin neyi ifade ettikleri konusunda sayısız okumalar yapmaya imkân veriyor.

Hıristiyan sanatında Meryem çoğul kez bitkilerle betimlenir. Schongauer'in "Gül Çardağında Meryem" (1473) resminde Meryem, "Kapalı Bahçe" kompozisyonunda yerleştirilmiştir ki bu onun bekaretini simgeler.
"GÜL ÇARDAĞINDA MERYEM": (C) DOMICAN KİLİSESİ
Bitki çizimleriyle antik dönemlerden bu yana karşılaşılıyor. Yaşadıkları dünyayı birebir resmeden Antik Mısır ressamlarının bahçe ve doğa tasvirleri bin yıllar sonra bile botanik bilimcilere Mısır’ın florası hakkında önemli bulgular sunuyor. Erdemleri, kötülükleri, genel olarak etik değerleri ifade etmek için Yunan ve Roma mitolojisinde kullanılan bitki sembolizmi, antik dönemin yeniden canlandırıldığı Rönesans sanatında da metaforik anlatımlar için tercih ediliyor.
Kutsal Kitap’tan anlatıların ele alındığı Hıristiyanlık konulu resimlerde İsa’nın, Meryem’in ya da aziz ve azizelerin hayatlarıyla ilişkili bitki sembolizmi Ortaçağ’dan itibaren yaygın bir şekilde kullanılıyor. Ortaçağ’da şifalı bitkiler ya da sağlık üzerine yazılmış kitaplarda bitkilerin tıbbi faydalarından mutfaklardaki kullanımına kadar ayrıntılı bilgiler yer alırken resimli kopyalarında topraktaki görünümlerinden hasat edilme şekillerine kadar bitki tasvirleri çeşitleniyor.
Doğanın önem kazandığı Rönesans’la birlikte hemen her sahnede gerçekçi bitki tasvirleri yer buluyor. Kimi dönemlerde prestijli sayılan bitki türleri, resmin ana konusuyla birlikte öne çıkabiliyor. Özellikle 17. yüzyıl resimlerinde değerli bitkiler ve baharatlar, meyve ve sebzelerle birlikte natürmortlarda ya da günlük hayat resimlerinde çok sık görülüyor. Bitkilerle birlikte baharatlar da geniş bir ticaret ağına sahip Hollanda gibi ülkelerin görsel kültüründe, refahın ve nadir türlere sahip olmanın ayrıcalığının vurgusu olarak öne çıkıyor.
15. yüzyıldan itibaren bitki betimlemelerinin hemen hepsinde aslına uygun gösterim söz konusu oluyor. Doğa gözlemi yapan Rönesans sanatçılarıyla birlikte canlı ya da cansız tüm nesnelerin gerçekçi tasviri, ustalığın olmazsa olmazı haline geliyor. Bu gerçekçi bitki imgeleri, dinî sahnelerde ve antik dünyanın mitolojik öykülerinde sembolik yanlarıyla öne çıkıyor. Resmi yapılanın ya da resmi yapanın kimliğine, inancına ve toplumsal konumuna ilişkin ipuçları da barındırabiliyor.

Jean Ranc, III. Carlos'un çocuk portresini resmetmiş.
JEAN RANC: (C) MUSEO NACIONAL DEL PRADO
Hıristiyan sanatında bitki sembolizmi
Avrupa resim tarihinde bitkilerin en çok yer bulduğu resimler Hıristiyanlık konulu olanlar olabilir. İncil’de, dinî metinlerde ve mesellerde bitkilere referans verilen Hıristiyan düşüncesinde bitki sembolizmi, çiçek ve ağaçların yanı sıra meyve ve sebzeleri de içeriyor. Beyaz zambakla saflığı, kırmızı dikensiz gülle günahsızlığı simgelenen Meryem çoğu kez bu bitkilerle tasvir ediliyor. Örneğin Martin Schongauer’in “Gül Çardağında Meryem” resminde güllerle kaplı bir bahçede oturan Meryem, “Kapalı Bahçe” (Hortus Coclusus) olarak bilinen bir kompozisyona yerleştirilmiştir ki bu onun bekaretinin bahçesini simgeler. Meryem’le ilişkilendirilen başka bir bitki adaçayıyla “Mısır Yolunda Dinleme” sahnelerinde karşılaşılıyor. Kral Hirodes’in emriyle Beytüllahim ve çevresindeki iki yaşından küçük erkek çocuklar öldürülürken, Yusuf ve Meryem, bebek İsa’yı korumak için kaçmaya başlar. Yusuf su bulmaya gittiğinde, Meryem yaklaşan askerlerden saklanmak için bitkilere sığınır; yalnızca adaçayı çiçek açarak onu gizler ve Meryem, kurtuluşlarını sağlayan bu bitkinin herkese şifa vermesini diler. (Adaçayının Latincesi salvia salvere [kurtarmak] vesalus [sağlık] kelimeleriyle ilişkilidir.)
Bitkiler bir ailenin sembolü, hanedanlığın arması olarak ya da isme bir gönderme olarak resmedilebilir. Örneğin İspanya Kralı III. Carlos’un genç bir çocuk olarak görüldüğü portresinde elinde tuttuğu beyaz zambak Bourbon Hanedanı’nın simgesidir. Leonardo da Vinci’nin Floransalı aristokrat “Ginevra de’ Benci” portresindeyse figürün başını çevreleyen ardıç çalısı hem Ginevra ismiyle ardıcın İtalyancası ginepro arasında bir kelime oyunu yapıyor hem de Rönesans döneminde bir kadının en büyük erdemi sayılan iffeti simgeliyor.

Leonardo da Vinci, "Ginevra de' Benci", 1474-1478, panel üzerine yağlı boya.
"GINEVRA DE'BENCI": (C) NATIONAL GALLERY OF ART
Bitki ressamlığı
MS 1. yüzyılda Dioskourides’in bitkilerden ilaç yapımı üzerine yazdığı yaklaşık 600 bitkinin kayıt altına alındığı De Materia Medica’nın (Tıbbi Malzeme Üzerine) 6. yüzyılda yapılmış resimli kopyası Codex Vindebonensis bitki çizimlerinin yer aldığı en eski elyazması niteliğini taşıyor. Buradaki bitki resimlerinden çok uzun yıllar yararlanılıyor. Ortaçağ’da manastır ve saray bahçelerinde yetiştirilen bitkiler yemekleri lezzetlendirmek ve şifalı özellikleri için kullanılıyor, kayıt altına alınıyor ve ayrıntılı bir şekilde resimleniyorlardı. İlk örneklerde bitkiler daha temsili çizilirken zamanla botanik çeşitliliğin ve bilimsel araştırmaların artmasıyla çizimler de natüralist hale geliyor. Bitkilerin tohum hallerinden içyapılarını gösteren kesitlere kadar detaylı çizimler yapılıyor ve bilimsel bitki illüstrasyonlarına evrilecek süreç başlıyor.
Kitap resimlemenin dışında kalan ve bilimsel gerçekliliğe dayansa da sanatsal yaklaşımla ele alınmış bitki resimleri, Kuzey Rönesans’ının ustalarından Albrecht Dürer’in çalışmalarında öne çıkıyor. Dürer, diğer Rönesans sanatçıları gibi bitkileri dinî konuları resmettiğinde sembolik bir şekilde kullanırken “Büyük Çim Parçası” resminde olduğu gibi son derece gerçekçi, türlerin tek tek tanınabildiği bitki resimleri de yapıyor. Yine Rönesans’ın büyük ustalarından Boticelli’nin “İlkbahar” tablosunda en az 138 farklı bitki türü tanımlanıyor; sanatçının bu kadar kesin tasviri, bitki kataloglarını kullanarak çalıştığını gösteriyor.
Natürmortlarda ve günlük hayat resimlerinde bitkiler
Uzak ülkelere yapılan seferlerle elde edilen ticari güç, bitkilerden baharatlara pek çok ürünün Avrupa’ya gelmesini sağladı. Yeni tanışılan egzotik bitkiler sanattaki bitki çeşitliliğinin de artmasına katkıda bulundu. Refahın simgesi olarak resmedilen pek çok ürün, ―özellikle Kuzey ülkelerinde nadir bulunan meyve ve sebzelerle değerli porselenler― bitkiler ve baharatlarla birlikte 17. yüzyılın natürmortlarında ve günlük yaşam sahnelerinde sıkça yer aldı. Ancak bu resimlerin birçoğu yalnızca bitkilerin güzelliğini gösteren değil bu dünyanın ve maddi zenginliğin geçiciliğine vurgu yapan sahnelerdir. Canlı bitkiler, çiçekler ve meyvelerin zıttı olarak çürümeye başlamış bitkiler, böcekler, hemen yanında görülen zamanın geçiciliğini ve ölümü simgeleyen kum saatlerinin olduğu vanitas kompozisyonları dönemin popüler resim türlerinden biri haline geldi. Alegorik resimlerde duyuları anlatan sahnelerde ve mevsim alegorilerinde bitki, baharat ve çiçekler ön plana çıktı. Bilhassa bitki ve çiçek çizimlerinde ustalaşan Jan Brueghel (Yaşlı) gibi ressamlar dikkat çekerken, bitki portreleri diyebileceğimiz vazolar içinde meyve, çiçek ve envaiçeşit bitkinin bir arada görüldüğü kompozisyonlar yapılıyor. Kimi sanatçılar resimlerindeki çiçek ya da bitki çizimlerini bu konuda yetkinleşmiş başka ustalara emanet ediyordu. Örneğin David Teniers “Natürmortlu Mutfak” tablosunda mutfağın mimari arka planını resmederken Nicolaes van Verendael çiçek buketini resmediyor.
Bitkisel süslemenin öne çıktığı 18. yüzyıl rokoko üslubunda ve 19. yüzyılda romantizmin etkisiyle biçimlenen sanatta çiçek tasvirleri yapılmaya devam ediliyor. Ancak Aydınlanma düşüncesinin de etkisiyle çiçekler yalnızca estetik unsurlar olarak değil, bilimsel açıdan da önem kazanmaya başlıyor. Bitki ressamlığı ayrı bir uzmanlık haline gelirken, bilimsel kesinlik şart olarak görülüyor. Pierre-Joseph Redouté gibi sanatçılar botanik illüstrasyonların sanatsal açıdan da iyi görünmesi için çalışıyor. Botaniğe olan merakın artmasıyla bu çizimler toplumun hemen her kesimi için ilgi odağı oluyor.
19. yüzyılda Barbizon ekolü ressamlarının öncülüğünde gelişen manzara resmiyle birlikte doğa artık arka plandaki bir detay değil resmin ana konusu oluyor. Realizm etkisindeki sanatçılar doğanın ve bitkilerin yansıtılmasında gerçekçi tutumu sürdürüyor. Empresyonizmle sanatçıların ışığın etkilerini yakalamak için açık havada hızla resim yapmaları, post-empresyonist sanatçıların kişisel anlatımlarının öne çıkması ve ekspresyonistlerin natüralist anlayıştan uzaklaşmasıyla doğanın ve bitkilerin duyguların ve iç dünyaların temsili olarak resmedilmesi giderek soyutlamanın önünü açıyor. Bu dönemde Monet’nin Nilüferler serisi Vang Gogh’un Ayçiçekler’ive Süsenler’i hatırlanabilir.

Joseph Beuys, "7.000 Meşe", Documenta 7 için dikilen meşelerden bazıları.
DOCUMENTA 7
Çağdaş sanatta bitkiler
20. yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren sanatta bitki kullanımı farklı bir yaklaşımla ele alınıyor. Kavramsal sanatla birlikte ideolojiler, felsefe, sosyoloji, toplumsal sorunlar üzerine çalışan sanatçılar öne çıkıyor. Sanatla toplumsal bir dönüşüm gerçekleştirme yaklaşımındaki bu çalışmalarda bitkiler estetik kaygıdan uzak, güncel bir meseleye dikkat çekmenin ya da bir çözüm arayışının simgesi olabiliyorlar. Özellikle ekolojik sorunların bitkilerle çalışan çoğu sanatçının çalışmasında ele alındığı görülüyor.
Çevre kirliliği, ekolojik dengenin bozulması, iklim değişikliği üzerine düşünen sanatçıların çalışmaları doğayla ilişkimizi yeniden gündeme getiriyor. İmge olarak ya da canlı bitkiler kullanılarak gerçekleştirilen ve süreci yansıtan çalışmaların erken bir örneğini Joseph Beuys hayata geçiriyor. Bitki ekstreleri hazırlayan, preslenmiş çiçek ve yapraklarla da çalışan sanatçının, 1982’de Documenta 7 için planladığı 7.000 meşe ağacı dikme projesi 1987’de, ölümünden bir yıl sonra tamamlanıyor. Alman Yeşiller Partisi’nin de üyesi olan Beuys’un bu çalışması çevre sorunlarına eğilen sanat çalışmalarının en etki uyandıran örneklerinden bir olarak bugün de değerini koruyor. Kadınların yaşadıkları haksızlık ve şiddete bitkiler aracılığıyla dikkat çeken Sanja Iveković, Documenta 12 için Kassel’deki Friedrichsplatz'ı bir gelincik tarlasına dönüştürüyor. Afganistan’daki uyuşturucu ticaretinde vahşet kurbanı olan kadınlara dikkat çeken çalışma, meydanın Nasyonal Sosyalizm zamanında askerî tatbikatlar için kullanılması ve kırmızı gelinciğin savaşta öldürülen askerlerin sembolü oluşu, direniş ve devrimi temsil etmesi gibi tarihi ve kültürel referansa sahip. Bitkiler aracılığıyla, göçmen mutfağı, başka coğrafyaların bitkileri gibi konular üzerinden göç konusuna dikkat çeken çalışmalar da yapılıyor. Örneğin Işıl Eğrikavuk’un Berlin Sanat Üniversitesi’nde yürüttüğü “Öteki Bahçe” adlı süreç temelli sanatsal araştırma projesinde yabani ve Almanya’ya başka coğrafyalardan getirilen bitkilerin yetiştiği biyolojik çeşitliliğe sahip bir bahçe yaratılırken ekoloji konusunun ele alındığı konferans serileriyle de tartışma ortamı oluşturuluyor.
Çağdaş sanatta bitkileri kullanan çalışmalardan, Sibel Horada’nın 2018’de Depo’da gerçekleştirdiği Bir İç Mekân Bahçesi başlıklı sergi, günlük gazeteler, çay ve kahve atıkları, dökülmüş yapraklar, atık sebze ve meyvelerle oluşturulan bir kompost çerçevesinde şekilleniyor. Galerinin bir duvarında da içi su dolu kavanozlarda köklenen bitkilerin yer aldığı çalışma bir dönüşüm sürecini içeriyor; toprak ve bitkiler dönüşüyor ve sergi sonunda bitkiler sergi mekândan dışarı çıkıp ekilmeye hazır hale geliyor. Yapı Kredi Galeri’de mart ayında sona eren ekoloji odaklı sanatçıların bir araya geldiği Yeryüzü Halleri adlı sergide Rozelin Akgün’ün “Yabani Otlar” adlı çalışmasında köy hayatından uzaklaştıkça yok olmaya yüz tutan kimi pratiklere dikkat çekiliyor. Doğayla ilişkinin de sorgulandığı çalışma, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayanların, yabani otlarla yapılan yemekler, ilaçlar ve toplayıcılık geleneğiyle ilişkileri etrafından şekilleniyor. Çalışma, türleri ve nasıl kullanılacaklarının bilgisi kuşaktan kuşağa aktarılan; kentleşme ve endüstriyel tarım nedeniyle yok olmaya başlayan bu otları hatırlatmayı ve ortak hafızadaki anlamlarını düşündürmeyi hedefliyor.

Sibel Horada, "Bir İç Mekan Bahçesi", 2018, Depo İstanbul.
"BİR İÇ MEKAN BAHÇESİ": SİBEL HORADA, (C) DEPO İSTANBUL.
İnsanın doğayla ilişkisini izleyebildiğimiz bitki ve doğa temelli sanat, eserin hayata geçirildiği dönemin ahlaki ve dini değerleri, coğrafyası ve iklimi, yaratıldığı çağın düşüncesi, ekonomisi, siyasi yapısı hakkında görsel belgedir. Bitkiler bu eserlerde dekoratif bir unsur, bir sembol ya da özellikle çağdaş sanatta olduğu gibi bir konuya dikkat çekmenin aracı olabilir. Doğayla ilişkimiz, doğaya verdiğimiz zararlar, iklim değişikliği, soyu tükenmekte olan türler, tarımda sürdürülebilirliğin önemi gibi günümüzün hayati sorunlarını düşünürsek her ne yolla ve ne anlamlar yüklenerek olsun bitkilerin doğrudan ya da sanat aracılığıyla bize söyleyecek çok sözü var.