Arama
E-bülten
E-bülten
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Sergiler
Fuarlar
Kültürel Miras ve Müzeler
Sanat 3.0
Sanat Ekonomisi
Sinema
Sahneden
Tasarım
Kitap
Ajanda
Dükkân
Arama
Sergiler
Haber

Geleneksel Sanatlar ile Modern Yaklaşım Arasında Hattıhareket: Emin Barın

Klasik hat sanatına getirdiği çağdaş yorumla öne çıkan grafik sanatçısı Emin Barın’ın, Ali Kayaalp’in incelikli küratörlüğündeki Ne Senden Rükû Ne Benden Kıyam sergisinde adeta Doğu ile Batı arasında kurulan bir köprüye doğru yola çıkılıyor. Hat sanatına farklı bir kimlik kazandıran bu ilgi çekici yolun izlerini yakaladık.

Arda Can Özsu
4 Nisan 2024
Cumhuriyet değerlerine bağlılığı, Barın’ın Latin harflerle yazdığı “Atatürk” hat çalışmasında kendini gösteriyor.

© EMİN BARIN, ZAFER YILDIRIM AİLE KOLEKSİYONU

Cumhuriyet değerlerine bağlılığı, Barın’ın Latin harflerle yazdığı “Atatürk” hat çalışmasında kendini gösteriyor.

© EMİN BARIN, ZAFER YILDIRIM AİLE KOLEKSİYONU

Ruhu olmayan varlıkların (ve hareketsiz olduklarından bitkilerin) betimlenmesinde sakınca görmeyen İslam sanatı, hakikati “söz”de bularak varsıl bir edebiyat üretiyor. Edebiyatın gelişimi şiirin yükselişini beraberinde getirerek bilinçlenmenin özel bir türü olan dine, duygusal bir dil katıyor. Bunun yanı sıra görsel sanatlarda İslamın özellikle tasvir olgusunu şekiller, motifler ve desenlerle ifade etmesi enerjisini süslemeci olanda yoğunlaştırması ve figürden uzak geometrik soyutlamaya yakınlaşması anlamına geliyor. Böylelikle süslemeye bir hayatiyet katmak için şekilcilikten kurtarma gereksinimi doğuyor ve hatlara, bakana canlılık kazandıracak bir yöntem üzerinde kafa yoruluyor. Kuranı Kerim’in bir sanat eseri olarak yazılmasının İstanbul’da Türklerle başlaması, yazının Türk sanatının her alanında değerlendirilen ve mimariyle birlikte konuşan bir öğe olması, Divanî yazının yine Türkler tarafından geliştirilen bir yazı olması ve Tebrizli bir Türk olan Mîr Ali’nin üslubu olarak bilinen, daha sonra da Osmanlı’ya yayılıp Türk tâliki denilen zarif üslubun meydana gelmesi gibi İslam ile Türk sanatını buluşturan pek çok durumEmin Barın’ın da ilgisini çekiyor. Barın’ın hikâyesi ise tam da burada farklılaşarak izleyenlerine yeni bir estetik tat veriyor.

“Muhammed (On Defa)” işi, İslam’ın soyut dili ile modern sanatın yükselen değeri olan soyutlamayı birleştiriyor.

© EMİN BARIN, ZAFER YILDIRIM AİLE KOLEKSİYONU

Doğu-Batı sentezinde glokal çizgiler

Grafik sanatın özgün isimlerinden Barın’ın sanatını irdeleyince Kâmil Akdik’ten hat, Necmeddin Okyay’dan da cilt sanatı üzerine önemli dersler aldığını, bunun yanında grafik sanat ve tasarım tarihimizin bir başka önemli figürü olan İhap Hulusi Görey gibi Almanya’da eğitim alarak modern grafiğe dair yeni perspektifler edindiğini görüyoruz. Kalıpların dışında, kendi çizgisini oluşturmayı arzulayan Barın, İslamın soyut diliyle modern sanatın yükselen değeri olan soyutlamayı birleştirerek, serginin küratörü Ali Kayaalp’in tanımıyla “kaligrafik modernizm” olarak nitelendirilen özgün bir yaklaşımı olduğunu göstermek istiyor. Türkiye’nin coğrafi konumunun yanında tarihî arka planını göz önünde bulundurarak Doğu-Batı birleşiminden hareket ederek ya da bir başka deyimle zıtların diyalektiği ilkesinden beslenerek Arap harflerine modern bir yorum katıyor, Latin harflerine de İslami bir hat çiziyor. Böylelikle Türkiye’nin kullandığı eski ve yeni yazılara topyekûn bir şekilde yeni soluklar kazandırıyor. Elbette ki sanatçının bu iki farklı kültürü bir araya getirmekteki mahareti yazı çeşitleri bilgisinden geliyor. Emin Barın tevkî, rik’â, muhakkak, reyhânî, sülüs ve nesih olarak adlandırılan bu altı büyük yazı çeşidini inceleyerek hat sanatının klasik kökenine ilişkin temelini sağlam tutuyor, ilerleyen yıllarda klasik üslup ile gündelik dil arasındaki bağlantıları kurmada bu araştırmalarından yararlanıyor.

Öte yandan Barın, grafik sanatı yolculuğunda üç yoldan giderek fikrî ve bedii anlamda zenginleşiyor; sanat yolculuğunda açtığı ilk patikada Divanî, ikincisinde kûfi, üçüncüsünde ise bu defa kûfi yazıyı deneysellikle ele alarak ürettiği serbest yorumlarıyla daha Avrupai bir stil yakalıyor. Bu yaklaşımıyla canlılık, kıvraklık ve olgunluk esintilerini sanat yolunu takip edenlere aksettiriyor. İlk patika olan Divanî tarzının 1928’de ilan edilen Harf Devrimi’yle son bulup yerini Celi Divanîye bırakmasıyla bu tarza yönelik çalışmalarını levhalarda daha çok estetik değerine yönelerek gösterme yolunu seçiyor. Genç Cumhuriyet’in yeni insan, yeni mimari, yeni sanat ve yeni tasarım ilkeleriyle örtüşen bir dünya görüşü olan Barın, eski ve geçmişle özdeşleştirilen hat sanatına pek de beklenilmeyen bir stil getirerek kendi sanat bakışını yansıtıyor. Türkiye’nin modernleşmesi, yenileşmesi ve Batılılaşması çabalarında geleneksel sanatların her anlamda okunması zor bir sayfa olması durumunu kendi diliyle aşmak istiyor. Böylelikle uygarlığın ilk doğduğu, yazının ilk icat edildiği topraklarından çıkan, yani Irak’ın Kûfe şehrinden geldiği düşünülen İslam hattının en eski çeşitlerinden olan kûfi yazıya çağdaş bir nitelik getirip modern bir estetik görüş ve derinlik kazandırıyor ve kendi sanatının bu nüvelerini sergilemeye başlıyor. Hatta Barın, gündelik dilde karşılığı olan sözleri de hat sanatıyla yorumlayarak alametifarikasını gösteriyor.Bunun bir örneği, cilt sanatı alanında ayrıntılı bilgiler edindiği hocası Necmeddin Okyay’ın büyük güçlüklerle kazanılan Kurtuluş Savaşı’yla birlikte İngiliz ve Fransız işgal orduları İstanbul’u terk ederken mutluluktan söylediği ünlü, “Gel keyfim gel” sözü. Nitekim Osmanlı’nın başkenti İstanbul ve Cumhuriyet’in başkenti Ankara özelinde kent belleği ilişkisine baktığımızda Barın’ın bir başka zıtların diyalektiği olgusuyla daha karşılaşıyoruz.

“Allah (Dört Defa)”. Emin Barın, eserlerinde eski ve geçmişle özdeşleştirilen hat sanatına pek de beklenilmeyen bir stil getirerek kendi sanat bakışını yansıtıyor.

© EMİN BARIN, ZAFER YILDIRIM AİLE KOLEKSİYONU

İstanbul ve Ankara'nın kent belleğine dokunan yazılar

23 Nisan 1453 ile 29 Mayıs 1453 tarihlerini İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’le ve şehrin manevi fatihi olarak adlandırılan Akşemseddün Mehmed’le ilgili kitabeleştiren Emin Barın, hafıza mekânları konusunda farkındalığı artıracak çalışmalara imza atıyor. Hafızanın, muhafaza edilerek korunabileceğini bu kamusal alandaki çalışmalarıyla hatırlatıyor. Barın’ın İstanbul’la ilgili bir diğer çalışmasıysa Tarihî Yarımada’daki Cağaloğlu’nda kurduğu, soyadını taşıyan Barın Han. Burada yer alan atölyesini cilt üretilen, yazı yazılan, düşünülen, sohbet edilen, paylaşılan ve yeniliklere yelken açan bir atölye olarak konumluyor Barın. Aynı zamanda Dersaadet Rum Cemiyet-i Edebiyesi, Abdülmecid Efendi ve Nigâr Hanım’ın daha önce İstanbul’da farklı dönemlerde ve yerlerde yaptıkları gibi atölyeyi veya evi düzenli toplanılan, düş ile düşünsel arasında gezintiye çıkılan bir yuvaya dönüştürüyor. Barın’ın atölyesinde perşembe günlerini Şevket Rado, Hasan Çelebi ve Midhat Sertoğlu gibi entelektüel derinliğe sahip kişilerle fikir teatisi yaparak geçirdiği biliniyor.

Geçmişle barışık olup geleceği anlamak isteyen Barın, genç Cumhuryet’in başkenti Ankara’ya da altın bir dokunuş yapıyor. Anıtkabir’de yer alan “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” ve “10. Yıl Nutku”nun yazılmasında Emin Barın’ın uygulamalarına başvuruluyor. Barın’ın Cumhuriyet değerlerine bağlılığı ve uygar bir toplum için peş peşe devrimler yapan Atatürk’ü her fırsatta anması, kendi yorumuyla Latin harfleriyle Atatürk yazılı bir hat çalışmasını beraberinde getiriyor. İstanbul-Ankara, Osmanlı-Türkiye, Doğu-Batı, gelenek-modernlik, eski-yeni gibi karşıtlıkları noksanlık yerine zenginlik olarak değerlendirmeyi yeğleyerek grafik sanatının gizli gücünü gösteriyor. “Nerede hareket orada bereket” sözünü yaptığı çalışmalarda da kullanan Emin Barın, hareketin geçmişi koruyarak ilerlemekten geçtiğini tüm bu sanatsal gezintiyle görebilenlere keşfettiriyor.

Artİstanbul Feshane gibi geçmiş ile günümüzü birleştiren tarihî bir mekânda sanat izleyicileriyle buluşan sergide “Allah”, “Hz. Muhammed”, “Dört Halife”, “Kelime-i Tevhid” ve “Besmele” yazılarının birbirinden farklı hat sanatı karşılığındaki renkli, canlı ve akıcı yorumlarıyla karşılaşılabilir. Sergi ayrıca Barın Aile Koleksiyonu ile Zafer Yıldırım Aile Koleksiyonu’nun nadide sanat örneklerinden izler taşıyarak sanatçıyı daha yakından tanımak isteyenlere de yeni bir düşünme alanı vaat ediyor. Sonsöz olarak sergiye adını veren Kerbelalı lirik şair Fuzûlî’nin sözleriyle noktayı koyalım: 

Ne senden rükû artık ne de benden kıyam,

Bundan sonra selamunaleyküm, aleyküm selam.

• Emin Barın, Ne Senden Rükû Ne Benden Kıyam, 29 Nisan’a kadar Artİstanbul Feshane’de görülebilir.

“Allah”. Barın, zıtların diyalektiği ilkesinden beslenerek Arap harflerine modern bir yorum katıyor, Latin harflerine de İslami bir hat çiziyor.

© EMİN BARIN, ZAFER YILDIRIM AİLE KOLEKSİYONU

Sergiler

Nick Cave: Müzisyenin Genç Bir Seramikçi Olarak Portresi

Berrak Göçer
Sergiler

Nezaket Ekici’nin Kişisel Sergisi “Keşfin Boyutları” Pi Artworks İstanbul’da

The Art Newspaper Türkiye
Sergiler

Galeri 77 “Sonrası: İnsan İzlerinin Çözülüşü” Sergisine Ev Sahipliği Yapıyor

The Art Newspaper Türkiye

SergilersanatCumhuriyet'in 100. Yılı
E-bülten
Art Newspaper Türkiye
Hakkımızda
Çerez Aydınlatma Metni ve Politikası
Kişisel Verilerin Korunma Politikası
Aydınlatma Metni
Açık Rıza Onay Formu
Künye
Partnerlerimiz
Satış Noktaları
Kariyer
İletişim
© The Art Newspaper