Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde açılan sergi, Hancan Sanat Koleksiyonu’ndan derlenen özel bir seçkiyle sanatçının farklı dönemlerine ışık tutuyor. Bor Sanat ve Erimtan Müzesi işbirliğiyle açılan sergi, Muallâ’nın sanatsal üretimini, yaşadığı coğrafyalarla kurduğu bağı ve sanat tarihindeki yerini yeniden değerlendirme fırsatı sunuyor.
Muallâ’nın eskizlerinden resimli mektuplarına; guaj çalışmalarından arşiv belgelerine uzanan bu sergi, sanatçının kişisel hafızasıyla sanatının nasıl iç içe geçtiğini gözler önüne sererken, dönemin sanat ortamına dair de önemli ipuçları sunuyor. Bu söyleşide sergi vesilesiyle Muallâ’nın sanatını, yaşamını ve geride bıraktığı mirası bir kez daha hatırlıyoruz.
Küratör Ebru Nalan Sülün

PORTRE: (C) EBRU NALAN SÜLÜN
NİLAY YEREBASMAZ: Fikret Muallâ’nın çizgileri, sanatsal ifadenin ötesinde derin bir varoluşsal kaygıyı yansıtıyor. Bu çizgilerin, sanatçının dünya görüşü ve dönemin toplumsal travmalarıyla ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
EBRU NALAN SÜLÜN: Fikret Muallâ’nın “çizgi” çalışmalarının sanatçının kendisini tüm gerçekliğiyle ifade ettiği yegâne üretimler olduğunu düşünüyorum. Serginin “Çizginin-Tinin Ötesinde” bölümüyle başlama sebepleri arasında bu üretimlerini hatırlatma ve okutma düşüncesi de yer alıyor.Fikret Muallâ, Paris dönemi öncesinde 1936-1937 yılları arasında Yeni Adam dergisindeki üretimlerinde bu üsluptaki yetkinliğini ilk kez görünür kılmıştı. Ardından tam da varoluşçuluğun yoğunlukla tartışıldığı ve İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıla denk gelen 1939 yılında Paris’e gitmek zorunda kaldı. Bu yıllarda Paris’te Jean-Paul Sartre, Maurice Merleau-Ponty, Simone de Beauvoir, Albert Camus vardı. Muallâ’nın bilinçli bir yaklaşım içerisinde “varoluşçuluk”la ilişkisi olduğuna kaynaklarda tanıklık etmedim. Fakat; sonuç itibarıyla savaş ortamı ve insanlığın kendini arayış sürecinin yoğunlukla hissedildiği bir dönemden söz ediyoruz, kaçınılmaz bir arayış süreci.Muallâ da bu “çizgi” eserlerinde toplumsal travmalardan öte kendi travmalarını güçlü üslubuyla ifade ediyordu.
Abidin Dino’nun 1980 yılında ifade ettiği gibi Fikret Muallâ, “‘Boyuna sıkıntıdan patlıyorum,’ diyordu Muallâ, fakat çiziyordu ve bu çizgiler –bence– bugüne dek kimsenin çizmediği kadar güçlü tutukluluk belgeleri idi. Acımasız, kupkuru, kesin çizgiler.”
Sergide yer alan metinler, Fikret Muallâ’nın sanatsal ifadesini ve dönemin toplumsal çelişkilerini nasıl yeniden şekillendiriyor? Bu metinler, sanatçının eserlerini nasıl daha derinlemesine anlamamıza yardımcı oluyor?
Sergide kurguladığım küratöryal yaklaşımda “arşiv” metinlerine odaklanarak bu metinleri izleyenlere ilgili eserler eşliğinde okutmayı amaçladım. Eserlere eşlik eden metinleri, Fikret Muallâ’yı yakından tanıyan ve inceleyen isimler tarafından kaleme alınan eleştiri metinlerinden seçtim. Böylelikle geçmişte kaleme alınan eleştiri metinlerini de eserlerin paralelinde değerlendirme imkânı sunulmuş oldu. Bu kapsamda; çoğunu artık arşivlerde edinmenin çok güç olduğu yayınları da okunur kılmak bu kurgunun bir parçası haline geldi. Arşivi hatırlatmanın yanı sıra kayıt altına almanın da bu noktada önemli olduğunu düşünüyorum.
Fikret Muallâ’nın Yeni Adam dönemi, sanatında önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönem hem sanatçı hem de Türkiye sanat tarihi açısından ne ifade ediyor? Ayrıca, Muallâ’nın sonraki dönemlerine nasıl bir zemin hazırladığını düşünüyorsunuz?
Fikret Muallâ’nın Yeni Adam üretimleri, sanatçının kendisini var ettiği önemli bir dönemi temsil eder. “Çizginin-Tinin Ötesinde” bölümü içerisinde açtığım “Varoluşçu Bir Adam ve Yeni Adam 1936/1937” parantezinde basılı sanat yayıncılığının gittikçe azaldığı günümüzde Yeni Adam dergisinin Fikret Muallâ desen ve çizgileri aracılığıyla hatırlatılması da amaçlanıyor. Yeni Adam çizimleri Fikret Muallâ’nın ifadeci, kendine has üslubunun temellerini bize sunar. Yeni Adam 1 Ocak 1934’te İsmail Hakkı Baltacıoğlu tarafından ilk sayısını yayımlamıştı. Fikret Muallâ’nın en etkileyici eserlerini izleyenlere sunan dergi; 45 yıl içerisinde 935 sayı yayımlandı. Yayımlandığı dönemin önemli yazarlarını/çizerlerini buluşturan Yeni Adam’da Fikret Muallâ, okuyuculara desen ve çizgileriyle dehasını sunma şansını elde etmişti. Baltacıoğlu, Fikret Muallâ’yı henüz 33 yaşındayken keşfetmişti, Paris döneminde de iletişimleri devam eder. 1936-1937 yılları arasında sanatçı Yeni Adam’a ekspresyonist, toplumsal duyarlılığı yüksek resim, desen ve çizgileriyle katkı sunmuştu.
Serginin “Okuma Alanı” ve “Arşiv Alanı” gibi bölümleri, izleyiciyi görsel bir yolculuktan öte, tarihsel ve kültürel bir keşfe yönlendiriyor. Bu çok katmanlı deneyim, sanatçıya ve döneme dair algımızı nasıl dönüştürüyor? Bu tür bölümler, sanatçının eserleriyle bağ kurmamıza ne gibi katkılar sağlıyor?
Sergiyi izlerken/izletirken okumanın/okutmanın, eşzamanlı arşivle karşılaşmanın her daim önemli olduğunu düşünüyorum. “Okuma Alanı” sergi izleyenlerine –özellikle– sanatçıya dair yazılmış ve sanatçı tarafından yazılmış baskısı tükenmiş yayınların incelenme imkânını sunarken “Arşiv Alanı” izleyenlere gazete arşivini sunuyor. Koleksiyonda mevcut olan eserlere sergi izleyenleri bu bilgiler, dönem metinleri, haberleri, kültür-sanat gündemleri eşliğinde bakarken aynı zamanda sanat tarihsel/ toplumsal gündemle çizilen bir yolun da izini sürmüş olacaklar.
Fikret Muallâ'nın “Sainte-Anne Desenleri” gibi çizgisel eserlerinde hem duygusal hem de zihinsel yoğunluk bulunuyor. Bu eserlerde sanatçının iç dünyasına dair ne gibi ipuçları buluyoruz? Duygu ve düşünce arasındaki dengeyi nasıl yorumluyorsunuz?
Fikret Muallâ, gerek 1930’larda girdiği Bakırköy Akıl Hastanesi’nde gerekse 1950’lerde tedavi olduğu Saint-Anne Akıl Hastanesi’nde geçirdiği zaman sürecinde yoğun çizgiyi kullandığı çalışmalar üretmişti. Bu eserlerin en önemli özelliği bir hastalık belirtisini taşımıyor olmalarıdır. Muallâ, yakın arkadaşı Abidin Dino tarafından “Albastı Defterleri” olarak adlandırılan çizimleri dışındaki çizgi üretimlerinde ruhsal nevrozunu görünür kılmaktan kaçınmıştı. Bu dönemde hastanede çizdiği eserlerinde bir gündelik yaşamın sıradanlığını sezmek mümkündür. Bu eserleri “özel” kılan nedenlerden birisi de bu özellikleridir.
Bor Sanat Genel Koordinatörü Missem Canmutlu

PORTRE: (C) MİSSEM CAN MUTLU
NİLAY YEREBASMAZ: Bu tür sergiler, toplumsal hafızayı nasıl güçlendiriyor? Bor Sanat ve Erimtan Müzesi gibi kurumların katkıları, kültürel bellek oluşturma açısından ne kadar önemli?
MİSSEM CANMUTLU: Kurumların kültürün ve sanatın geleceğe aktarımında sunacağı katkının oldukça önemli bir misyon olması gerektiğini düşünüyoruz. Sergilerin, panellerin, yayımlanan kitapların geçmişin geleceğe aktarımındaki en önemli faaliyet alanları olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla kurumsal ve kişisel koleksiyonların ortak projelerle toplumla buluşturulması, bu buluşmaların yayın ve kayıtlarla topluma sunulması, toplumsal hafızanın hem güçlenmesine hem de bu hafızaya yeni bilgiler eklenmesine katkı sunmakta. Biz, bu faaliyetlerin daha da artırılması gerektiği misyonuyla ilerliyoruz.
Bu sergi ve benzeri projeler, sanat kurumlarının toplumla kuracağı ilişki hakkında ne gibi mesajlar veriyor?
Özellikle farklı iki müzenin, kurumun ortak gerçekleştireceği projelerin ülkemiz sanat ortamında daha da artması gerektiğini düşünüyorum. Paydaşların artmasıyla farklı bakış açılarının, arşivlerin, topluma sunulacak değerlerin de çeşitleneceğini düşünüyoruz. Özellikle İstanbul dışında gerçekleşecek paydaş projeleri önemsiyoruz. Kurumların toplumla yakın ilişkiler kuracağı projelerin gerekliliği aşikâr. Bu nedenle sergilerin yanı sıra gerçekleştirilecek konferanslar, yetişkin-genç atölyeleri, paneller ve yayınlarla kültürel hafızaya kalıcı katkılar sunmanın önemli olduğunu tekrar vurgulamak isterim.
Bor Sanat son dönemde farklı etkinlik serileriyle sanatseverlerle buluşuyor. Açık Oturum konuşma serisi, EXIT Kolektif işbirliğinde gerçekleşen Konuk Sanatçı Programı bunlardan birkaçı. Yeni projelerinizde de işbirliklerinize devam edeceksiniz. Neler bekliyor bizi?
“Açık Oturum”larımız yaz sezonuna dek devam edecek. Bu oturumlarda da amacımız “katılımcı”lığı güçlü kılmak. Bu oturumlarda belirlenen başlıklar oturumlar sırasında hazırlanan anket başlıkları sonucunda katılımcılar tarafından belirleniyor. Tüm projelerimizde “katılımcılığı” önceliyoruz. Bor Sanat olarak 2025’te Konuk Sanatçı Programı projemizi farklı kentlerde de yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. 2025’te destekçi olduğumuz diğer program Çanakkale MAHAL olacak. 2025’te MAHAL’de de sanatçı misafir programını başlatıyoruz. Ayrıca; Bozcaada’da çalışmalarını sürdüren Zero Sanatçı Grubu’nun bu yıl haziran ayında gerçekleştirecekleri Bozcaada Gathering etkinliğinin de destekçileri arasında yer alacağız. EXIT Konuk Sanatçı Programı’nın bahar dönemi de devam edecek. Bahar döneminde Serhat Kiraz ve Handan Börüteçene Mardin’de sanat üretimini sürdüren Ceren Solmaz ve Rıdvan Aşar’la birer ay süresince ortak paylaşımlarla sanat üretimlerini gerçekleştirecekler.
Bor Holding Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Cem Hancan

PORTRE: (C) ÖZGÜR CEM HANCAN
NİLAY YEREBASMAZ: Sizin koleksiyoner kimliğinizin bu serginin ortaya çıkışında büyük bir etkisi oldu. Bu tutkunuzun nasıl başladığını ve geliştiğini anlatabilir misiniz?
ÖZGÜR CEM HANCAN: Koleksiyonerliği kendime “koleksiyoner” ifadesini kullanmadan yürütmeye çalışıyorum. Çünkü; “koleksiyoner” olmaktan öte sanatçıyla kurulan bağın öneminin farkındalığıyla eser alımını sürdürüyorum, bu gerçekliği önemsiyorum. Sanatla kurduğum ilişki, çocukluğuma uzanır. Annem de Ankara’da resim öğretmeniydi ve evimizde “sanat” hep var olan önemli bir değerdi. Evimize sürekli akademiye hazırlanan gençler gelirdi, annem onları akademiye hazırlardı. Zaman içerisinde yurtdışı seyahatlerimde gezdiğim sergiler, müzeler, sanat okumalarım ve edindiğim bilgiler beni Türk resim sanatına yönlendirdi. Bu süreçte de Fikret Muallâ’nın yaşamöyküsü öncelikle ilgi alanım oldu. Sanatçının yaşamı, sanatıyla kurduğum bağ sonucunda özellikle Fikret Muallâ eserlerine yöneldim ve koleksiyonuma dahil ettim. Koleksiyonumu uzman kılavuzluğunda güncellemeyi, dönüştürmeyi, özellikle sanata yeni başlayan genç sanatçılarla da yeni bir paydada kurgulamayı hedefliyorum. Bu bağlamda sanatçı atölye ziyaretlerimiz, sergi ve sanatçı takiplerimiz devam ediyor.
Fikret Muallâ’nın sanatını ve koleksiyonculuk açısından önemini nasıl tanımlarsınız? Özellikle Hancan Koleksiyonu’nda Mualla’nın eserlerinin özel bir yeri olduğunu belirtiyorsunuz, bu ilişkinin koleksiyon pratiğine etkisi hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Fikret Muallâ, yaşamı ile sanatı arasında yer yer bağ kurabilen yer yer bağımsız bir yaklaşım güden özgün bir isim. Benim ilk dikkatimi çeken özelliği de bu oldu. Elbette, aynı zamanda yaşamında maruz kaldığı her olay, değişim, dönüşüm zorunluluğu ve kendine has karakteriyle yaşadığı tüm sıkıntıları sanatının dilini kullanarak dindirme çabası. Muallâ koleksiyonu yaparken, sanatçının her döneminden eseri edinmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Nereden alındığına dikkat ederek, özenle seçerek ve tüm tartışmalı unsurlardan uzak kalarak Muallâ eserleri edinmeye çalışıyorum. Koleksiyonda bulunan diğer eserlerle Fikret Muallâ sanatı arasında bağ kuran bir yapıyı koleksiyonda önceliyoruz. Koleksiyonumu oluştururken araştırmayı ve okumayı önceliyorum. Bu nedenle de sergiye paralel her ay gerçekleşecek panel ve söyleşi buluşmalarında Fikret Muallâ sanatı, sorunsalları ve Paris kültür-sanat ortamı akademisyen ve uzmanlarla konuşulup analiz edilecek. Bu konuşmalar, kayıt altına alınarak kamuyla da paylaşılacak. Dolayısıyla koleksiyonu kurgularken de akademik danışmanlıklara ve bilgiye önem veriyorum.
Daha önce koleksiyonunuzun bir kısmını Parçalar ve Haller sergisinde görmüştük. Koleksiyonunuzun sergilenmesi, yeni izleyicilerle buluşması nasıl bir his?
Koleksiyonların kamuyla paylaşılmasını ve farklı kurumlarla işbirliği yaparak “katılımcı” ve “paydaş” yaklaşımlarla proje üretilmesini önemsiyorum. Bu bağlamda elbette yıllar içerisinde edinilen koleksiyonun farklı küratöryal kurgular içerisinde analiz edilmesi ve okunulur hale getirilmesi benim için çok değerli.

Fikret Muallâ, "İsimsiz" (1950).
Serginin "Çizginin-Tinin Ötesinde" bölümünde sanatçının kendisi tüm gerçekliğiyle ifade ettiği üretimler sergileniyor.
Sanata tutkunuzun bir yansıması olan Bor Sanat’ın gelecek hedef ve planları neler?
Bor Sanat, Bor Holding’in kültür-sanat vizyonunun önemli bir temsili olma özelliğinde faaliyet alanlarını sürdürüyor. Bor Sanat’ın önceliğinde “misafir sanatçı programları” kurgulamak, kültür-sanat ortamının önemli bir eksikliği olan “arşiv” kayıtlarını çoğaltmak yer alıyor. Ayrıca; Bor Sanat “katılımcı” yaklaşımlarla kültür-sanat ortamında özellikle merkez dışında olmak üzere bağımsız sanatçılara ve sanat alanlarına destek vermek vizyonuyla faaliyetlerini sürdürüyor. Gelecek hedeflerimiz arasında “misafir sanatçı programları”nı daha da yaygınlaştırmak yer alıyor. Ayrıca; ilerleyen zamanlarda kurgulayacağımız çok katlı fiziki mekânımızda yine bağımsız sanatçılara sergi alanları ve atölye imkânı sunmayı hedefliyoruz. 2025 yılında Çanakkale, Mardin ve Bozcaada’da yaşayan bağımsız sanatçılara desteğimizi sürdüreceğiz. Bu programlarda da yine akademisyenlerin katılımcılığında gerçekleşecek panel ve söyleşilere de destek vermeyi, bu oturumları kayıt altına alarak geleceğe aktarmayı sürdüreceğiz.
• Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ, 7 Eylül’e kadar Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde görülebilir.