Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Sahneden
Söyleşi

Bir şehrin ritmi, bir festivalin hafızası: Tüm bir yaz müzik…

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), Borusan Holding’in desteğiyle düzenlediği 53. İstanbul Müzik Festivali, 32. İstanbul Caz Festivali ve Gezgin Salon Festivali ile yaz boyunca şehri müzikle buluşturuyor.

Esin Hamamcı
4 Temmuz 2025
Fotoğraf: Cem Gültepe

Fotoğraf: Cem Gültepe

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) bu yıl Borusan Holding’in desteğiyle, ‘Sınırların Ötesinde’ temasıyla 53. İstanbul Müzik Festivali'ni; 32. İstanbul Caz Festivali ve Gezgin Salon Festivali'ni düzenlerken, biz de mikrofonu festivali yıllar boyu takip eden sadık izleyicilere, sektördeki önde gelen müzisyenlere, kültür-sanat dünyasından isimlere ve İKSV ekibine uzattık. Onlara hem hafızalarına kazınan konser anılarını hem de festivalin İstanbul’a, müziğe ve şehir kültürüne kattıklarını sorduk. Ortaya, festivalin bireysel hafızalarda bıraktığı izlerden kolektif kültürel mirasa uzanan çok katmanlı bir anlatı çıktı.

İKSV 53. İstanbul Müzik Festivali’ne bir bakış

İstanbul Müzik Festivali, yarım asrı aşkın süredir klasik müziğin en parlak diyebileceğimiz yıldızlarını ve prestijli topluluklarını İstanbul’un tarihi ve modern sahnelerinde ağırlayarak unutulmaz anlara imza attı. Festivalin doruğa ulaştığı konserlerden biri de kuşkusuz 2004’teki mükemmel tekniği ve olağanüstü sesiyle müzik dünyasının en aranan sopranolarından olan Lynne Dawson’un şef Giovanni Antonini yönetimindeki Basel Oda Orkestrası eşliğinde Mozart, Haydn ve Boccherini’nin yapıtlarını seslendirdiği, Aya İrini Müzesi’ndeki konser olmuştu. Aya İrini’deki konserler arasında unutulmayanlardan bir diğeri de dünyaca ünlü mezzosoprano Cecilia Bartoli’nin üç gece boyunca sahne aldığı ve her performansında Freiburg Barok Orkestrası’nın eşlik ettiği, 2006 konserleriydi. Geçen yıl, 8 yıl aradan sonra festivalde yeniden sahne alan çağımızın en iyi piyanistlerinden Maria João Pires & Festival Strings Lucerne konseri de unutulmazlar arasındaydı.

Çağımızın en büyük keman virtüözlerinden Frank Peter Zimmermann

Fotoğraf: Irène Zandel Hänssler

53. İstanbul Müzik Festivali ise bu sene de, her sene olduğu gibi AKM’de Tekfen Filarmoni Orkestrası’yla (11 Haziran) seyircilerine yeniden merhaba dedi. Açılış konserinde Bulgaristan Ulusal Filarmoni Korosu ve Şef olarak Aziz Shokhakimov yer aldı. Star isimler arasında ise Almanya’nın dünya çapında üne sahip topluluklarından, festivalde iki konserle romantik rüzgarlar estirecek NDR Elbphilharmonie var ve ilk konseri çağımızın en büyük keman virtüözlerinden Frank Peter Zimmermann’la (19 Haziran) AKM’de yapacak. NDR Elbphilharmonie ve Grammy ödüllü daimi şefi Alan Gilbert festivaldeki ikinci ve son konserinde ise iki Echo Klassik ödüllü Chopin yorumcusu Rafał Blechacz’a (20 Haziran) eşlik edecek. Festival 26 Haziran’a dek AKM, Büyükdere, Cemal Reşit Rey, Fransız Sarayı, Süreyya Operası, Kınalıada Hristos Rum Ortodoks, Manastırı, Sakıp Sabancı Müzesi, Salon İKSV, The Grand Tarabya, Yıldız Parkı, Yoğurtçu Parkı, Zorlu PSM gibi farklı mekânlarda devam edecek.

İstanbul Müzik Festivali Direktörü Efruz Çakırkaya: “Türkiye’de klasik müzik alanında bu kadar uzun soluklu ve prestijli çok az etkinlik var”

Fotoğraf: Fatih Yılmaz

“1973’ten beri kesintisiz olarak düzenlenen İstanbul Müzik Festivali, hem Türkiye’de hem de uluslararası klasik müzik sahnesinde çok önemli bir yere sahip. Türkiye’de klasik müzik alanında bu kadar uzun soluklu ve prestijli çok az etkinlik var. Bu da festivali kültürel süreklilik açısından oldukça değerli kılıyor. Türkiye’de klasik müziği daha geniş kitlelere ulaştırma konusunda büyük rol oynayan festival, ülkemizde yetişmiş müzisyenlerin ulusal ve uluslararası alanda tanıtımı için önemli bir platform, bir vitrin görevini üstlenirken aynı zamanda genç yeteneklere de yer vererek kariyerlerine katkıda bulunuyor. Türkiye'nin kültürel diplomasi araçlarından biri olan, batı ile doğu arasında bir kültürel köprü işlevi gören, farklı coğrafyalardan gelen müzisyenlerin buluşması ve kültürel alışverişi açısından eşsiz bir ortam sağlayan festival 2010 yılından bu yana çağdaş bestecilere yeni eser sipariş ederek klasik müzik repertuvarına da katkı sağlıyor. İKSV olarak, Borusan Holding’in desteğiyle düzenlediğimiz 53. İstanbul Müzik Festivali’ni ‘Sınırların Ötesinde’ temasıyla kurguladık. Bu yıl festivalde, benzer geçmiş ve gelenekleri paylaşan Türk, Yunan, İran ve Azerbaycan sazları ile müziklerinin bir araya geldiği konserlerde sınır tanımayan kültürel mirasımızı keşfedeceğiz. Barok, romantik, klasik ve çağdaş dönemlere ait 17. yüzyıldan 21. yüzyıla uzanan eserlerin breakdance, hip-hop, yoga, resim, görselleştirme ve tiyatroyla buluşacağı yenilikçi performanslarla farklı disiplinlere doğru sınır ötesi yolculuklara çıkacağız. Farklı disiplinlerin bir araya geleceği ve festival temasıyla ilintili olan Danstan Tablolar, Revolta, Caravaggio & Monteverdi, Ada, Tellerin Aşkı ve Yarının Kadın Yıldızları son derece yaratıcı, sıra dışı ve kaçırılmaması gereken projeler. Türkiye’de ilk kez konser verecek NDR Elbphilharmonie ve Camerata Salzburg ile sahnede olacak çağımızın yaşayan en iyi yorumcularından Rafał Blechacz, Frank Peter Zimmermann ve Hélène Grimaud’nun performansları da hafızalarımızda ve kulaklarımızda unutulmayacak anlar bırakacak. Her yıl olduğu gibi şehrin prestijli konser salonları, İstanbul’un en büyülü tarihi yapıları, kutsal mekânları ve kamusal alanları festivalin heyecan verici sahneleri olacak. Tüm müzikseverleri festival heyecanını paylaşmaya davet ediyorum.”

İKSV 32. İstanbul Caz Festivali’ne bir bakış

İstanbul Caz Festivali’yle temmuz ayı caz ayına dönüşecek. Bu yıl 32’ncisi gerçekleşecek festival bugüne dek hangi özel isimleri ağırlamadı ki! En iyi konserleri arasında 1997 yılındaki Marcus Miller, Eric Clapton, David Sunborn, Steve Gadd konseri belki de başta gelir. Her biri kendi alanında müzikal efsane olan bu dört isim, aynı sahnede buluşarak türler ötesi bir müzikal sinerji yarattı ve İstanbulluların hafızasına kazındı. Bu denli farklı müzikal geçmişlerden gelen ustaların aynı sahnede doğaçlama ağırlıklı bir performans sergilemesi, izleyenler için büyük bir ayrıcalıktı. 1995 yılı, Türkiye’de büyük ölçekli caz orkestralarının nadir sahne aldığı bir dönemdi. Lincoln Center Jazz Orchestra gibi dünya çapında prestije sahip bir topluluğun sahneye çıkması, cazseverler için bir ilkti ve festivalin uluslararası gücünü perçinleyen bir gösterge olmuştu. Wynton Marsalis, sadece usta bir trompetçi değil, aynı zamanda caz tarihinin en önemli anlatıcılarından, koruyucularından biri. Klasik ve caz alanında Grammy kazanan ilk sanatçı olması da onun teknik ustalığını ve yorum gücünü öne çıkarıyor. Marsalis’in önderliğinde İstanbul’da sahne alması, o dönemde Türkiye için büyük bir kültürel olay niteliği taşıyordu. 1996’daki Keith Jarrett Trio; 1997’deki Marcus Miller, Eric Clapton, David Sunborn, Steve Gadd; 2002’deki Charlie Haden & Pat Metheny; 2003’teki Ornette Coleman; 2009’daki Stanley Clarke, Marcus Miller, Victor Wooten konserleri ise cazseverlerin unutamayacağı en iyi konserler arasında yer aldı. En unutulmaz anlardan biri de Nick Cave & The Bad Seeds’in 21 Ağustos 2022’de İstanbul Parkorman'da verdiği konser oldu. Bu efsanevi konser, İKSV’nin 50. kuruluş yılı kutlamaları kapsamında düzenlenen özel bir etkinlikti. Grubun 2018’deki İstanbul performansından sonra şehre dönüşünü simgeledi ve hayranlar için uzun zamandır beklenen bir buluşma niteliği taşıdı. Konser, Nick Cave'in sahne enerjisi ve izleyiciyle kurduğu samimi bağ ile öne çıktı. Sahne önündeki hayranlarıyla fiziksel temas kurarak herkesin elini tutmasıyla, aralarında dolaşmasıyla, uzatılan kağıt ve eşyaları imzalayarak ve sık sık seyirciyle etkileşime girmesiyle unutulmaz bir atmosfer yarattı.

Max Richter ilk kez İstanbul’a geliyor

Fotoğraf: Marie Sutter

Bu sene ise festival başlar başlamaz yine harika konserlere tanıklık edeceğiz. 1-17 Temmuz tarihleri arasında Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu başta olmaz üzere, Ataşehir Amfili Parkı, Beylikdüzü Yaşam Vadisi, Fransız Sarayı, Hilton İstanbul Bosphorus, İstanbul İtalya Başkonsolosluğu, Kabataş İskelesi, Kalamış Atatürk Parkı, Kadıköy Sineması, Moda Sahnesi, Swiss Otel The Bosphorus ve The Marmara Esma Sultan Yalısı gibi farklı mekanlarda izlenebilecek. 32. İstanbul Caz Festivali’nin 1 Temmuz’daki açılış konserini Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda Afro-Küba cazının duayen ismi, 7 dalda Grammy ödüllü caz ikonu Chucho Valdés’le gerçekleşecek. 2 Temmuz’da Harbiye Açık Hava’da Latin gitarının öncülerinden Hermanos Gutiérrez, Türkiye’deki ilk büyük konserleri için festivale gelecek. 3 Temmuz’da yine Harbiye Açık Hava’da yılın merakla beklenen konserlerinden biri olan, elektronik müzik ve çağdaş klasik müzik arasında kurduğu köprülerle yeni bir devir açan besteci ve piyanist Max Richter konseri olacak. Richter ilk kez İstanbul’da izlenebilecek.

İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer: “Festival, yılların eskitemediği, her gelişinde yıllanmış bir şarap gibi”

Fotoğraf: Muhsin Akgün

“İstanbul’da caz ve festival deyince akla temmuz ayının gelmesinin bir sebebi olsa gerek. Benim için var; mesela yıllar önce festivalde rehber olarak çalışırken İstiklal Caddesi boyunca eşlik ettiğimiz New Orleans’lı marching band’ler. Eminim bir başkasına sorsanız, 2004 yılında şakır şakır yağmura rağmen ısrarla izledikleri Charlie Haden Liberation Music Orchestra konserini söyleyebilir. Veya Şan Tiyatrosu’nun harabelerinde gerçekleşen Antony&The Johnsons konseri. Veya Caz Vapuru’nun boğazdaki turlarından biri… Hepsi İstanbul Caz Festivali’nin 31 yıllık tarihinden çok güzel anlar olarak bu şehrin belleğine, kültür tarihine kazınmış durumda. Bu yaz da 1-17 Temmuz tarihleri arasında 32. kez kavuşacağız festivalimize. Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi yine ana mekânımız, 1997’den beri olduğu gibi Garanti BBVA da festival sponsorumuz olarak yanımızda. Festival, yılların eskitemediği, her gelişinde yıllanmış bir şarap gibi daha tatlılaşan, derinleşen müziği ile Latin cazın efsane ismi Chucho Valdez ile başlayacak. Sonrasında ise taptaze bir gitar ikilisi, yine Latin Amerika ama yepyeni bir yorum ile Hermanos Gutierrez’i dinleyeceğiz. 3 Temmuz’da ise bu sefer çağımızın en önemli bestecilerinden Max Richter’i ilk kez ağırlayacağız. Caz Vapuru, Parklarda Caz gibi klasikleşmiş etkinliklerimiz bu yıl da devam ediyor. Ama iki konser var ki, kaçırmamanız gerektiğini özellikle söylemem lazım. İlki, herhalde çok gecikmeden birkaç yıla ilk Grammy ödülünü de alacak muhteşem bir ses, Jazzmeia Horn. Diğeri ise, alternatif cazın ikonik basçısı, müzisyenlerin müzisyeni Meshell Ndegeocello. Gerisini keşfetmek de size kalsın. Cazda Buluşalım!”

Gezgin Salon Festivali (Salon İKSV)

Şehir merkezinden doğaya taşınan bu müzik etkinliği, yıllardır önemli isimleri dinleme fırsatı yarattı. Yılın iki günü gerçekleşen, genellikle alternatif ve bağımsız müzik türlerine ilgi duyanlara hitap eden bu festivalde en merakla takip edilen konserler belki de 2022 yılında gerçekleşmiş, o yılkiki line-up herkesin dikkatini çekmişti. Bunlar arasında, elektronik müziği Berlin’den dünyanın en uzak köşelerine taşıyan Moderat; İki Grammy ödüllü enstrümantal müzik grubu BADBADNOTGOOD, dream pop'un önde gelen gruplarından Cigarettes After Sex; özellikle “Indıgo Night”la insanların kalbini çelen ve Orta Doğu’ya bir yolculuğa götüren Tamino; The Wall Street Journal’den Billboard, Rolling Stone ve Pitchfork’tan övgülere doyamayan Rhye; post-punk, new-wave ve synth-pop'un kesiştiği yerde duran ve Rusça söyleyen ekibin karanlık ama dansa müsait müziğiyle Molchat Doma; Londra’nın kozmopolit kültüründen doğan, 70’lerin saykedelik ruhunu İstanbul’a getiren Kit Sebastian; İstanbul’dan sevilen isimler arasında Jakuzi, Palmiyeler, Islandman ve Barış Demirel gibi isimlerin yer aldığı festival büyük beğeni toplamıştı. 2024’teki İskoç rock grubu Travis de festivaldeki enerjik performansıyla izleyicileri coşturmuştu.

Gezgin Salon Festivali’nde merakla beklenen isimler

Salon İKSV’nin kendi mekânının dışına taşan Gezgin Salon Festivali uzun zamandır Parkorman’da gerçekleşiyor. +1 Sunar: Gezgin Salon Festivali 2025 için gözler tekrar Haziran’ın son hafta sonuna çevrildi. 28-29 Haziran’da Parkorman’da yapılacak konserlerin merakla beklenenleri arasında başta shoegaze ve dream pop’un efsanevi grubu Slowdive geliyor. İki günlük müzik maratonunun yıldızları arasında Fransız elektronik müziğinin ikonik ikilisi AIR, Fransız elektronik sahnesinin yeni nesil temsilcisi French 79, NEIL FRANCES ve King Hannah sayılabilir.

Salon İKSV Yöneticisi Rânâ Uludağ: “Gezgin Salon Festivali, özlediğimiz festival ruhunu İstanbul’da yaşatmaya devam ediyor”

Fotoğraf: Muhsin Akgün

“İstanbul’da bir yaz gününü geçirmenin en keyifli yolu benim için her zaman festivaller olmuştur. Özellikle üniversite yıllarımda, şehrin pek çok ormanlık alanını, plajını ve geniş açık alanlarını hayranı olduğum gruplar sayesinde keşfettim. Mesela Hezarfen Havalimanı’na bir daha yolum düşer mi, bilmiyorum… Şehirde yazın habercisi olarak hafızalara kazınmaya başlayan +1 Sunar: Gezgin Salon Festivali, 4. Edisyonu ve 28-29 Haziran’da iki günlük programıyla özlediğimiz festival ruhunu İstanbul’da yaşatmaya devam ediyor. Bu yıl benim favorim, kültleşmiş albümleri Moon Safari için özel dünya turuna çıkan AIR. Kendini orman havası içinde ritimlere kaptırmak isteyenler için Neil Frances ve Lalalar kaçırılmaması gereken isimler. Rock severler içinse, shoegaze deyince akla gelen efsanevi gruplardan Slowdive ve indie-rock sahnesinin genç temsilcilerinden King Hannah’yı mutlaka izlemenizi öneririm.”

İKSV Genel Müdür Yardımcısı Yeşim Gürer Oymak: “Bu festival, mesleğimde ilk birikimlerimi oluşturmamı sağladı”

Fotoğraf: Muhsin Akgün

“Benim kişisel tarihimde İstanbul Müzik Festivali özel bir yere sahip. İlk gençlik yıllarımdan beri takip ettiğim, AKM’nin kapısında sıraya girip heyecanla biletlerinin çıkmasını beklediğim bu festival, benim sadece müzik zevkimi ve dünya görüşümü zenginleştirmekle kalmadı, aynı zamanda mesleğimde ilk birikimlerimi oluşturmamı ve ilk adımlarımı atmamı sağladı. Festivalde ilk gittiğim konserin ne olduğunu tam olarak anımsayamıyorum ama 1986’da AKM’de gerçekleşen Ivo Pogorelich konserini unutamam. Öğrencilik yıllarımda salonda ışıklar sönmeden önce, en arka sıralardan önde kalan boş yerlere koşar, konserleri en güzel yerlerde izlerdim. Yıllar içerisinde son dakikada en iyi koltuğa geçme konusunda epey tecrübelenmiştim. Konservatuarda genç bir piyano bölümü öğrencisi olarak, o yılların en çok konuşulan piyanisti Pogorelich’i yakından izleme konusunda her zamankinden daha da hevesliydim. O gün salonun ışıkları söner sönmez, ön tarafta gözüme kestirdiğim boş sıralara doğru koşturdum. Öne gelince bir de ne göreyim, birinci sıranın tam ortasında bir koltuk boş! Büyük bir heyecan ve sevinçle yerimi aldım. Ama yerimi almamla birlikte sol tarafımda vakfın Başkanı Nejat Eczacıbaşı’nın olduğunu görüp ürperdim ama artık iş işten geçmişti. Sanatçı sahneye çıkmış, alkışları almaya başlamıştı. Ben koltuğun ucunda ne yapacağımı bilemez şekilde dururken, Nejat Bey kolumu tutup yavaşça orada oturabileceğimi söyledi. Kendisiyle bu unutulmaz konseri yan yana seyrettiğim gibi konser arasında sohbet etme imkânı da bulmuştum. Festivallerimiz bugün hâlâ bana aynı heyecanı yaşatıyor.

Bu sene özellikle NDR Elbphilharmonie’nin AKM’de vereceği konserleri hiçbir klasik müzik takipçisinin kaçırmaması gerektiğini düşünüyorum. Tabii diğer İKSV festivalleri de heyecan verici konserlerle dolu. İstanbul Caz Festivali'nde Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'ndaki Chucho Valdes’li açılışını heyecanla bekliyorum. Max Richter konserinin sadece caz değil klasik müzik dinleyicilerine de hitap edeceğine eminim. Gezgin Salon Festivali de her yıl yepyeni topluluklarla tanışmamı sağlıyor. Bu iki günlük festivalin her yıl bana adeta bir gençlik aşısı yaptığını hissediyorum!”

Gazeteci, Yazar Zeynep Oral: “İKSV festivalleri, ülkenin aydınlık yüzü ve enerji kaynağıdır”

“İKSV’nin festivalleri bir ‘mucize’dir. Olanaksızı ‘olur’ kılar. Yaratıcıdır. Bir festivalle (Müzik’le) başlayıp, sinema, tiyatro, caz festivallerini ve bienali doğurdu. Geçmişle geleceği buluşturdu. Ülkenin aydınlık yüzü ve enerji kaynağı oldu. Bir anı: Birinci İstanbul Festivali. Muhteşem Yehudi Menuhin geldi. İlk akşam Suna Kan ve Ayla Erduran’la Vivaldi’nin Üçlü Keman Konçertosu’nu; ertesi akşam da Menuhin ve İdil Biret, Beethoven Sonatları çalacaklar. Biletler çoktan tükenmiş. Birden skandal patlak verdi! İlk konserin notaları ortada yok! Kayıp! Millet birbirine girdi! Nasıl bir panik! Derhal İdil Biret bulundu. Orkestra partisyonunu piyanoda çalabilir miydi? Harika bir zeka ve hafızaya sahip İdil Biret ‘Çalarım!’ dedi. Bütün gün çalıştılar. Son anda (Şefik Yüksel sayesinde) notalar bulunda ve orkestra çaldı. İdil de alçak gönüllülükle orkestra arasında yerini aldı. Üç ‘kemancı’ birbirlerinin gözlerine bakarak, birbirlerine aşkla bağlanarak eseri seslendirdi. Üçlü konçerto sona erdiğinde millet ayakta alkışlıyordu. İşte o zaman Menuhin, müthiş bir incelik gösterdi. Konsere solist olarak katılmadığı için gerilerde kalmaya çalışan İdil Biret’i elinden tutup iki keman ustamızın, Ayla Erduran ve Suna Kan’ın yanına getirdi. Kendi iyice kenara çekilip, bu üç genç kadının önünde yerlere dek eğildi. Salon coştu, dalgalandı. Üç sanatçımızı ilk kez bir arada alkışlıyorduk. Ben sabahtan akşama bütün o günü, heyecanı, doruğu Muharrem Nuri Birgi ve Menuhin’le birlikte yaşadım! Unutmam imkansız!”

Müzik eleştirmeni, yazar Evin İlyasoğlu: “Aya İrini'deki etkinlikler bir başka güzeldi”

“İzlediğim ilk İKSV Müzik Festivali sanırım 1976 yılındaydı. O sırada bir hanımın ‘Bizim de yazlığımız yok ama festivalimiz var!” dediğini hiç unutmam. Onca yıl İstanbul dünyanın dört bir yanından ünlüleri ağırladı. Henüz Google yoktu. Biz de Gramophon gibi yabancı müzik dergilerine abone olur, festivale çağrılan ünlüleri önce oradan tanımaya çalışırdık. Aya İrini'deki etkinlikler bir başka güzeldi.

53. yılını kutlayacağımız bu festivalde ise çellist Gautier Capuçon ve piyanist Alexanddre Kantorov ikilisi; Camerata Salzburg eşliğinde baş kemancı G. Gusso yönetimindeki konserde piyanist H. Grimaud'nün çalacağı Brahms 1. piyano konçertosu; NDR Elbphilarmonie’nin eşliğinde Kemancı Frank Peter Zimmerman'ın çalacağı Brahms’ın Re majör konçertosu; BİFO ile Rossini Gecesi; Caravaggio & Monteverdi: Danstanr Tablolar; Geneva Camerata Revolta ve bir de dünya prömiyeri yapılacak olan Valentin Silvestrov'un Hafıza Anları V başlıklı eserinin V. Tchumburidze, A. Kobekina, A. Botvinov'un triosunu kaçırmayın, diyorum.”

Keman Sanatçısı Cihat Aşkın: “İlk konserimi 19 yaşında bu festivalde verdim”

“İstanbul Müzik Festivali, benim için yalnızca bir sanat platformu değil, aynı zamanda hayatımın en değerli anılarından birini barındıran, kişisel bir yolculuğun simgesidir. Henüz 13-14 yaşlarında bir konservatuvar öğrencisiyken, festivalin programı açıklandığında heyecanla bilet kuyruğuna girer, geceyi dışarıda geçirir ve ilk bilet alanlardan biri olmak için sabırsızlanırdım. O yıllarda, İstanbul Festivali yalnızca bir etkinlik değil, hayallerime ulaşmanın bir parçasıydı. İlk konserimi 19 yaşında bu festivalde vermek benim için tarifsiz bir onurdu. Yıllar içinde İstanbul Festivali’nde birçok önemli konser verdim ve 2021 yılında festivalin Onur Ödülü’ne layık görülmek, hayatımda çok özel bir dönüm noktası oldu. Bu festival, İstanbul’un kültürel kimliğine katkı sağlayan en önemli yapılardan biri. İstanbul’un sanatla yoğrulmuş ruhunu besleyen bu büyük organizasyonun, daha uzun yıllar şehrimize değer katmasını diliyorum.”

Nardis Jazz Club İşletmecisi ve Jazzdergisi.com Genel Yayın Yönetmeni Zuhal Focan: “Caz Vapuru, Parklarda Caz, İstanbul Caz Festivali’nin en keyifli etkinlikleri”

“İKSV’nin 53. Müzik Festivali ve 32. Caz Festivali her yıl olduğu gibi şehre kültür ve sanat değeri katmaya devam edecek. İstanbul Festivali olarak başladığı yıllardan beri her yıl heyecanla beklediğimiz Caz Festivali bu yıl, 17 gün boyunca yerli yabancı pek çok sanatçıyı ağırlayacak. Festivalin gözdeleri Chucho Valdés, Hermanos Gutiérrez, Max Richter, Grégory Privat, Jazzmeia Horn, Meshell Ndegeocello, Chiara Civello, Rogê, ABD’de yaşayan, yeni projesiyle Mehmet Ali Sanlıkol olacak. Yıllar içinde dinlediğim konserlerden aslında pek çok anı var. Oğlumuz küçükken bırakamayıp yanımızda taşıdığımız zamanlar, Önder’in (Önder Focan) de çaldığı kulis anıları… Jon Faddis’in oğlumuz Ali’yi kulağına trompet çalarak uyandırması var ki, Önder’in, ‘Hah işte intikamım alındı, beni uyutmadığın gecelere gelsin!’ deyişini unutmam. Temmuz ayında hiç beklenmeyen 30 derece sıcak bir günün ardından tam konserin ortasında yağan sağanak yağmurlu konserler… Festivalin Esma Sultan Yalısı’nda tüm müdavimleri bir araya getiren zamanlarında Ayten Alpman’ın ödül almak için beklerken tir tir titrediğini görüp ‘Bunca yıldır sahnelerdesin ablacığım bu heyecan niye?’ dediğimde, ‘Ben bu heyecan için yaşıyorum,’ demişti. Nurlar içinde olsun. Caz Vapuru, Parklarda Caz İstanbul Caz Festivali’nin en keyifli etkinlikleri. Şimdiden herkese iyi konserler diliyorum.”

Piyanist Kerem Görsev: “İlk konserim 1995 yılında Harbiye Açık Hava’da olmuştu”

Fotoğraf: Tolga Ünsün

“1972 veya 1973 yılında Aya İrini Kilisesi’nde Carr Orff yapıtı olan Carmina Burana’ya gitmiştim. Babam götürmüştü, konservatuar öğrencisiydim ve etkilenmiştim, hiç unutamam. Yıllar sonra klasik müzik festivaline New York Filarmoni orkestrası gelmişti, Mahler’in bir eseri çalınıyordu. Ve orkestrada -saymıştım- 8 Korno (frenc horm) vardı. Eserin başlangıcındaki o nüansı hayatımın sonuna kadar unutamayacağım. Sonra pek çok klasik konsere gittim, hepsi muhteşemdi fakat bu iki konserin yeri başkaydı.

Gelelim Caz Festivali’ne… 1994 yılında özerkliğini ilan etmişti ve ben büyük heyecanlar içinde Açık Hava Konserleri’ni takip ettim. Dünyada kim var kim yok herkes geldi. Bu arada 1994 yılından önceki konserleri de unutmamak lazım. Miles Davis, Oscar Peterson, modern Jazz Quartet vs. Benim ilk konserim 1995 yılında Harbiye Açık Hava’da olmuştu, Jashua Redman Quartet konserinde ön gruptum. Yıllardır bu festivalde yer aldım. Bu sene de son albümüm Clear Horizon’ı 11 Temmuz’da çalacağız. İKSV ülkemizin ve İstanbul’un dünyaya tanıtılmasında önemli bir vakıftır ve kurucusu Sayın Nejat Eczacıbaşı’nı saygı ve rahmetle anıyorum.”

Caz müzisyeni Ferit Odman: “Salon İKSV’de Wayne Shorter’ı görmek adeta zamanı durdurdu”

“İstanbul Caz Festivali yıllardır hayatımın bir parçası oldu. Hem izleyicisi hem de sahneye çıkan bir müzisyen olarak, İstanbul’da böyle köklü bir organizasyonun varlığı bana hep ilham verdi. Unutamadığım anlardan biri, Quintetim ile Salon İKSV’de Stefano Di Battista’yı konuk ettiğimde yaşandı. Wayne Shorter, o akşam kapıdan bizi izlemeye gelmişti. Onu orada görmek adeta zamanı durdurdu. Caz tarihine yön vermiş bir efsanenin sizi dinlemesi, sahnede yaptığınız şeyin değerini bir anda bambaşka bir boyuta taşıyor. Bu festivaller sadece konserlerden ibaret değil. Şehrin dört bir yanını müzikle buluşturuyor, gençlere yeni ufuklar açıyor; hem yerli hem yabancı müzisyenler arasında köprü kuruyor. İstanbul’un o çok katmanlı ruhunu müzikle daha da derin hissettiriyor. Yıllar geçtikçe festivalin anıları da birikiyor ve her biri bir sonraki jenerasyon için yeni bir yol haritasına dönüşüyor.”

Caz yazarı ve Dark Blue Notes Kurucu Ortağı Burak Sülünbaz: “Festival, müzikle olduğu kadar toplumsal olaylarla da iç içe bir deneyim”

“İstanbul Caz Festivali, yıllardır kültürel hafızamıza iz bırakan köklü bir festival. Caz ve komşu türlerden unutulmaz anılar biriktirdiğimiz bu festivalde, caz aşkıyla nefes alan müzikseverler olarak sayısız özel anlar yaşadık. Festival kitapçıklarına konser tanıtımları yazdım, konserler hakkında değerlendirme yazılarım yayımlandı. Festival hatıralarımda ilk aklıma gelen 2016’da TRT Big Band Orkestrası ve Allan Harris, Roberta Gambarini ve Roy Hargrove’un sahne aldığı akşam. Türler ötesi müziği ile caz tarihine unutulmaz bir imza bırakan Hargrove ile vefatından önce son defa o akşam konuşma şansı yakalamıştım. Sahne aldığı akşam, Hargrove'un enerjisiyle büyülensek de sahne arkasında uzun süredir süren hastalığının etkilerini görmek hüzün vericiydi. Festival, müzikle olduğu kadar toplumsal olaylarla da iç içe bir deneyim. 2013’te Gezi protestoları sırasında biber gazı sızan İtalyan Kültür Merkezi’nde büyük keyifle izlediğim Salvatore Bonafade Trio konserinde müziğin her şeye rağmen devam etmesi ve 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle yarıda kalan Hugh Coltman-Shadows, Songs of Nat King Cole konseri hafızamda. Pek çok caz müzisyeni ile İstanbul Caz Festivali vesilesiyle buluşma şansı yakalamıştım. Kendi imkanlarımla ayarladığım Chris Potter ile röportaj için gittiğim otelde Dave Holland’ın da katılmasıyla gerçekleşen sohbetimiz, Danilo Perez, John Patitucci ve Brian Blade ile İstanbul Erkek Lisesi Bahçesi’nde gerçekleşen konserleri sonrasında karavanlarında masa başında yaptığımız içten müzikal sohbetler hâlâ hafızamda. Wayne Shorter’ın usta yol arkadaşlarının arasına karışmış, konserde çaldıkları bölümleri birbirlerine amatör bir müzisyenin naif heyecanı ile kritik etmelerini dinlemiştim. Unutulmazlardan bir diğeri; Tigran Hamasyan’ın kadim kültürler projesi ‘Luys I Luso’ ile Aya İrini’nin yüzyıllara dayanan duvarları arasında gerçekleşen mistik konseriydi. Sanki gizli bir kapı açılmış ve bizi tarihin derinliklerine çekivermişti. Festival programı son yıllarda benim caz zevkime hitap etmese de, Afro-Cuban cazının öncüsü Chucho Valdes’in muazzam tuşesi ve nefes kesen artistik enerjisiyle gerçekleştireceği açılış konserini kaçırmamanızı öneririm.”

Caz sanatçısı Selen Beytekin: “Bu festival, uluslararası bu bağı güçlendirmeye çok büyük destek oldu”

“Çocukluk yıllarımdan gelen büyük bir bas gitar hayranlığım vardır. İlk kez Tom&Jerry çizgi filminde Tom’un kontrbas çalarak beyaz kediye serenad yaptığı bölümü izledikten sonra basa aşık oldum. ‘Çizgi film karakterinden başka kimler bu enstrümanı çalıyor’ diye araştırdığımda ilk karşılaştığım isim Stanley Clark’tı. Hayranlıkla onu takip ederken Victor Wooten karşıma çıktı. Derken bir konserinde New York’ta yanında acayip bir basçı daha sahneye çıktı, Marcus Miller. Bu isimleri ayrı ayrı video veya kulüplerde izlerken 2009 yılında İKSV Jazz Festivali programına bir baktım ki SMV olarak beraber sahne alıyorlar. Konseri gördüğüm an duyduğum heyecanı anlatamam! Bambaşka tarzlarda ve dönemlerde müzik yapan bu üç dev ismi 2009 yılında İstanbul Harbiye Açıkhava sahnesinde bir arada izledim. İnanılmaz bir denge ve müzikal birliktelikti. Asıl konser öncesinde Marcus Miller’ı ile Taksim’de uzaktan gördüm ve koşa koşa yanına gidip konuşmaya başladım. Çok büyük bir hayranı olarak konu yeni vefat eden Michael Jackson’a geldi, gözlerimiz doldu, giderken sarıldık. Konserde sahneye yakın oturuyordum, sonlara doğru Marcus Miller bir anda Michael Jackson’dan Human Nature çalmaya başladı. Bittiğinde ise beni işaret ederek, kalbini tutup sahneden bana öpücük yolladı. Bu inanılmaz konseri ve Marcus’un konuşmamız üzerine sahneden bana seslenmesini hiç unutmayacağım. Caz için dünyada çok değerli isimleri İKSV Jazz Festivali bünyesinde dinleyip onlarla bağ kuracak kadar yakın anılarımızın olmasına, uluslararası bu bağı güçlendirmeye çok büyük destek oldu. Bundan büyük mutluluk olamaz.”

Vokalist, söz yazarı, besteci, prodüktör Elif Çağlar: “Caz gibi çok katmanlı bir müzik türünün dinleyiciyle buluşması her zaman önemli bir kazanım”

“Caz gibi zengin ve çok katmanlı bir müzik türünün, farklı coğrafyalarda yaşam bulması ve dinleyiciyle buluşması her zaman önemli bir kazanım. Bu tür girişimlerin devamlılığı ve kapsayıcılığı, kültürel gelişim açısından büyük değer taşır, ki ülkemizde maalesef bu ihtiyaç kapanmadan devam etmekte. Bu açıdan değerleri tartışılmaz. Diğer yandan, böylesine önemli bir misyonu üstlenebilecek imkânlara sahip bir girişimin, Türkiye gibi zengin bir müzikal birikime sahip ülkede daha kapsamlı bir bakışla ilerleyebileceğini düşünüyorum. Yerli sanatçıların uzun vadeli destek mekanizmalarıyla teşvik edilmesi, gençler için daha yoğun caz eğitimi içeren imkanların yaratılmasıyla uzun vadede büyük bir fark getirebilmesi ve ağırlıkla sadece etnik müzik şemsiyesinde tanınan ülkemizin, evrensel müzikal yaklaşımları içeren üretimleriyle yurtdışındaki festivallerle daha fazla ilişkilendirilmesi, bambaşka yerlere taşıyabilir üzerimizdeki hali hazırdaki algıları. Sadece İKSV ile özdeşleşen festival ve etkinlikler değil, bütün sponsorlu ve gelenekselleşmiş festivaller için yapıcı olması dilekleriyle ve bugüne dek verdikleri emeklere saygı hisleriyle bu görüşleri paylaşıyorum. Ülkemizde kültür sanat adına hepimizin birlikte yapacağı daha çok iş var, güzel günlerde güzel müziklerle buluşmak dileğiyle.”

Gazeteci, müzik eleştirmeni Eda Solmaz: “Grace Jones’unki kadar tokat gibi bir performansa daha önce hiç tanık olmamıştım”

“Bugüne kadar takip ettiğim İstanbul Caz Festivali konserleri arasında en unutulmazı 2010’da Harbiye Açıkhava Sahnesi’ne çıkan Grace Jones’du. Yıllardır festivalde Nick Cave, Morrisey, Ibeyi gibi müziğine hayran olduğum birçok ismi izledim ama Jones’unki kadar tokat gibi bir performansa daha önce hiç tanık olmamıştım. Dev bir ses olmasının yanı sıra gözünüzü kırpmadan sadece ona odaklanmanızı sağlayan bir aurası var. Şapkalarını değiştiriyor, pelerinlerini uçuruyor, heybetli eşsiz vücudu ile sahnenin tüm alanına hakim oluyor. Kontraltodur sesi ile de teatral bir müzikal yolculuğa çıkmanızı sağlıyor. Şu an gözümü kapadığımda bile o anlar hafızamda beliriyor. O gecenin sonunda ellerim acıyana kadar Grace Jones’u alkışladığımı hatırlıyorum. Müzik tarihindeki bir ikonu İstanbul’un en özel sahnelerinden birinde izlemek de bizim şansımızdı. Ayrıca İstanbul’un karmaşık ve kaotik yapısının İstanbul Caz Festivali’nin ruhuna nüfuz ettiğini hep düşünmüşümdür. Çünkü festival seneler içinde müzikal anlamda dinleyiciye tek değil iç içe geçmiş türlerin harmanından seçkiler sundu. Şehirde müzik ile anılar yaratmamızı sağladı. En özeli ise senelerdir var olarak, müzikte nadir sürekliliğe sahip festivallerden biri oldu. 32 yıl önce festivalde konser izleyen ile ilk festival deneyimine sahip olacak bir genci yakalıyor. Jenerasyonların müzikle buluşması; bu şehirde nadir olan şeylerden biri olsa gerek!”

İçerik Üreticisi Artemis Günebakanlı: “Kışın Salon’un duvarları arasında paylaştığımız sesleri yaz tatiline çıkarıyormuşuz gibi bir hissi var Gezgin Salon’un”

“Kışın Salon’un duvarları arasında, 300-400 kişiyle paylaştığımız sesleri yaz tatiline, hava almaya çıkarıyormuşuz gibi bir hissi var Gezgin Salon’un. Festivali 2017’deki Kiasmos konserinden beri keyifle takip ediyorum ve her yıl programında hem kalabalık kitleleri hem günün erken saatlerinde keşif peşine düşen dinleyicileri mutlu eden isimler buluyorum. Açık hava festivallerinin sevdiğim yanlarından biri, belki yıl boyunca ancak birkaç kere gördüğüm tüm arkadaşlarımı barındıran birer müzik mahallesi olmaları. 2010’lar İstanbul’unda, haftada birkaç gün konserlerde karşılaştığım herkesle festivalde iki konser arası arayı kapatacağımı biliyorum. Biraz nostaljik özlemler de karışıyor işin içine tabii. Geçen yıl Travis’in çok sevdiğim şarkısı Re-offender hafızamda iz bırakmıştı. Bu sene Air’den Moon Safari’yi canlı dinleyecek olmak ve 10 yıl sonra yeniden Slowdive’ı izleyebilmek heyecanlandırıyor.”

SahnedenGezgin Salon Festivali CazMüzikGündem
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper