Richard Serra’nın (1938-2024) mart sonundaki ölüm haberi sanat dünyasını sarsarak yaşamı, eserleri ve mirasıyla ilgili anma dalgasını başlattı. Ancak Londra David Zwirner galerisindeki ilk sergisi Six Large Drawings’in (Altı Büyük Çizim) yalnızca iki hafta sonra açılması planlanırken gelen bu ölüm haberi aslında sanatçıların geride bıraktıkları eserlerin uygun şekilde sergilenmesi, pazarlanması ve yönetilmesinin nasıl sağlanacağına dair daha büyük bir aciliyeti vurguluyordu. David Zwirner’ın sözcüsü Six Drawings’ten bahsederken, “Richard Serra’nın hayatında tasarladığı son sergi bu. Hiçbir değişiklik yapılmadı. Sanatçının 26 Mart’taki ölümünden önce zaten her şey hazırdı,” diyor. Önceden karar verilen küçük detaylardan biri de, eserlerin açıklandığı broşüre Serra’dan bir alıntının eklenmesiydi. Zwirner’ın sözcüsü sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ekibi mekânı görmüş, Richard Serra’ya da Londra galerisinin maketi verilmişti. Dolayısıyla iki katı ve mekânı anlamıştı.”
Zwirner ve Serra son serginin detaylarını sanatçı ölmeden önce kararlaştırsa da, eserleri ve mirasıyla ilgili gelecek kararlarda çeşitli ahlaki, hukuki ve mali konular rol oynayacak. Serra, Zwirner’la 11 yıllık profesyonel ilişkisinin yanı sıra yaşamı boyunca Gagosian ve Cristea Roberts Gallery’nin de aralarında bulunduğu birçok çağdaş simsarla aktif şekilde çalıştı. Ancak Serra’nın mirasıyla ilgilenen avukat John Silberman “değişiklik planlanmadığını, Serra’nın eserlerinin yönetiminin ölümünden önce olduğu gibi devam edeceğini” doğruladı.
Mirası yönetmek
Ne kadar önceden karar verilse de, bir sanatçının mirasının yönetimi yine de karmaşık ve giderek artan bir dizi sorumluluğu beraberinde getiriyor.
Chris Burden gibi seçkin sanatçıların mirasıyla çalışan sanat hukukçusu Yayoi Shionoiri, “Mirasın rolü değişiyor; eserlerin yönetimini üstlenen kurumlar bir süre için öncelikli olarak eserlerin tasdik edilmesi ve itibarın korunmasıyla ilgilenirken, artık aktif piyasa yaratma da dahil olmak üzere daha geniş bir yönetim anlayışının giderek arttığını görüyoruz,” diyor.
Mirasın kişiler veya ölüm sonrası meseleleri denetlemek için özel olarak kurulmuş yasal yapılar (vakıf veya tröst gibi) tarafından yönetilmesinden bağımsız olarak, eserlerin tasdik edilmesi ve açıklayıcı katalogların desteklenmesi geleneksel olarak işin daha ziyade kamuya dönük güçlükleri arasında yer alıyordu. Ancak son yıllarda tanık olduğumuz birçok karmaşık, yüksek riskli dava nedeniyle vasiyeti yönetenler artık bu sorumlulukları üstlenmekten çekiniyor.
Örneğin ABD’li koleksiyoncu Joe Simon-Whelan 2007 yılında Andy Warhol Görsel Sanatlar Vakfı’nın, kısmen tasdik kurulunun kararları aracılığıyla, pop art sanatçısının eserleriyle ilgili piyasayı tekeline almak için “20 yıllık bir dolandırıcılık, gizli anlaşma ve manipülasyon planı” yürüttüğünü iddia ederek vakfa dava açtı. Taraflar mahkemeye gitmeden uzlaşsa da süreç üç yıl sürdü ve vakıf için yaklaşık 7 milyon dolarlık hukuki masrafa mal oldu.
Piyasayla ilgili daha yakın zamanlı bir miras anlaşmazlığı da Helen Frankenthaler Vakfı ile eski yönetim kurulu başkanı Frederick Iseman arasında geçtiğimiz sonbaharda yaşandı. Iseman hazırladığı şikâyet dosyasında vakfı ve mevcut bazı yöneticilerini çıkar çatışması ve yönetim zafiyetiyle suçladı; suçlamalar arasında kilit yönetim kurulu üyelerinin sanat ticaretinde Frankenthaler’ın eserlerinin yönetimi açısından yeterince aktif ve stratejik davranmadığı da yer alıyordu. Vakıf geçtiğimiz şubat ayında Iseman’ın davasının düşürülmesi için dilekçe vermişti.
Mirasın rolü değişiyor; artık aktif piyasa yaratma da dahil olmak üzere daha geniş bir yönetim anlayışı görüyoruz
Yayoi Shionoiri, sanat hukukçusu
Bir sanatçının yaratıcı mirasını sürdürmekle sorumlu tarafların aynı zamanda ticari mirasının yönetimine de dahil olması gerektiğinde özel yaklaşımlara ihtiyaç duyuluyor. Sanatçının ölmeden önce belirli bir düzeyde kurumsal ilgi ve piyasa talebi gördüğü durumlarda düzenlemelerin detayları eğilim olarak daha sıkı şekilde belirleniyor. Ancak bu gibi durumlar dışında, en net şekilde hazırlanan sözleşmeye dayalı anlaşmalarda bile sınırlar bulunuyor.
Sanatçı Vakfı ve Miras Liderleri Listesi (AFELL, Artist’s Foundation and Estates Leaders’ List) ve kâr amacı gütmeyen Soft Network’ten Chelsea Spengemann, “Düşünülenin aksine, sanatçı hayattayken piyasası yoksa ölümünden sonra bunu yaratmanın zor olduğunu gördüm,” diyor.
Kaçınılmaz olanı planlamak
Ticaretin büyük oranda daha fazla profesyonelleşmeye ve bir ölçüde daha fazla şeffaflığa yönelmesinde olduğu gibi, miras uzmanları da genel olarak sanatçıların mümkün olduğunca çok isteği yazılı olarak belirtmesini tavsiye ediyor; bu istekler eserlerinin kitlelerle kurmasını istedikleri ilişki ve gelecekte sergilenmeleriyle ilgili gerekliliklerden, yerine getirilmesini istedikleri daha geniş vizyonlar veya misyonlara kadar uzanabiliyor.
Üstelik çoğu zaman kararları ve bu kararların zamanlamasını etkileyen vergi işleri de her zaman sorunsuz ilerlemiyor. Örneğin 2012 yılında Romanya kökenli Amerikalı simsar Ileana Sonnabend’in vârisleri, Robert Rauschenberg’in Combines (Birleşmeler) serisinde yer alan eserlerden “Canyon”un (Kanyon, 1959) veraseti konusunda Milli Gelirler İdaresi’yle sorun yaşadı. İşin tahnitlenmiş kel kartal içermesi, ABD yasalarına göre kanunen satılamayacağı anlamına geldiği için Sonnabend’in çocukları bu işin değerini 0 dolar olarak belirledi. Fakat idare aynı fikirde değildi; dolayısıyla işin değerini 65 milyon dolar, veraset vergisini 29,2 milyon dolar ve geç ödeme cezasını 11,7 milyon dolar olarak değerlendirdi. Daha sonra taraflar arasındaki uzlaşma sonucunda “Canyon” işi New York Museum of Modern Art’a bağışlandı.
Avukatlar, danışmanlar ve muhasebecilerin sanatçılar için miras planlama sürecine yardımcı olan (ücret karşılığında) aracılar olarak rolü giderek artıyor. Bu meslek gruplarının yanı sıra Avrupa’daki Sanatçı Mirasları Enstitüsü ve ABD merkezli Sanatçı Vakfı gibi kâr amacı gütmeyen özel kurumlar ağı da giderek büyüyor. Ayrıca ABD’deki Joan Mitchell Vakfı konuyla ilgili kaynakları paylaşmasıyla da biliniyor.
Buna rağmen, bu devingen piyasada sanatçıların eserlerini ve itibarını yönetmek zamanla giderek daha da zorlaşıyor. Spengemann, “Bu iş aslında kamu hizmeti olarak nitelendirilebilir çünkü sanatçı miraslarının büyük kısmı hiçbir zaman kâr üretmiyor. İşi genellikle bir aile üyesi yapıyor ve bu üye de çoğu zaman kadın oluyor ve bedelsiz çalışıyor. Umudum, bu işin artık daha fazla görünürlük kazanmasıyla birlikte çalışanlar ve korudukları sanat eserlerinin hak ettikleri karşılığı alması.”