Notre-Dame’ın çatısını yerle bir eden yangın, katedrali harabeye dönüştürmüş ve bu Dünya Mirası Alanı’nın geleceğinden endişe edilmesine yol açmıştı. Yangın büyük kayba neden olsa da, bir yandan da uzmanlara eşsiz bir fırsat sunarak katedralin yapısında daha önce ulaşılamayan bölümleri incelemelerini sağladı; unutulmuş ölü bedenler bulundu, Ortaçağ zanaatkârlarının çalışma yöntemlerine dair fikir edinildi.
Katedralin duvar işçiliğini inceleyen çalışma grubunu yöneten Bordeaux Montaigne Üniversitesi Ortaçağ sanat tarihi profesörü Yves Gallet, “Şantiyede, katedral duvarlarının inşasında kullanılan malzemeler ve bu malzemeleri işleme ve birleştirme yöntemleri konusunda muazzam ve benzersiz miktarda veri toplama imkânı bulduk,” diyor. Gallet sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu verilere ulaşmak için duvarları, sütunları ve tonozları çok yakından incelememiz gerekiyordu. Bu incelemeyi iskeleden yapabildik ve böylece hem verileri eşsiz bir kesinlikle gözlemleyip kaydedebildik hem de daha önce ulaşılamayan yerlerden örnek alabildik.”
İtfaiye yangını söndürdükten sonra uzmanların zorlu işi başladı; binayı sağlamlaştırmaları ve sonraki restorasyon çalışmalarına rehberlik edecek incelemeleri yapmak için, bir kısmını tekrar kullanabilmeyi de umut ederek, hasar gören malzeme yığınlarını tasnif etmeleri gerekiyordu. Bu uzmanlar metal, taş ve cam malzemeleri inceleyen grupların da aralarında bulunduğu dokuz çalışma grubuna ayrıldı ve arkeologlar iskele ve vinçlerin yerleştirilebileceği alanları kazarak jeofizik etüt çalışmaları yaptı. Eriyen kurşun, hava ve malzemeleri kirlettiği için araştırmacıların toplama ve analiz işlemlerini son derece dikkatli yürütmesi gerekiyordu.Uzmanlar malzemeleri toplayarak güvenli alanlara taşımak için biri kova, diğeri kıskaç taşıyan uzaktan kumandalı robotları kullandı, koruyucu kıyafet giyerek maske taktı ve hatta sahada dekontaminasyon duşu kullandı.
Mezar odasındaki gizemli yapı
Çalışmalar ilerledikçe, arkeologlar [Jacques-Germain] Soufflot mezar odasının altında 1. yüzyıldan kalma bir yapının kalıntılarını ortaya çıkardı, 18. yüzyılda yıkılan haç paravanının 1.000’den fazla oymalı parçasını kazdı ve ruhban sınıfından olan ve olmayan insanlara ait 100’den fazla mezar tespit etti. Önemli bir keşif de, ölüyü onurlandıran transept alanında iki kurşun tabut bulunmasıydı. Bu tabutlardan birinde, 1710’da ölen ve kimliği tabut kapağındaki plaketten tespit edilen katedral rahibi Antoine de La Porte’un kalıntıları bulunuyordu. Diğer tabut isimsizdi ancak daha sonra 16. yüzyılda yaşayan ve bir zamanlar Notre-Dame’da rahip olan şair Joachim du Bellay’ye ait olduğu tespit edildi.

ZEFART
Toulouse III-Paul Sabatier Üniversitesi’nde biyolojik antropoloji profesörü olan Eric Crubézy otopsiden sonra vardığı sonucu şöyle açıkladı: “30-40 yaşlarında bir erkek bedeni tespit ettik; otopsisinde kemikleri ve beyin zarında tüberküloza bağlı lezyonlar gördük. Bu bulgular Joachim du Bellay’ye işaret eden bir dizi kanıt oluşturuyor. Gerçekten de bu yaş aralığında katedrale gömülen kişi sayısı çok azdır; ayrıca bu tür lezyonlara rastlama olasılığı daha da azdır. Tüm bu unsurlar bu bedenin, biyografisini yeniden incelediğimiz Joachim du Bellay’ye ait olduğu hipotezini destekliyor.”
Araştırmacılar yer üstünde de bazı keşifler yaptı. Yangınla birlikte, katedralin yapısında daha önce bilinmeyen demir elemanlar açığa çıktı; bu elemanlar metal çalışma grubu tarafından incelenirken, ahşap çalışma grubu da binanın yanan ahşap çatısına ait yaklaşık 10 bin parçayı inceleyerek montajı ve inşası hakkında daha fazla bilgi edinmeye ve hatta Ortaçağ’daki Fransa iklimini anlamaya çalıştı. Bu sırada taş çalışma grubuysa Ortaçağ taş ustalarının kullandığı yöntemler hakkında değerli bilgiler elde etti.
Gallet bu süreci şöyle açıkladı: “Yangın bazı tonozların çökmesine de neden olduğu için bu tonozları ‘içeriden’ incelememize olanak tanıdı. Bazı şaşırtıcı keşifler yaptık; örneğin tonozlar çok inceydi, duvarcıların bıraktığı yüzlerce işaret vardı ve chevet (kilisenin doğu ucu) duvarlarında 12. yüzyıldan kalma bir oculus’ün (daire şeklinde pencere) kalıntıları bulunuyordu, oysa bu oculus’lerin 13. yüzyılda kaldırıldığı düşünülüyordu. Sonuçta bu bulgular Notre-Dame’ı 12. yüzyıldaki orijinal haline daha yakın şekilde tekrar inşa etmemizi sağlayacak.”
Gallet’ye göre, bu keşifler Ortaçağ taş ve duvar ustalarının derin bilgi birikimini doğrulamakla birlikte, aynı zamanda denemeler yaptıklarını da gösteriyor. Örneğin taş ustalarının nef alanında tonozları destekleyen kirişleri birbiriyle eşleştirirken tereddüt ettikleri düşünülüyor. Gallet, bu veriler iyice anlaşıldıktan ve diğer çalışma gruplarının sonuçlarıyla karşılaştırılarak değerlendirildikten sonra, uzmanların 12. ve 13. yüzyıllardaki katedral inşaat aşamalarının detaylı kronolojisini revize etmesi gerekeceğini de belirtiyor.
Gallet sözlerini şöyle noktalıyor: “En şaşırtıcı olan da şüphesiz dünyanın en ünlü katedrali olan Notre-Dame hakkında bu kadar çok yeni bulgu keşfedebilmek ve tüm şöhretine rağmen hâlâ gizemini koruduğunu fark etmek oldu. Bir başka sürprizse, gotik mimaride mükemmelliğin timsali kabul edilen bu yapının inşaatı sırasında ustaların kendi tahminlerine fazlasıyla başvurduğunu ve düzensizliklerin bulunduğunu görmekti.”