Dia Vakfı, benzersiz yöntemlerle büyük kamusal eserler sipariş etmek ve sergilemek amacıyla 1974 yılında New York’ta kuruldu. Bu benzersiz kurum şimdiyse kuruluş ilkelerinin, çok farklı bir dünyanın ihtiyaçları ve gereksinimlerine göre uyarlandığı yeni bir çağa giriyor. Dia (ismi Antik Yunan dilinde “baştan sona” anlamına geliyor) hiçbir zaman geleneksel müze veya fon kurumu gibi çalışmadı. Üç kurucusu olan sanat simsarı Heiner Friedrich, Philippa de Menil (şimdiki adı Fariha Fatima al-Jerrahi; Schlumberger petrol sahası hizmetleri şirketinin vârisi) ve sanat tarihçisi Helen Winkler Fosdick vakfın amacını şöyle açıklamıştı: “Bu vakfın amacı, maliyetleri ve büyüklükleri nedeniyle bireysel koleksiyoncuların kolay üretemediği, finanse edemediği veya mülkiyetine alamadığı kamusal projelerin planlanması, gerçekleştirilmesi ve sürdürülmesi.”
Bu efsanevi cömertlik, birçoğu Dia tarafından halen korunan çoğu zaman epik, kalıcı arazi sanatı eserlerinin oluşturulmasını sağladı. Bu eserler arasında Robert Smithson’ın “Spiral Jetty” (Sarmal Dalgakıran, 1970), Nancy Holt’un “Sun Tunnels” (Güneş Tünelleri, 1973-76) ve Walter De Maria’nın “The New York Earth Room” (New York Toprak Odası, 1977), “The Broken Kilometer” (Kırık Kilometre, 1979) ve “The Lightning Field” (Yıldırım Tarlası, 1977) işlerinin yanı sıra Dan Flavin’in 1983 yılında kalıcı floresan ışıklı heykeller yerleştirdiği eski itfaiye istasyonu ve kilise olan Dia Bridgehampton da yer alıyor. Dia ayrıca James Turrell’ın devam eden epik projesi “Roden Crater”ın (Roden Krateri) başlatılmasına ve Donald Judd’ın Marfa, Texas’ta şimdiki adıyla Chinati Vakfı’nın kurulmasını sağlayan büyük arzularının yerine getirilmesine de yardımcı oldu.
Dia’nın sanatçıyı odak alan anlayışı 50 yıl sonra bugün hâlâ devam ediyor. 2015’ten bu yana Dia’nın direktörü olan Jessica Morgan, The Art Newspaper’a yaptığı açıklamada, “Kurucularımızın sınırsız kaynakları artık elimizde olmayabilir ama misyonumuz hâlâ birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sıraya sanatçıları koymaktır,” diyor. Fakat Morgan ve ekibi, “Dia’nın hâlâ sanatçılara ‘evet’ diyen bir yer olduğunu ve ne olursa olsun bunu yapmanın yolunu bulacaklarını” söylese de, Morgan işe ilk başladığında Dia’nın yeniden önem kazanması için hızla değişmesi gerektiği kesindi. Morgan bunu şöyle açıklıyor: “Ölmüş beyaz erkek kurumlarının somut örneğiydik. İçinde iki kadın sanatçı bulunan bir koleksiyonu miras aldık ve beyaz olmayan tek sanatçımız On Kawara’ydı.”
Dia hızla Morgan’ın diplomatik şekilde “yeniden diriliş dönemi” olarak tanımladığı sürece girdi. Geçtiğimiz dokuz yıl içinde Dia’nın programı ve koleksiyonu çeşitlendirildiği gibi, 2003’ten bu yana eski büyük kutu baskı fabrikasını kullandığı Beacon (Kuzey New York’ta) ve New York City’deki sergi alanları da konsolide edilerek tekrar faal hale getirildi. Perde arkasındaysa Dia’nın işgücü sendikalaştı ve birkaç sağlam bağış toplama etkinliği mali durumuna istikrar kazandırdı ancak kurumsal anlamda en görünür değişiklik bünyesine kattığı sanatçılar oldu.
Artık hikâyeler eksik değil
Morgan, “1960’lı ve 1970’li yıllar olağandışı dönemlerdi, oysa biz bu hikâyeyi fazlasıyla eksik bir şekilde anlatıyorduk. Son birkaç yılda, bu tarihin parçası olmayı hak eden ama adı tarihe yazılmayan sanatçıları aramıza katmak için son derece bilinçli bir şekilde çaba gösterdik. Önce tarihi düzeltmeye, sonra da ABD ve Avrupa’nın dışına çıkarak daha global bakmaya çalıştık,” diyor. Bu süreç hızlı ilerledi. Morgan Dia’ya ilk katıldığında koleksiyonda yaklaşık 20 sanatçının eserleri bulunuyordu. Şimdiyse bu sayı 71’e yükseldi ve aralarında Meg Webster, Dorothea Rockburne, Senga Nengudi ve Joan Jonas’ın da bulunduğu 24 kadın sanatçının eserleri koleksiyona eklendi.
Jonas şöyle konuştu: “Dia Beacon’a ilk olarak yenilenmeden önce gidip mekânı kayda aldım. En büyük performanslarımdan birini burada Jason Moran’la birlikte gerçekleştirdim ve çalışmam için bodrum katı tamamen bana verdiler. Bunun çalışma hayatımda yaşadığım en iyi durumlardan biri olduğunu söyleyebilirim.” Yeni öncelikse Asya ve Latin Amerika’nın koleksiyondaki temsilini genişletmek. Japonya’da 1960’lı yıllardaki Mono-ha akımının önemli üyelerinden biri olmanın yanı sıra Richard Serra’yla da yakın ilişkisi olan Lee Ufan’ın bir dizi büyük işi 2017’den bu yana Dia’nın koleksiyonunda.
Ayrıca siyah sanatçılar da Dia’da önemli bir rol oynuyor. Kavramsalcı Charles Gaines, heykeltıraş Melvin Edwards ve ressam Sam Gilliam’ın eserleri yakın zamanda koleksiyona eklendi. Morgan, “Sam’i buraya getirdiğimizde Dia’nın parçası olmak istediğini söyledi çünkü Donald Judd en sevdiği sanatçıydı ve bu konuşmayı yapmak onun için çok anlamlıydı,” diyor.
Yeni gelen sanatçıların Dia’nın ana koleksiyonundaki eserlerle ilişkisi bazen sıkıntılı olabiliyor. Eseri şu anda Dia Beacon’daki uzun süreli sergide bulunan Senga Nengudi, Morgan’a göre kendi jenerasyonunun ürettiği çoğu eseri ağırlık, ölçek ve kaynak açısından derinden eleştiren bir sanatçı. Morgan, Nengudi için, “Haddelenmiş çelik yerine kahve, kuru temizleme poşeti ve kedi kumu kullanarak aynı şekilde anlamlı şeyler üretebileceğini gösteriyor,” diyor.
Dia’yı gelecekteki değişikliklere karşı koruyan önemli bir gelişme de New York’taki varlığını yeniden canlandırması oldu. Morgan, Dia’ya ilk geldiğinde yeni mekân inşa edilmesi için önerilen 50 milyon dolarlık planı veto etti. Bunun yerine, 2021 yılında Dia’nın West22.Street’teki mevcut binalarından üçünü birleştiren ve genişleten Dia Chelsea’yi açtı. “New York’ta çok uzun süre kapalı kalıp yalnızca Beacon’da faaliyet gösterdiğimiz için şehirle bağlantımızı kaybetmiştik; bu yüzden Chelsea’deki binamızı kiraya vermeyi bırakıp tekrar sergilerimiz için kullanmaya başladık,” diyen Morgan, Dia’nın her zaman sanatçıların stüdyo olarak sık kullandığı ve “mimarinin geri planda kaldığı son derece pratik, çimento zeminli, gereksiz detayları olmayan” yeniden tasarlanmış endüstriyel alanlarda sergi düzenlediğini belirtiyor.
Canlı performans ve ses işleri
Dia Chelsea’nin kabaca tasarlanmış alanlarında büyük oranda genç sanatçılara ait büyük geçici sergiler düzenleniyor. Bu sergiler Dia’nın anlayışıyla tutarlı olarak sanatçılarla yakın ilişki halinde ve birkaç yıla kadar uzayabilecek ucu açık bir dönem için geliştiriliyor. Sergiler ayrıca başlangıçta Dia’nın varlık sebebi olmasına rağmen artık faal olmayan sipariş programının Morgan tarafından daha geniş ölçüde yeniden faal hale getirildiğine işaret ediyor. Dia’nın mekânlarını faal hale getiren ısmarlama eserler,artık çoğu zaman vakfın koleksiyonuna ekleniyor. Örneğin Dia son dönemde Kolombiyalı sanatçı DelcyMorelos’un toprak, seramik ve kurtarılmış nesnelerden oluşan kapsamlı ve keskin bir enstalasyon olan “Cieloterrenal” (Dünyadaki Cennet, 2023) eserini satın alarak 20 Temmuz’a kadar Dia Chelsea’de sergiledi.
Dia’nın canlı performans ve ses işlerini ön plana çıkarması vakfın radikal geçmişini güncel programına yansıtmak için kullandığı bir başka yaklaşım. Morgan, koleksiyona eser eklemeye başlamadan önce Dia’nın tarihini bilmenin kendisi için önemli olduğunu söylüyor; Morgan’ın ilk büyük Dia projesi, La Monte Young ve MarianZazeela’ya ait “DreamHouse”un (Düş Evi, 1979-1985) 2015’te Chelsea’de yeniden yaratılmasıydı. Dia’yla çalışan ilk sanatçılar olan Young ve Zazeela’nın“Dream House” eseri vakıf tarafından satın alınan üç katlı Tribeca binasında uzun süreli müzikal kompozisyonlara ev sahipliği yapan ses ve ışık ortamı formunu aldı. Dia’nın diğer canlı işleri arasında dansçı ve koreograf Trisha Brown ve Steve Paxton’ın performansları da bulunuyordu. 2020 yılına gelindiğindeyse, Detroit’li tekno müzik yapımcısı Carl Craig’in mekâna özgü ses ve ışık enstalasyonu “Party/AfterParty” (Parti/Parti Sonrası Parti) işi yeni bir yaklaşımın işareti oldu. Craig, yapımı beş yıl süren bu işle Dia’nın bodrum katının “depo parti kilisesi”ne dönüştüğünü söylüyor. “Sanat dünyasındaki kariyerimin Dia tarafından keşfedilmeme bağlı olduğunu düşünüyorum ve Dia’da sergi açmanın yanı sıra ‘Party/After-Party’nin kalıcı koleksiyona alınmasından mutluluk duyuyorum.”
Mayıs ayında Dia’nın 50. yıldönümü için düzenlenen öğle yemeğine 200’ü sanatçı olmak üzere vakfın geçmişi ve bugününde rolü olan 600’den fazla isim katılırken, kurucu ortak Al-Jerrahide etkinliğin yönetimini Morgan’la birlikte üstlendi. Bu etkinlikte, Dia Beacon’ın yaklaşık 2.800 metrekarelik alt galerisi için ısmarlanan Steve McQueen’e ait “Bass” (Bas, 2024) işinin açılışı da yapıldı; yalnızca ışık, renk ve sesten oluşan bu proje sanatçının bugüne kadarki en soyut işiydi.
Morgan, “İlk başladığım zamanlara geri dönüp baktığımda, doğrudan Steve için sergi açmamız asla mümkün değildi,” diyor. “Ama şimdi sesle kurduğumuz tutarlı ilişkiyi ve Dia’ya ilgi gösteren ve yanıt veren çağdaş sanatçılarla çalıştığımızı ve bu sanatçıları değerlendirdiğimizi düşününce Steve’den iyisi olamazdı diyorum. Bu sergi bizim tarzımızı çok iyi yansıttığı gibi, aynı zamanda tamamen Steve’in tarzında; sonuçta bu Steve’in Dia projesi, öyle değil mi?”