Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Fuarlar
Haber

Contemporary Istanbul'a İlk Kez Katılan Yabancı Galeriler

Contemporary Istanbul’a 20. edisyonda ilk kez katılan yabancı galerilerden 1 Mira Madrid adına Galeri Direktörü Mira Bernabéu, Buchmann Galerie Berlin adına kurucusu ve direktörü Andre Buchmann, Pontone ve Pontone Friedrichs adına kurucuları Domenic Pontone ve Martin Friedrichs ile konuştuk.

Meral Tabakoğlu
23 Eylül 2025
Bettina Pousttchi, Vertical Highways A36, 2024, Korkuluklar, çelik
186 (y) × 82 × 90 cm / 73¼ (y) × 32¼ × 35½ inç

Bettina Pousttchi, Vertical Highways A36, 2024, Korkuluklar, çelik
186 (y) × 82 × 90 cm / 73¼ (y) × 32¼ × 35½ inç

1 Mira Madrid Galeri Direktörü Mira Bernabéu: “Fuara katılma fikrimiz Nil Yalter’in yapıtlarını sunmak üzerine şekillendi”

Nilyalter , TEMPORARY DWELLINGS #14, 1974, İstanbul, Türkiye

Fuar hazırlık sürecinizden bahseder misiniz? Sanatçı ve eser seçiminde sizi yönlendiren küratöryel strateji neydi?

Fuara katılma fikrimiz en başından itibaren, kısa süre önce Venedik Bienali’nde Yaşam Boyu Başarı Ödülü olan Altın Aslan’ı kazanan Türk-Fransız sanatçı Nil Yalter’in yapıtlarını sunmak üzerine şekillendi. Nil’in pratiğini sergilemek bizim için son derece kıymetli; zira kendisiyle 15 yılı aşkın süredir işbirliği yapıyoruz. Bu bağ, Valencia’daki galeri mekânımız Espaivisor döneminden, şu an Madrid’deki yeni oluşumumuz Uno Mira Madrid’e kadar uzanıyor. Nil Yalter bu sürecin başından itibaren projelerimizi destekledi ve hâlâ bizimle üretmeye devam ediyor. Dolayısıyla onun eserlerini doğduğu ülkeye, güçlü kişisel ve kültürel bağlarının sürdüğü, ailesinin bir kısmının hâlâ yaşadığı Türkiye’ye taşımak bizim için anlamlı ve heyecan verici bir fırsat olarak ortaya çıktı. Yalter’in pratiğini merkeze almaya karar verdikten sonra, onun çalışmalarına kavramsal ve biçimsel olarak doğal bir yakınlık kurabilecek bir İspanyol sanatçı arayışına girdik. Bu bağlamda, şu anda MoMA’da kadın sanatçıların tarih boyunca tekstille kurdukları ilişkiyi odağına alan önemli bir grup sergisinde yer alan Teresa Lanceta ile bu yeni yolculuğu Türkiye’de paylaşmanın en uygun seçim olacağına kanaat getirdik. Bu yaklaşım, aynı zamanda Yalter’in boyanıp örülen ve işlenen koyun derilerinden oluşturduğu eseri Topak ile Teresa Lanceta’nın dokuma işleri arasında hem malzeme hem de kavramsal düzlemde bir bağ kurmamıza olanak sağladı.

Fuarda temsil ettiğiniz sanatçılar arasında, özellikle Türkiye bağlamında izleyiciyle anlatısı, kültürel referansları ya da kavramsal yaklaşımı açısından güçlü bir bağ kuracağını düşündüğünüz, öne çıkan bir isim var mı?

Fuarda standımızda yer vereceğimiz tüm işler arasında, özellikle Nil Yalter’in 1970’lerin başında üretmiş olduğu bir seriyi ön plana çıkarmak istiyoruz. Bu seri, sanatçının 1960’lı yıllarda Paris’e çalışmak üzere göç eden Türk işçilerin yaşamlarına doğrudan odaklandığı döneme ait. Nil, Paris’e yerleşmiş bu göçmenlerle birebir temas kurarak onların portrelerini oluşturmuş, onlarla çalışmış ve bu süreci fotoğraflayarak belgelemeye yönelmiştir. Bu etkileşim sonucunda ortaya çıkan eserler, göçmenlik olgusunu hem içeriden hem dışarıdan bakabilen özgün bir perspektifle ele alır. Türk kökenli olup Avrupa’da gelişmiş bu işler, bizce özellikle Türkiye’deki izleyici, koleksiyoner ve kurumlarla güçlü bir bağ kurma potansiyeline sahip. Hem tarihsel hem sosyopolitik katmanlarıyla, bugün hâlâ güncelliğini koruyan meselelere ışık tutuyorlar. Sanatçı bu dönemde, fotoğraf ve deseni bir araya getirerek farklı mecraları ustalıkla harmanlamış. Fotoğraf içermelerine rağmen bu eserlerin tamamı tekil yapıtlar; yani edisyonlu değil, her biri özgün üretimler.

İstanbul gibi kültürel olarak sizin için yeni sayılabilecek bir bağlamda, izleyici ve koleksiyonerlerle ilişkiler kurarken nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?

Açıkçası, Nil Yalter’in özellikle Türkiye bağlamında ürettiği tarihsel ve özgün yapıtlarını sunma kararımızın, fuar izleyicileri, müzeler ya da özel koleksiyonerler olsun, Türk izleyicisiyle doğrudan bir bağ kuracağına yürekten inanıyorum. Bu eserlerde kendi toplumsal belleğini ve tarihsel izini görecek olan izleyici, güçlü bir yansıtma deneyimi yaşayacaktır. Uluslararası alanda Türk çağdaş sanatının öncü figürlerinden biri haline gelmiş bir sanatçı olarak, hâlâ keşfedilmemiş ya da yeterince derinlikli tanınmamış olabilir. Bu nedenle, eğer izleyici henüz onunla tanışmadıysa, bu fuarın onun pratiğini keşfetmeleri için benzersiz bir fırsat sunduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda, kuracağımız ilişkinin kısa vadeli bir sunumdan öteye geçmesini, daha uzun soluklu bir kültürel etkileşimin başlangıcı olmasını diliyoruz.

Bettina Pousttchi, Vertical Highways A36, 2024, Korkuluklar, çelik
186 (y) × 82 × 90 cm / 73¼ (y) × 32¼ × 35½ inç

Buchmann Galerie Berlin Kurucusu ve Direktörü Andre Buchmann: “Sanatçılarımız uzun soluklu bir diyalogun zeminini oluşturacak”

Fuar hazırlık sürecinizden bahseder misiniz? Sanatçı ve eser seçiminde sizi yönlendiren küratöryel strateji neydi?

Galeri olarak çok yakın işbirliği içinde çalıştığımız belirli bir sanatçı kadrosunu temsil ediyoruz. Bir sanat fuarı için yalnızca birkaç sanatçıya odaklanmak, küratöryel yaklaşımımızın temel bir parçası. Hangi sanatçıların ve eserlerin bulunduğumuz lokasyonla, yani İstanbul’la en anlamlı diyaloğu kuracağını dikkate alıyoruz. Bu seçim süreci, sanatçıların öne çıkan güncel çalışmalarının yanı sıra özellikle fuarın gerçekleştiği şehirdeki etkinlikler bağlamında hâlihazırda yer aldıkları kurumsal sergiler ve kamusal projelerle de ilişkilidir.

Fuarda temsil ettiğiniz sanatçılar arasında, özellikle Türkiye bağlamında izleyiciyle anlatısı, kültürel referansları ya da kavramsal yaklaşımı açısından güçlü bir bağ kuracağını düşündüğünüz, öne çıkan bir isim var mı?

Eylül ayının başında, Bettina Pousttchi’nin Vertical Highways serisine ait altı metre yüksekliğindeki anıtsal kırmızı heykeli, İstanbul Modern’in koleksiyonuna dâhil edilerek müzenin önüne kalıcı olarak yerleştirilecek. Türkiye’nin önde gelen çağdaş sanat müzelerinden birinin bu önemli sanatçıyı koleksiyonuna katması, onun çok katmanlı ve disiplinler arası pratiğinin niteliğini ve güncelliğini güçlü bir biçimde teyit ediyor. Biz de fuarda bu üretimleri daha kapsamlı bir biçimde izleyiciyle buluşturacağız.

İstanbul gibi kültürel olarak sizin için yeni sayılabilecek bir bağlamda, izleyici ve koleksiyonerlerle ilişkiler kurarken nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz? Bu süreci uzun vadeli bir etkileşim olarak mı görüyorsunuz?

İstanbul, daha önce koleksiyonerler ve küratörlerle kurduğum bazı temaslar sayesinde az da olsa tanıma fırsatı bulduğum, son derece canlı ve dinamik bir şehir. Fuara katılarak bu ilişkileri güçlendirmeyi ve daha da geliştirmeyi arzuluyorum. Galerimizin temsil ettiği ve İstanbul’a getireceğimiz Tony Cragg, Bettina Pousttchi ve Jason Martin gibi sanatçıların eserlerinin, bu kültürel bağlamı zenginleştireceğine ve uzun soluklu bir diyalogun zeminini oluşturacağına inanıyorum.

Pontone Friedrichs adına kurucuları Domenic Pontone “İzleyicilerin eserlerle kuracakları kişisel bağları bizi en çok heyecanlandıran şey.”

Chris Rivers, choes From Above #2, 2025, Tuval üzerine yağlıboya
120 × 120 cm (47,2 × 47,2 inç)

Fuar hazırlık sürecinizden bahseder misiniz? Sanatçı ve eser seçiminde sizi yönlendiren küratöryel strateji neydi?

Bu yıl, Pontone Gallery ile Friedrichs Pontone arasında gerçekleştirdiğimiz ortak stand sunumunu paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Bu iş birliği, bize daha geniş kapsamlı ve katmanlı bir sunum yaratma imkânı sağladı. Hazırlık sürecimiz, çeşitlilik ve bütünlük ekseninde şekillendi: farklı kültürel arka planlardan gelen, ancak resmin biçimsel ve kavramsal imkânlarına ortak bir bağlılık gösteren sanatçıları bir araya getirmeyi amaçladık. Seçkimiz, figüratif ile soyut sanat, realizm ile sembolizm arasında akışkan bir dil kuruyor. İtalyan sanatçı Matteo Massagrande’nin dingin manzaralarından, Güney Koreli Hwang Seontae’nin ışıkla dolu iç mekânlarına; Amerikalı Brad Kunkle’ın altın varaklı düşsel tuvallerinden, Lübnan kökenli Britanyalı sanatçı Henry Jabbour’un duygusal yoğunluk taşıyan yağlıboya manzaralarına kadar uzanan bir yelpazeyi kapsıyor. Amacımız, hem geniş bir ifade alanını hem de küratöryel bir tutarlılığı yansıtmaktı: geleneksel medyumları çağdaş bağlamlara taşıyan, izleyiciyi kişisel ve içsel dünyalarına davet eden sanatçılara yer vermek.

Fuarda temsil ettiğiniz sanatçılar arasında, özellikle Türkiye bağlamında izleyiciyle anlatısı, kültürel referansları ya da kavramsal yaklaşımı açısından güçlü bir bağ kuracağını düşündüğünüz, öne çıkan bir isim var mı?

Türk izleyicilerin, standımızda yer alan bazı sanatçılarımızla güçlü bir bağ kuracaklarına inanıyoruz. Matteo Massagrande’nin zaman ve hafızayla yoğrulmuş, çoğu kez düşsel bir nitelik taşıyan iç mekân resimleri, İstanbul’un çok katmanlı mimari belleğiyle ve kültürel kesişim noktalarıyla doğal bir yankılanma yaratıyor. Diğer yandan, Brad Kunkle’ın yapıtlarında kullandığı altın varak, hem kutsal hem de dekoratif geleneklerden besleniyor; bu yaklaşımın, Türk sanat ve tasarım kültüründeki malzeme zenginliği ve estetik duyarlılıkla güçlü bir diyalog kuracağına inanıyoruz. İzleyicilerin eserlerle kuracakları kişisel bağları ve getirecekleri özgün okumaları görmek bizi en çok heyecanlandıran şey. Bu etkileşime tamamen açık bir yaklaşım benimsiyoruz.

İstanbul gibi kültürel olarak sizin için yeni sayılabilecek bir bağlamda, izleyici ve koleksiyonerlerle ilişkiler kurarken nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?

Bizim yaklaşımımız, gerçek ve samimi bir etkileşimle yola çıkmak. İstanbul’a sabit bir beklentiyle gelmektense, izleyicilerin hangi yapıtlarla nasıl bağlar kurduğunu dinlemeyi ve bu eserler etrafında gelişecek diyaloglardan öğrenmeyi önemsiyoruz. Elbette, güven inşa etmek ve anlamlı ilişkiler kurmak zaman alır. Bizim için Contemporary Istanbul yalnızca bir sergileme alanı değil, aynı zamanda koleksiyonerler, kurumlar ve Türkiye'deki sanat profesyonelleriyle uzun vadeli bir ilişki kurma sürecinin başlangıç noktası. Sunacağımız içeriklerin onlar için yeni ve heyecan verici olmasını umuyoruz. Pontone Gallery ve Friedrichs Pontone, Amerika, Avrupa, Asya ve Avustralya’da faaliyet gösteren uluslararası yapılar. Bu anlamda İstanbul, Doğu ile Batı’nın kesiştiği ve bizim de çokkültürlü programımızla doğal olarak örtüşen bir şehir olarak, bu diyaloğun devamı niteliğinde.

Revolver Galería Kurucu & Direktörü Giancarlo Scaglia: “Revolver için İstanbul'da yer almak, geçici bir buluşma değil, uzun vadeli ilişkilerin başlangıcı.”

Elena Damiani, Unfoldings I-IV, 2023, El oyma Rumi traverten, bakır, çelik
Her biri: 27 × 66 × 27 cm (10 5/8 × 26 × 10 5/8 inç)

Contemporary Istanbul’a bu yıl ilk kez katılıyorsunuz. Fuar hazırlık sürecinizden bahseder misiniz? Sanatçı ve eser seçiminde sizi yönlendiren küratöryel strateji neydi?

Contemporary Istanbul’daki ilk sunumumuz, Latin Amerika’daki sanat pratikleri ile Türkiye bağlamı arasında bir diyalog kurma fikri etrafında şekillendi. Hazırlık süreci, temsil ettiğimiz üç sanatçının —Elena Damiani, José Carlos Martinat ve Chelsea Culprit— üretimlerini öne çıkaran küratöryel bir stratejiye dayanıyor. Her bir sanatçı, güncel meseleleri farklı ama birbirini tamamlayan bakış açılarıyla ele alıyor: Damiani arşiv, jeoloji ve hafıza kavramları etrafında kurguladığı işleriyle zamansallık üzerine düşünmeye davet ederken; Martinat, siyaset, tarih ve teknolojiyi bir araya getirerek eleştirel bir yorum sunuyor. Culprit ise toplumsal cinsiyet, beden ve kimlik temalarını keskin ve doğrudan bir estetikle sorguluyor. Bu üç sanatçının üretimleri, Revolver’in farklı sesleri bir araya getirme ve mevcut sanat söylemlerini sorgulayıp genişletme yönündeki kararlılığını yansıtıyor.

Fuarda temsil ettiğiniz sanatçılar arasında, özellikle Türkiye bağlamında izleyiciyle güçlü bir bağ kuracağını düşündüğünüz - anlatısı, kültürel referansları ya da kavramsal yaklaşımı açısından - öne çıkan bir isim var mı?

İstanbul'da izleyiciyle buluşturmak planladığımız sanatçılardan, Chelsea Culprit'in işleri güçlü bir yankı uyandıracağını düşünüyoruz. Beden, cinsiyet ve kimlik üzerine cesur ve keskin yaklaşımı, izleyicileri temsilin siyaseti üzerine düşünmeye sevk ediyor; hem provoke edici hem de oyunlu bir biçimde. Bu yaklaşım, Türkiye'deki görünürlük, çeşitlilik ve kültürel ifade etrafında dönen devam eden tartışmalarla örtüşüyor. Aynı zamanda Elena Damiani'nin tarih ve coğrafya üzerine yaptığı derinlemesine düşünceler ile José Carlos Martinat'ın kolektif hafıza ve otoriteye dair sorgulamaları, bu konuşmayı genişleterek Türk izleyicileri için çok yönlü bir giriş noktası oluşturuyor.

İstanbul gibi kültürel olarak sizin için yeni sayılabilecek bir bağlamda, izleyici ve koleksiyonerlerle ilişkiler kurarken nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz? Bu süreci uzun vadeli bir etkileşim olarak mı görüyorsunuz?

Revolver için İstanbul'da yer almak, geçici bir buluşma değil, uzun vadeli ilişkilerin başlangıcı. Fuarları, sanatçıları sunmak kadar dinlemek için de bir fırsat olarak görüyoruz ve yeni koleksiyonerler ve izleyicilerle anlamlı diyaloglar kurmayı hedefliyoruz. Damiani, Martinat ve Culprit ile Latin Amerika’nın sanatsal dili ile Türk izleyicilerin duyarlılıkları arasında köprüler kurmayı amaçlıyoruz; böylece süreklilik arz eden bir etkileşim ortamı oluşturacağımızı düşünüyoruz.

İstanbul’un sanat ekosistemi hakkında izlenimleriz nelerdir?

Türk sanat ekosistemi, güçlü bir kimliğe sahip olmakla birlikte, uluslararası diyaloglara da açık, canlı ve gelişen bir yapıya sahip. Katılımımızı, coğrafyalar arasında konuşan ve kendi bağlamlarına derinlemesine kök salmış sanatçıları İstanbul’a getirerek bu dinamizme katkıda bulunma yolu olarak görüyoruz. Revolver’in İstanbul’daki varlığı, bu konuşmayı genişletmeyi ve fuarın ötesinde sürecek bağlantılar kurmayı hedefliyor.


FuarlarContemporary İstanbulKültür-SanatGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper