Fransız şair ve sanat eleştirmeni Wilhelm Apolinary Kostrowicki isim bulma konusunda ustaydı; bunların başında da kendi takma adı Guillaume Apollinaire geliyordu. Polonyalı bir ailenin çocuğu olarak Roma’da doğan Apollinaire 1900 yılında gittiği Paris’te avangard akımın öncüsü haline geldi. Apollinaire’in, sanatçı dostlarının Montmartre ve Montparnasse’ta yaptığı işleri tanımlamak için türettiği veya popülerleştirdiği kübizm ve sürrealizm terimleri artık vazgeçilmez kabul ediliyor. New York’taki Solomon R. Guggenheim Müzesi’yse bu ay Apollinaire’in daha az bilinen buluşlarından orfizme geri dönerek soyut sanatın kökenleri, sonrası ve önemli isimlerine yeni bir ışık tutmaya çalışıyor.
Harmony and Dissonance: Orphism in Paris, 1910-1930 (Uyum ve Uyumsuzluk: Paris’te Orfizm, 1910-1930) adlı sergi 26 sanatçıya ait 82 eser içeriyor ve Apollinaire’in Robert Delaunay ve Francis Picabia gibi isimleri, kübizmin yaratıcıları Pablo Picasso ve George Braque’tan ayırdığı günleri yeniden anımsatıyor.
Paul Cézanne’ın geometrik şekillerinden ve Paris’te karşılaştıkları Avrupa dışı sanat ve objelerden ilham alan Picasso ve Braque, başlangıçta toprak ve gübre renk paletlerini kullanarak natürmorda mekânsal anlamda yeni bir yorum getirmeye çalıştı. Delaunay, Picabia ve serginin diğer önemli ismi Çek sanatçı mistik František Kupka’ysa genellikle renk teorisi, müzik ve çağdaş kent yaşamının dinamizminden ilham alıyordu.

František Kupka, “Disks of Newton (Study for Fugue in Two Colors)” (1912), 100,3x73,7 cm.
“DISKS”: © ARTISTS RIGHTS SOCIETY, NEW YORK / ADAGP, 2024, FOTOĞRAF: THE PHILADELPHIA MUSEUM OF ART
Şiirsel ve duygusal
Tracey Bashkoff’la birlikte serginin ortak küratörlüğünü üstlenen Vivien Greene, Apollinaire’in ilk tanımladığı haliyle orfizmin büyük ölçüde birkaç yıla sıkıştırıldığını ama terimin bu sergide “esnek anlamda” kullanıldığını söylüyor. Dolayısıyla Fransız kimyager Michel-Eugène Chevreul’ün renk teorisine dair 1864 tarihli kitabından, kübizmin ilk teorisyenlerinden Fransız sanatçı Albert Gleizes’in 1940’larda yaptığı tabloya kadar uzanan eserler sergileniyor.
Greene, sanata şiirsel ve duygusal yaklaşımı ima eden anlamıyla orfizm teriminin bugün artık sık kullanılmadığını söylüyor. Gerçi bu terim zamanında en bilindik uygulayıcıları tarafından bile pek benimsenmemişti. Hatta Delaunay ve sanatçı-tasarımcı eşi Sonia renk odaklı dinamik soyutlamaya yönelen yaklaşımları için kendi terimlerini bulmuştu. Bu terim, 20. yüzyıl kentlerinin örtüşen deneyimlerini çağrıştıran simultanizmdi. Greene’in de vurguladığı üzere, Apollinaire’le fiilî kavgaları nedeniyle şairin büyüyen orfistler listesinin dışında kalan Kupka her türlü kategoriyi reddetse de, kesinlikle orfist üslupla çalışıyordu.
Serginin önemli özelliklerinden biri de, Guggenheim’ın kalıcı koleksiyonunda bulunan sanatçıların kısa süre önce restore edilen iki eserini halkla buluşturması.

František Kupka, “Divertimento I” (1935), 60x92,3 cm.
“DIVERTIMENTO I”: © GUGGENHEIM MUSEUM
İlk sanatsal denemelerinde Paris’teki gotik kilisenin tasvirlerini yapan Robert Delaunay sonunda Eiffel Kulesi’ni tekrar eden motif olarak seçmiş ve kulenin 19. yüzyıl sonuna ait bir kalıntıdan modernitenin gizemli habercisine dönüşmesine yardımcı olmuştu. Guggenheim’ın kıdemli resim konservatörü Julie Barten, serideki erken dönem Delaunay eserinin “yıllar boyu biriken kirlerden arındırıldığını” söylüyor; tarihi 1910 gibi görünen bu eserin aslında 1911’de tamamlandığı düşünülüyor.
Barten ayrıca Kupka’nın 1935 tarihli “Divertimento I” adlı eserinin 2000 yılında satın alındığını ancak restoratörlerin on yıllarca biriken kiri temizlemek için yeni nanojel teknolojisi gibi gelişmelerden yararlanmak amacıyla bugüne kadar beklediklerini de belirtiyor. Eserin özel bir koleksiyondan Guggenheim’a geldiğini söyleyen Barten, “Muhtemelen bulunduğu ortamda sigara içiliyor ve şömine yakılıyordu,” diyor.
Guggenheim, helezonik Frank Lloyd Wright binasının boyut kısıtlamaları nedeniyle modernist koleksiyonunu tam olarak kullanamıyor, imzası olan galeri rampalarını özel sergilere saklıyor. Harmony and Dissonance bunu düzelterek, nadir sergilenen popüler Guggenheim eserlerini bir araya getiriyor; bunun bir örneği de Gleizes’e ait “Sur Brooklyn Bridge” (Brooklyn Köprüsü Üzerinde, 1917) ve çuval bezi üzerine yağlıboya eseri “Pour la Contemplation” (Resimle Düşünmek, 1942).
Serginin kadrosu bilinen isimlerin ötesine geçerek Portekizli ressam Amadeo de Souza-Cardoso ve ABD’li sanatçı Morgan Russell gibi orfizme yakın eserler üreten sanatçıları da içeriyor; Russell’ın müzikten de ilham alan kendine özgü renk zengini soyut çalışmaları senkronizm olarak adlandırdığı akımın örnekleriydi.
Green, çoğu insanın terimi anladığı haliyle orfizmden on yıllar sonra 1930’lar ve 1940’ların başında üretilen eserlerin de bir tür kapanış bölümü olarak sergilendiğini söylüyor. Green ve Bashkoff, Gleizes’in himayesindeki İrlandalı ressam Mainie Jellett’ın 1930’lardan kalma iki eserini sergiye ekledi. Green’e göre, Jellett’ın soyut çalışması “Painting” (Resim, 1938) canlı renklerden oluşan daireleriyle sanatçının akıma “bağlılığı”nı gösteriyor.

Marc Chagall, “Hommage à Apollinaire” (1913).
CHAGALL: © ARTISTS RIGHTS SOCIETY, NEW YORK / ADAGP, 2024, FOTOĞRAF: © PETER COX
Apollinaire 1918’de gripten öldü, Picabia dadaist oldu, Robert Delaunay’se tasvire geri döndü. Orfizmin daha geniş etkilerinin ne yazık ki sergi kapsamında olmadığını söyleyen Greene sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Bir gün ikinci bölümü de yapmamız gerekecek.”
• Harmony and Dissonance: Orphism in Paris, 1910-1930, 9 Mart 2025’e kadar New York, Solomon R. Guggenheim Müzesi’nde görülebilir.